Masal kız, gelin…

Mine Alpay Gün, düğün merasimlerimizin pek de değişmediğini, orada gelinin ilgi odağı olduğunu; gelin gidecek kızların, babaların göz aydınlığı, annelerin ise muradı olduğuna işaret ediyor.

Masal kız, gelin…

Bütün o peşine takılmış arabalar.

Kornalar.

Davul zurna ekibi.

Konvoyun gözüne kestirdiği yer, gelinin çıkacağı ev.

Bakkaldan ekmeğini almış delikanlı da konvoya koşturuyor.

Yaşlı dede, durup izliyor.

Göklerden gelen gülümseyen çehreyi.

Gelin, günün kahramanı.

Günün generali, paşası.

İster lüks bir villadan çıksın.

İster iki göz kulübeden.

Günün kralı o, sultanı o.

Damattan çok daha gösterişli.

Sultanın yanında koruma sanki damat.

Davulun ortalığı inlettiği o saadet saatlerinde.

Camlara üşüşen kızlar.

O büyülü Beyza’yı görmek.

O masal kızı izlemek herkeste utku.

Hatta lüks villadan o ayrılınca, arabalara doluşan bütün o güzel genç kızlar.

Onca şık tuvaletlerine; pembeli, lilalı dekolte giysilerine karşın kimsede gelin kadar ilgi uyandırmayışları.

Onu göremeyenlerin bile masal kızın ardından bakakalmaları.

O küçük kulübeden uğurlarken birkaç komşu.

Zengin düğünler gibi olmasa da kalabalık.

Çocuklar masal ablalarını yalnız bırakmamışlardır.

Mahallenin kız ve erkek çocukları toplanmış o büyülü güzele bakmaya doyamamaktadırlar.

Önceki gün baktım.

Böyle bir düğün kafilesinin ardından.

İnsanların heyecanına şaştım kaldım.

Çocukluğumdan beri hiçbir şey değişmemiş.

Gelinin geçtiği sokaklar hareketleniyor.

Dükkânlardan insanlar çıkıp bakıyor.

Bu tılsıma, bu gökyüzü gülümsemeye, bu bulutların üzerinde yürüyen kıza eşlik etmek istiyor.

Anne babalar, gelin giden kıza yas gibi sarılıyor.

Komşu kadınlar, özellikle evliliklerinde mutlu olamamışlar, hüzünle başlarını sallıyorlar, “Bugün işte güldüğün son dem, yarın anlarsın dünyanın kaç bucak olduğunu. Bugün etrafında pervane olan eşin yarın inşallah bizim gibi terk etmez seni. Bizim başımıza gelenleri Allah sana göstermesin masum kızım” dualarını, en mutsuzlardan bile alarak gidiyor gelin.

Dua toplayıcı kızdır,  o gün gelin.

Demirci ustası anlatıyor, iki oğlu evlenirken o kadar ağlamamıştır.

Ama kızı giderken gözyaşları sel olmuştur.

Dahası beli bükük ustanın.

Çalışmaktan kollarının lifleri kopmuştur, lakin baba yüreği.

Dayanamamıştır oğlan evininin yoksulluğuna.

Kızına bir şey alamayacaklarını öğrenince bütün mobilyalarını yapar, beyaz eşyalarını alır, takılarını da oğlan evinden çok yapar.

O gökyüzünden gelen hediye kızını, o güzel gününde bir prenses gibi mutlu uğurlar.

Babanın gözleri gözlerindedir evladının.

O gülümsediği için baba yorgunluğunu, geceler boyu çok çalıştığını, ağrıyan belini unutmuştur.

Kızı gülümsüyordur ya, baba huzurludur.

Yavrusunu teliyle duvağıyla masallardaki prensesler gibi uğurlamıştır.

Gelin, babaların göz aydınlığı, annelerin muradı.