Muhalefetin görevi susup iktidarı seyretmek mi?

Ülkemizde tüm yaşananlar karşısında tek söz sahibi iktidar kanadı olacaksa o zaman muhalefete gerek kalmaz. En azından muhalefete tahammülsüzlük söz konusu olur ki o zaman da demokrasiden söz etmenin anlamı kalmaz.

Muhalefetin görevi susup iktidarı seyretmek mi?

Abdülkadir Özkan yazdı;

Ülkemizde bir garip demokrasi görüntüsü sergileniyor. Bu görüntüye bakıldığında iktidar kesinlikle hiçbir eleştiriyi kabul etmiyor, sanki muhalefetin görevi susup iktidarı kenardan seyretmek ya da her yapılanı alkışlamak gibi bir algı ortaya çıkıyor. Dikkat edilirse, iktidar kanadı hiçbir eleştiriye tahammül gösteremiyor, adeta muhalefeti ve eleştiri sahiplerini azarlamak olarak nitelendirilebilecek bir üslup sergiliyor. Aslında belki azarlamak tabiri bile sergilenen üslup karşısında hafif kalabilir. Çünkü öyle nitelendirmeler birbiri peşi sıra sıralanıyor ki, her nitelendirme yeni bir tartışma konusu olabilecek cinsten.

  Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, giderek sertleşen siyasi üsluba dikkat çekerek siyasilerin örnek olması gerektiğine, sertleşen tavır ve nefret dilinden vazgeçilmesi gerektiğine vurgu yapıyor, “Baskı, tehdit ve tahakkümle siyasetin dizayn edilmeye çalışılmasının asla mümkün olmadığını ve demokrasiyle bağdaşmayan, son derece yanlış bir davranış” olduğuna dikkat çekerken İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş da iktidar kanadının üslubuna karşı, “İktidarın sert dili tüm kurumları yıpratıyor” diyerek bir gerçeğe dikkat çekiyordu.

Derdim iktidar ve muhalefet kanadından yapılan açıklamaları sıralamak değil. Bunun için köşe yetmeyeceği gibi kitap yazılması gerekebilir. Bu arada son günlerde yaşanan gazeteci ve milletvekiline saldırı arkasından gündeme gelen eleştiriler karşısında MHP Genel Başkanı Bahçeli, “MHP’yle didişmek Davutoğlu’nun haddi değildir” şeklinde açıklama yapıyor. Eğer eleştiri didişme olarak nitelendirilecek olursa eleştiri yapmak, farklı görüş ortaya koymak mümkün olabilir mi? Kısacası, öfke kontrolünü kaybeden siyasilerin ülkeye yarardan çok zarar vereceğinin unutulmaması gerekiyor.

Kaldı ki, saldırıların arkasından yaşananlar bizzat saldırıya uğrayan gazeteci ve siyasiler tarafından televizyon ekranlarından görüntüleri ile ortaya konulmuş, planlı bir saldırı olduğu ortada iken sanki bir hukuki durum yokmuş gibi gelen eleştirileri “Didişme” olarak nitelendirmek ne kadar doğru olabilir?

Demokrasi farklılıkların dile getirilmesi anlamına gelir. Eğer, ülkemizde tüm yaşananlar karşısında tek söz sahibi iktidar kanadı olacaksa o zaman muhalefete gerek kalmaz. En azından muhalefete tahammülsüzlük söz konusu olur ki o zaman da demokrasiden söz etmenin anlamı kalmaz. Ortaya çıkan görüntü bir tarafın hem hâkim hem de savcı görevini üstlenmesi anlamına gelir ki, bu görevlerin karıştırılması demektir.

Kaldı ki, iktidar sahiplerinin dilinin sürekli sertleşmesi ister istemez tabana yansımakta, tabanda istenmeyen bir takım adımlar atılabilmektedir. Bu ise giderek farklılıklara tahammülsüzlüğü körüklemekte, ortaya karşılıklı restleşme ve sertleşme çıkmaktadır. Bunun insanımıza ve ülkemize bir faydası olmadığı gibi zaten bir taraftan salgın, diğer taraftan hayat şartlarındaki giderek ağırlaşma toplumun sinirlerini germiş iken, bir de bu tür restleşme ve sertleşmelere tahammülü kalmadı.

Bir takım iç ve özellikle de dış kaynaklı sorunlarla boğuşulurken toplumun birbiriyle uğraşmak zorunda bırakılmasının kimseye bir yararı olmayacaktır. Özellikle de iktidar sahiplerine zarar verir. Çünkü tolumun huzura ihtiyacı var bu ise ayrıştırmakla değil, birleşmekle olur.