Müslüman Dünya: Sorunlar-Çözümler

İlahiyatçı yazar Mustafa Çağrıcı yazdı;

Müslüman Dünya: Sorunlar-Çözümler

Müslüman toplumlar olarak uzun zamandan beri geçmiş ile çağ arasında bir sıkışmışlık yaşıyoruz. Görülen o ki, bu toplumlar –ahlak, hukuk ve tefsir âlimi Mâverdî’nin bin yıl önceki tavsiyesine uyarak (bkz. Din ve Dünya Hayatı İçin Ahlak Yasaları, T. Diyanet Vakfı Yay., çev. M. Çağrıcı, Ankara 2021, s. 528)- dinleriyle de çağlarıyla da barışık olmak istiyorlar. Bu gayet haklı ve masum bir istek. Ama aldıkları –sözde- dinî bilgi buna izin vermiyor. Ulemamız bu gerçeği nasıl görmez, anlaşılır gibi değil! Mûtezile’nin –biraz da kendi hataları yüzünden- yok edilmesinden sonra bütün mezhepler az veya çok Selefîleşti. Selef’e ve ondan gelen bilgi mirasına saygımızı kutsallık düzeyine çıkarmamız, bizi geçmişe kilitledi ve giderek kendi gerçekliğimiz olan çağımızın şartlarına göre yeni bilgiler üretmemizi engelledi. Geçtiğimiz beş asır boyunca aklî ve deneysel ilimlere kendimizi kapamanın sıkışmışlığını yaşıyoruz.

Cezayir asıllı M. Arkoun’un ifadesiyle Müslümanlar, “çatışma ideolojisi ve (klasik) Sünnî ilâhiyat tarafından kapatıldıkları dogmatik hücre”den çıkabilirlerse, şu halleriyle zihinsel olarak bu çağda yaşamadıklarını, çağın hâkimi değil, mahkûmu olduklarını (sıkışmanın buradan geldiğini) görecekler.

İster dinî ister din dışı konularda olsun, bilgide başkalarına bağımlı olanlar her alanda bağımlı olurlar. 1979 Nobel Fizik Ödülü sahibi Pakistanlı Abdüs Selam, “Bilim alanındaki izolasyon, entelektüel ölümdür” demişti. Şu söz de onun: “Zor bir seçimdi: Ya fizikte kalmak ya da Pakistan’da kalmak…” O fizikte kalmayı seçti ve derin bir üzüntüyle Pakistan’ı terk etti. Bütün Müslüman ülkelerde bütün üstün yetenekliler bu seçimle karşı karşıyalar. Aklı olana bu, kahredici bir durum!

Daha görünür olduğu, zararlarını hemen gördüğümüz için şimdilerde bir teknolojideki geri kalmışlığımızı bir de siyasi kavgalar üzerinden ahlak sorunumuzu daha çok konuşuyoruz. Ama onlardan da önce, hatta onların da sebebi olan bir bilgi sorunumuz, “maarif davamız” var.

Şöyle ki: Çağımızın ürünü olan birçok problemle karşılaşıyoruz. Herkes karşılaşıyor. Ama herkes o problemleri bugünün aklıyla, bilgisiyle, deneyim ve birikimiyle adım adım çözüyor. Biz ise –teknolojideki geriliğimizin analizini uzmanına bırakıp kendi alanımızdan konuşursak- her meselemizi dinîleştirip çözümlerini de eskilerde, Selef’te onların yazdıklarında, ürettiklerinde arıyoruz. Bu da kaçınılmaz olarak bir sıkışmışlık ve çaresizlik doğuruyor. O zaman da sıkıntıları aşmak için “hileler”, kaçamaklar, kitabına uydurma yolları arıyoruz. Bu ise bireylerde, iş insanlarında, siyasetçilerde, hatta dinî gruplarda, cemaatlerde… bir kuralsızlık, ilkesizlik, iki yüzlülük, güvenilmezlik, usulsüzlük, yolsuzluk, kısaca ahlak tanımazlık üretiyor.

***

Sonuç olarak –ister teknolojik geri kalmışlıkta olsun, ister ahlâkî yozlaşmada olsun, çözümün öncelikli şartları şunlar olsa gerek:

1. Çağın bilgileriyle donanmak; 2. Bu bilgiler ve bu çağın gerçekleriyle dinî bilgiyi, ilke ve değerleri barıştırıp kaynaştırmak; 3. Bütün eğitim stratejilerini baştan aşağıya buna uygun hale getirmek.

Müslüman toplumlar hem kimliklerini korumak hem de şimdiki geri kalmışlık sorunlarını aşmak için Kur’ân-ı Kerîm’i, Peygamberimizin Sünnetini ve kültürel birikimimizi önlerine koyacaklar. Ve bunların ihtiva ettiği, hayatın değişik alanlarına dair –önceki birkaç yazımda sunduğum türden- ilkeler ve değerler ile modern çağın deneysel ve sosyal bilimlerini buluşturacaklar. Buradan aldıkları ışık ve enerji sayesinde –Faslı Taha Abdurrahman’ın dediği gibi- Batı’ya öykünerek bir Batılılaşma değilkendi kültürümüzden bir çağdaşlaşma (hadâse) modeli üretecekler. İslam’ın ahlâkî ve insani kimliğine uygun bir çağdaşlaşma hamlesinde işe eğitimden, özellikle de din eğitiminden başlamalıyız.

Kanaatimce biz Türkiye toplumu olarak, Osmanlı’nın son elli-altmış yılındaki entelektüel birikim sayesinde, sonraki bir asır içinde iki defa böyle bir çağdaşlaşmanın kapısına kadar geldik. Ama birincisinde fanatik laikçilik yüzünden, ikincisinde katı gelenekçilik-İslamcılık karması –sözde- dinî ütopya yüzünden ikisinde de tekrar eski kapanmışlığımıza döndük. Şimdi ikisinin de çıkmaz sokak olduğunu gördüğümüze göre, medeniyet değerlerimize ve bilime dayalı gerçek çağdaşlaşma hamlesinde uzlaşmamız gerekiyor.