Uganda’da doğup New York’ta büyüyen Zohran Kwame Mamdani, bugün resmi sonuçların açıklanmasıyla New Yorkluların yarısından fazlasının oylarını alarak belediye başkanlığına seçilen ilk Müslüman oldu. Bütün vurgular onun kültürel kimliği üzerine yapılsa da aslında dikkat çeken ve Trump başta olmak üzere Amerikan elitinin tepki gösterdiği boyutu onun kimliği değil, ideolojik görüşleriydi. Hatta görüşlerinden de öte inandırıcılığı, dürüstlüğü ve insanlarla temasındaki sahiciliğiydi. New York gibi Yahudi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bir kentte hem de Demokrat Partili Yahudilerin de desteğini alarak Filistin yanlısı söylemiyle zafere ulaşması, hiç de yabana atılabilecek bir başarı değil.

Seçildikten sonra Mamdani, yaptığı ilk konuşmada kurduğu ilk cümle “Kardeşlerim, gelecek bizim elimizde. Siyasi hanedanlığı yıktık” oldu. Bu her açıdan çok önemli bir söz. Ve hemen ardından ve hiç vakit kaybetmeden Donald Trump’ı eleştirerek, “Donald Trump, izlediğini bildiğim için sana dört kelime söyleyeceğim: Sesi aç!” dedi. Mamdani’nin bununla aslında “Bana karşı çıktın, beni karaladın ama ben kazandım. Şimdi benim sesim çok daha güçlü çıkacak ve sen bu sesi dinlemek zorunda kalacaksın” demiş oldu. Bu zafer aynı zamanda yeni nesil liderleri öne çıkararak Trump karşısındaki makus talihine son vermek isteyen ve farklı iki bölgede Virgina ile New Jersey’deki valilik seçimlerinde kadın adaylarla başarı yakalayan Demokrat Parti açısından da önemli bir zaferdi.
Mamdani, destekçilerine “Donald Trump tarafından ihanete uğrayan bir ulusa onu nasıl yenebileceğini gösterebilecek biri varsa, o da onu ortaya çıkaran bu şehirdir” dedi. “Ve bir despotu korkutmanın bir yolu varsa, o da onun güç biriktirmesine olanak tanıyan koşulları ortadan kaldırmaktır. Bu sadece Trump’ı durdurmanın yolu değil, bir sonrakini de durdurmanın yoludur” diye seslendi. Mamdani’nin zaferinin hemen ardından kullandığı bu ifadelerle genç belediye başkanı, hem Trump’ın göçmen karşıtı politikalarına meydan okumuş hem de başkanlık yarışında Demokratların galip geleceğine ilişkin bir sinyal göndermiş oldu. Kendisi başkan veya başkan yardımcısı adayı olamıyor çünkü doğuştan ABD vatandaşı değil.
Onu diğerlerinden ayıran ana aks, sözünden dönmediği eşitlikçi görüşleri ve kazanmak için bu görüşlerinden ödün vermeyi reddetmesiydi. İnsanların ilgisini, samimiyeti, etkileyiciliği, net konuşması ve gönüllülerin yürüttüğü büyük saha çalışması çekmiş görünüyor. Mamdani, üniversitelerde ders kitabı olarak okutulacak olağanüstü bir seçim kampanyası yürüttü. Ayrım yapmaksızın herkesin kapısını çaldı, sempatik bir dil ve davranışla insanlara dokundu, halkın genellikle gittiği mekanlara gitti. Halkla iletişimde oldukça başarılı olan Mamdani, insanların dertlerini dinlerken farklı din ve etnik kökenden insanlarla buluştu. İnsanlara kendi dillerinde seslenirken eleştirenlere de gayet net bir şekilde laf yetiştirmekten çekinmedi.

Mamdani’nin kampanyasının ana fikri, New York’u çalışan insanlar için yaşanabilir bir şehir haline getirmekti. Bunun için, kirası sabitlenmiş tüm dairelerin kiralarını dondurmayı, 200 bin civarında düşük maliyetli yeni ev yapmayı, kâr amacı gütmeyen ve ürün fiyatlarının piyasanın altında seyreden marketler açmayı ve otobüsleri bedava yapmayı teklif etti. Ayrıca, beş-yaş altı çocuklara ücretsiz kreş, kreş çalışanlarına daha iyi maaş ve yeni ebeveynlere bebeklerin temel ihtiyaçlarının olduğu “bebek paketleri” vermeyi de destekledi. Bu girişimleri finanse etmek için Mamdani, kurumlar vergisini %7,25’ten %11,5’e çıkarmayı ve yıllık 1 milyon dolardan fazla kazanan New York şehri sakinlerinden %2 gelir vergisi almayı vaat etmişti.

