Tarih: 29.11.2021 13:18

‘Mülteci krizi siyasilerce derinleştiriliyor’

Facebook Twitter Linked-in

Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın kentte yaşayan "yabancı uyruklu kişilerin" su faturalarına ve katı atık vergilerine 10 kat zam yapılacağını açıklaması sonrasındaki tartışmalar yerini koruyor.

Türkiye’de mültecilere yönelik söylem ve politikaları konunun uzmanları Prof. Dr. Murat Erdoğan ile Prof. Dr Fuat Keyman’a Özcan'ın açıklamalarını ve mültecilere yönelik nefret söylemlerini sorduk.

PROF. DR MURAT ERDOĞAN: MÜLTECİLER BURADA KALACAK

Mülteci meselesinin insani bir kriz olmakla birlikte siyasi bir kriz olduğunu ve mültecilerin siyasi çıkarlara kurban edildiğini belirten Göç Uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan, “Dünyanın her tarafında göç hareketliliklerine bakıyorum. Bu göç hareketliliklerinin özel bir tarafı var yani ‘Her şeyin bir fıtratı var’ derler. Göçünde fıtratında kalıcılık var. Eğer süre uzarsa, gelenlerin sayısı artarsa ve gidecekleri ülkede sorunlar bitmez ise kalıyorlar. İster Türkiye ister Lübnan, Ürdün olsun, ister Almanya olsun mülteciler kalıyor. 2014’ten beri bütün araştırmalarımda bunu hep vurguluyorum. Mülteciler burada kalacaklar. Biz eğer kalacaklarını dikkate almaz isek daha büyük sorunlar ile karşılaşabiliriz” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Tıpkı artık buğu sinyallerini gördüğümüz sorunlar gibi. İşte bu muz krizinde gördük, şu an siyasal partilerden Bolu’da gördük. Ve bu daha da artacak ne yazık ki. İnsani bir kriz olan mülteci meselesi aynı zamanda siyasi bir kriz. Siyasetçiler bu konuyu toplumda oy almanın ya da hükümeti cezalandırmanın bir yolu olarak görecekler ve oraya doğru gidecekler. Bu kaçınılmaz bir süreç” olduğunu söylüyor” diye konuştu.

“MÜLTECİ KARŞITI SÖYLEM KARŞI TARAFTA DA REAKSİYONER MİLLİYETÇİLİĞE YOL AÇIYOR”

Prof. Erdoğan, siyasetçilerin mültecileri hedef alan söylem ve tutumlarının ileride daha büyük krizlere yol açacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Siyasal partilerin bu konuyu mülteciler üzerinden değil, partiler arasında bir tartışma alanı olarak belirlemeli. Yani hükümeti mi eleştireceksin tabi ki eleştireceksin, AK Parti’yi mi eleştireceksin eleştirebilirsin ama burada en mağdur olan mülteci, mülteciyi eleştirecek bir şeysi yok. Yani o insanların ne burada bulunmakla ilgili kararda ne yerleştirme ile ilgili planlamasında ne de vatandaşlık ile ilgili hiçbir aşamada bir rolü olmadı. Bütün bu kararlar Türk devleti tarafından Türk hükümeti tarafından veriliyor. Dolayısıyla tartışmaların mülteciler üzerinden yürütülmesinin bize getireceği başka sıkıntılar var. Bunun farkında değiliz. Buradaki mülteci veyahut göçmen çocuklar ve göçmenlerin Türkiye’deki bu tartışmalardan nasıl etkilendiğini bir düşünmemiz lazım. Ve bunun yarattığı reaksiyoner bir milliyetçiliğin içlerinde geliştiğini unutmamamız lazım. Bunu dikkate almazsak büyük sorunlar ile karşı karşıya kalacağız.”

