Tarih: 12.10.2018 07:14

MHP´nin Tercihlerine Dair

Facebook Twitter Linked-in

12. 10. 2018 Cuma

MHP´nin Akpartinin şubesi haline dönüştüğü gitgide aleni bir hal alıyor. Bizim defalarca gündeme getirdiğimiz ?MHP diye bir parti var mı?? sorusu yanıtını bulmuş gibi görünüyor. İktidar iddiası olmayan, siyasette öne çıkmak istemeyen bir parti nasıl ve ne şekilde siyaset yapar sorusunun yanıtını MHP ile buluyoruz.

İlkokulda dünyanın ayın uydusu olduğunu görmüştük. Uydu kendine ait bir yörüngesi olsa da aslında daha büyük bir sistem ile hareket edebilen gök cismine verilen addır. MHP AKP´nin uydusu ve artçısı olarak varlığını idame ettiriyor.

Arzu Erdem isimli vekilin büyük bir şaşaa ile lanse ederek piyasaya sürdüğü emeklilikte yaşa takılanlara dair kanun teklifi iktidarın düşük profilli ex-başbakanı ve günümüzün meclis başkanı tarafından top misali sektirilirken, iktidarın öne çıkardığı tüm teklifler adeta parası önden ödenmiş gibi kanunlaşıyor.

MHP varlığını ve siyaset yapma güdüsünü baştan sona emanet etmiş bir ?pseudo-parti? görünümünü ısrarla ve her tür eleştiriyi kaale almaz bir halde pekiştiriyor.
MHP varlığını ve siyaset yapma kapasitesini ancak AKP´nin gölgesinde var edebileceğine ikna olmuş görünüyor.

Neden AKP ve MHP diye iki ayrı parti var diye merak etmekten alamıyoruz kendimizi. Parti adına tekil olarak politika üretmekten tamamıyla vazgeçmiş, kendi adına ürettiği tüm politik tavırları iktidar partisine tahvil etmiş bir parti neden hala faal; temel soru budur diye düşünüyorum. MHP´ye oy veren seçmenin otomatiğe bağlanmış tavrını çözemiyor, geçmişten bugüne ilerleyen çizgide MHP´nin ulaştığı biçimin anlamını kavrayamıyorum.

CHP´nin mülkiyet ilişkisi ile bağlı olduğu halde hiç bir nemasını haiz olmadığı İş Bankası üzerindeki payını biraz da muhtemelen bugün serbest kalacak Rahibin durumunu gölgelemek için köpürten Akpartinin; belediyelerden, vakıflara, şirketlerden, gazetelere neredeyse ülkenin tamamına el koymuş olmasındaki çelişkiyi kaale almayan MHP´nin bu duruşu ile de siyaseti yeniden tanımladığı artık kuşku götürmez şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Türkiye siyaseti MHP turnusolu ile aslında bir çok gerçeği altalta sıralayan bir anti-siyaset manzumesi olarak kendini tanımlıyor.

Tipolojisini Cemal Enginyurt´ta bulan bu tek boyutlu siyaset, Devlet Bahçeli´nin 1970´lerden miras kalan iki kutuplu dünya tedrisatı üzerine eklenmiş lider sultasına dayalı hiyerarşik kurgu üzerinde gerçekliği dahi tartışılır bir siyaset parantezini sergiliyor.

MHP geçmişten bugüne bir siyasi parti olarak var olmakla beraber, ayrıştırıcı yönü olan reaksiyon siyasetini kendini emanet ettiği Akpartinin sağlam kanatları altında fütursuzca tatbik ediyor. Güçlü bir abinin yanına konuşlanan çelimsiz kardeşin abinin rakiplerine fırlattığı taşları yerden toplayıp veya abiden özellikle alp rakiplerin en olmadık savunmasız noktalarına nakşeden bir tasviri resmediyor.

MHP kendi ortaya koyduğu argümanların sadece bir zamanlar ona atfedilen, onu ayrıştıran parti olmak hasletlerinin zorunlu kıldığı mecburi söylemler olduğunu ısrarla kabul ve beyan eden bu yaklaşımları ne sorguluyor ne de sorgulatıyor.

Kamuoyunda en çok duyurulan Af ve EYT konularındaki ön alan tutumlarının AKP katında sinek vızıltısı olarak addedilmesinden duyulmayan rahatsızlık, ?AKP neyler, neylerse güzel eyler? tercihi ile adeta bir strateji olarak temayüz ediyor.

MHP geçmişinden getirdiği ülkücü damara ve Akpartinin kazanmak için her yolu mübah kılan taktiklerine güveniyor olmalı.

HDP´yi doğal olarak, CHP´yi ise tarihsel olarak ezme paydasında Akparti ile uzlaşı konusunda en ufak bir tereddüt duymayan MHP´nin belki de Akpartiden de çok Akpartici olduğunu söylemek abartı olmayacak.

Totaliter ve otoriter hale gelen rejim adeta MHP´nin bir pervane gibi zevkle uçtuğu bir fener gibi çekim kuvvetini haiz.

Rejimin çifte standart ile muhkemleşen katlarında MHP´yi hiç bir şey rahatsız etmiyor. Geçenlerde Bahçeli´nin Kemal Derviş üzerindeki mesuliyeti Ecevit´e atıp imzasını inkara tevessül etmesi aslında bugünkü icraatların da yarınlarda ters etkileri için bir ön açıklama olarak rezerve konulmakta belki de.

Tek adamların doğruları etrafına dizilen iktidar bloku farklı ve genç sesleri de dışarda tutmaya ayrıca özen gösteriyor.

Ağır bir biçimde ezilmeye çalışılan siyasi rakip partilerin seçmenlerine reva görülen temsil dışı olma hali ise sistemin devam edebilirliğinin mümkünsüzlüğünü bize faş ediyor.

Devlet Bahçeli kısıtlı siyaset etme tercihi ile belki geçmişten getirdiği ideolojik hayallerine yaklaşmış gibi hissetse de, kalıcılığı olmayan bir sistemin mümessili olarak tarihte yerini almaya çoktan hazır olduğunu bilmekle mükellef.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —