Musibetlerin dilinden anlamak?

Faruk Beşe yazdı;

Musibetlerin dilinden anlamak?

 

Umumi olsun hususi olsun bela ve musibetlerin insanların hata ve günahlarıyla, kısaca insan iradesiyle alakası var mıdır yok mudur? Bu meselenin zaman zaman tartışıldığını görürüz. Bazıları derler ki, bela olsun nimet olsun, her bir olayın kendine özel doğal sebepleri vardır ve bu olgular o sebeplerin sonucudur. Bunların insanların yapıp ettikleri ile bir ilişkisi olamaz. Gerçekten öyle midir? Mesela biz akar sularımızı kirletmiş olsak ve bu kirlilik sonucunda hastalıklara yakalansak, hatta hayvanlarımız ve bitkilerimiz bozulup fesada uğrasa bunun bizim yapıp ettiklerimiz sebebiyle olduğundan şüphemiz olur mu? Efendim bu da tabii bir durumdur, bu sebepler varsa sonucu da böyle olacaktır demek meseleyi yeterince açıklar mı? Neden böyle bir hatanın sonucu iyi değil de kötü olmuş olur? Bu sonucun insanın böyle bir hatasının peşin cezası olabileceğini kabul etmek daha makul olmaz mı? Manevi atmosferimizi kirleten hatalar, ahlaksızlıklar da böyle değil midir?

Eğer bizler mümin olarak hiçbir işi abes olmayan, her yaptığını bilerek yapan, yaptığı her şeyde hikmetler bulunan Alîm, Habîr ve Hakîm bir Allah’a inanıyorsak, hatta kullarına asla haksızlık etmeyen, onlar için iyilik isteyen, onları koruyan, günahlarını hemen cezalandırmayan, tevbe ederlerse affeden, ama ısrar edenleri cezalandıran bir Allah’a inanıyorsak o zaman küçücük de olsa hiçbir şeyin sebepsiz ve rast gele olamayacağını zaten peşinen kabul etmiş oluruz. Olayların sebepler zincirindeki en son halkasına takılıp kalmamız bizi yanıltmamalı.

Kısaca böyle bir Allah’a inanıyorsak zaten hiçbir şeyin sebepsiz olmadığına da inanıyoruz demektir. Çünkü O sayısız ayetlerinde bunun böyle olduğunu bize söylüyor. Ayrıca O’nun söylediklerinden anlıyoruz ki, toplumların işledikleri hatalar belli bir dozun üzerine çıktığı zaman bunun cezası sadece bu hataları yapanlara değil, toplumun iyi kötü bütün fertlerine gelir. Çünkü bu hataları yapmayanların da onlara engel olmama gibi bir hataları vardır.

Bela ve musibetler bazen salt imtihan da olabilir. Kimin daha güzel işler yapacağı belli olsun diye insanlar bir survivor denemesine tabi tutulabilirler. Bilindiği gibi bu kelime bütün zorluklara rağmen kendini kurtarıp hayatta kalabilmeyi başarabilen kimse demektir. Medyada ise bütün rezillikleri sonuna kadar sürdürebilen anlamındadır.

Ayrıca O bize bir şey daha anlatıyor: Böyle umumi belalar, insanlar bunları görüp inansınlar demekten ziyade, yaptıklarının cezasından bir miktarını burada çeksinler ve başkalarına ibret olsunlar diyedir. Bunlardan ders alıp yolunu düzeltenler varsa onlar zaten asıl suçlular değildir. Böyle umumi musibetler hakkında Allah (cc) şöyle buyurur:

‘Haklarında Allah’ın kararı kesinleşmiş olanlar artık iman etmezler. Velev ki, onlara bütün ayetler gösterilmiş olsun. Artık o acı azabı görünceye dek böyle giderler. Bir tek belde olsun iman etseydi de imanları kendilerine fayda sağlasaydı, ne gezer. Yunus’un kavmi hariç. Onlar iman ettiler, biz de onlardan dünya hayatında rüsvaylığı kaldırdık ve onlara daha bir süre nimetler verdik (Yunus 96-98).

Demek ki, bela bir kez gelince onu hak edenler, bela geldi artık iman edelim bile diyemezler. Ama çok nadir de olsa bunun beladan önce aklını başına toplayan istisnaları bulunabilir. Yunus’un kavmi bunu başardı, onlar onu yalanlamakla belayı hak etmişlerdi ama bela gelmeden önce pişman olup ona iman ettiler ve bu imanları sebebiyle kurtuldular.

Allah yeterli delilleri sunduktan sonra kimseyi iman etmeye zorlamaz. ‘Rabbin dileseydi dünyadakilerin hepsi birden iman ederdi. O halde sen mi insanları iman etmeye zorlayacaksın?’ (99).

Bu ayetlerde Resulüllah’a bir uyarı da vardır. Sen de Yunus gibi yapma, görevini yaptıktan sonra insanlar inanmıyor diye kendini helak etme.

‘Allah’ın izni olmadan da kimse iman edemez. O iğrençlikleri ise akıllarını kullanmayanların üzerine yığar’ (100).

İman etmede ya da inkâr etmede kul elbette kendine verilen iradeyi kullanır, ama onun iradesi de yine Allah’ın iradesiyle vücut bulur. Yani kula verilen irade Allah’tan bağımsız kendiliğinden işleyen bir güç kaynağı değildir. Kul irade eder ama onun iradesini de yine Allah yaratır.

Ayette ‘iğrençlik’ diye çevirdiğimiz rics, pislik anlamına gelmekle beraber özellikle inançtaki ve fiildeki bir pisliği anlatır. Yani akıllarını kullanmayanlar şirk pisliği içinde bocalar dururlar.

Korona’nın bize yaptıklarından söz edecektik, girişi uzatmış olduk. Gelecek yazımızda inşallah.