“MUZ OLAYI İÇLERİNDE BASTIRDIKLARI İTİRAZLARIN BİR GÖSTERGESİ”

Muz yeme olayının mültecilerin kendilerine yönelik sert ve karşıt söylemlere yönelik bir tepki örneği olduğunu düşünen Erdoğan, “Benim en çok endişe ettiğim şeylerden birisi yakın bir zamanda bu 5 seneyi bile geçmeyebilir hatta muz olayı bu bağlamda değerlendirilebilir. Muz olayı çok böyle naif küçük sayılabilecek bir eylem ama aslında bir taraftan içlerinde bastırdıkları o itirazların bir göstergesiydi. Bunu bizim de ciddi bir biçimde analiz etmemiz lazım” dedi.

PROF. DR. FUAT KEYMAN: HÜKÜMETİN CİDDİ BİR POLİTİKA GELİŞTİRMEMESİ KRİZİ BÜYÜTÜYOR

“Hükümetin son 5-6 yıldır yönetim temelinde yapmış olduğu büyük hataların sonucunda insani yardım ve misafirperverlik olarak başlayan bir süreç bugün çok ciddi bir toplumsal sorun haline geldi” diyen Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Dr. Fuat Keyman’a göre ise mülteci meselesinde yerel yönetimler ile işbirliği çözümün anahtarı, fakat hükümetin bundan uzak durması sorunu derinleştirmekte.

Keyman, “Hükümet bir türlü Suriyeliler temelinde göçmenler ve mülteciler sorununu yönetmek eğiliminde ve çabasında olmadı. Böyle bir kendi haline bırakılmış, yönetimsiz bir durum var ve o yüzden çıkan bir sorun var” diyerek, şunları kaydetti:

“İstanbul’da 600 bin Suriyeli var, Adana, Mersin, İzmir ve Ankara’da hakeza. Oralarda da hükümetin hem yönetmeme hem de belediyeleri veya muhalefete yakın sivil toplumu dışlayıcı bir yaklaşımı söz konusu. Ne İstanbul’da ne de diğer illerde belediyeler ile birlikte çalışmıyorlar ama akademik olarak baktığımız zaman belediyeler sivil toplum ve kapsayıcı yönetim bu sorunun çözümünün anahtarı. Kapsayıcılık dışı özellikle muhalefet belediyeleri Suriyelilerin olduğu belediyeleri dışlama sivil toplumu dışlamasının da burada temel sorun olduğunu düşünüyorum.”

“SURİYELİLERİN EN AZ YÜZDE 55’İ TÜRKİYE’DE KALACAK”

Antep, İzmir, Bursa ve Eskişehir gibi birçok farklı şehirlerde yaşayan mültecilerin sosyoekonomik durumlarına dair araştırmalar yaptıklarını belirten Keyman, bu konudaki izlenimlerini şöyle aktardı:

Anadolu kentlerine ve Suriyelilerin olduğu kentlere gittiğimiz zaman örneğin sanayi ile ilgili ekonomik aktörler ile konuşursanız kesinlikle sadece Suriyelilere değil göçmenlere de ihtiyaç var. Ama ticarete giderseniz, küçük esnafa giderseniz o zaman da Suriyelilere tepki var. Esasında tabi şu anda ki rakamları çok yüksek. 4 milyon Suriyeli var ama bütün araştırmalar gösteriyor ki en azından %55’i Türkiye’de kalacak. O yüzden evet biz bir taraftan Suriye sorununu çözeceğiz, Suriye’deki o iç savaş ve Suriye’nin bu savaştan çıkması ile ilgili Türkiye, hükümetin yaptığından farklı bir sürece girecek, farklı bir dış politika uygulayacak ama Türkiye’nin içi bağlamında esasında hem kalkınma, hem Türk ve Suriyeli şirketlerin işbirliği hem ekonomiye entegrasyon hem de Suriyelilerin Türkiye’de olması özellikle sanayi alanlarında ve onların Türkiye ekonomisine katkı vereceği alanlarda bir birlikte yaşamı bir kalkınmaya doğru gidersek mülteci sorununda çıkarak esasında burada adım atmış oluruz.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —