Malatya Meşale Derneği'nin Başkanı Tamer Çalhan, Gazeteci Murat Çetin'e konuştu.

Tamer ÇALHAN; 'Biz neymişiz?' diyoruz...

Malatya Meşale Derneği

Son dönemde çokça tartışılan Malatya Meşale Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin Başkanı Tamer Çalhan, Malatyatime Genel Yayın Yönetmeni Murat Çetin'e konuştu. Güçlü hitabetiyle, iddiaların ve ağır eleştirilerin tümüne yanıt veren Çalhan'ın sözleri, özellikle “cemaatler” başlığı altında ses getirecek...

Tamer Çalhan'a göre; Meşale bir ekol, bir mektep, bir ocak. Buradan geçenler ülkeye, dünyaya yön veriyor. Terör örgütlerine karşı duruşu çok net. Meşale Derneği'ni onlarla yan yana ananların, kendilerini karalamak için bilinçli bir algı oluşturduğu kanaatinde. “Bu toplumun, sosyal yapının sigortası İslami yapılardır. İslami mücadeledir” vurgusu ön plana çıkıyor. Çalhan'ın öncelikle gençliğe, insanımıza, Malatya'ya, Malatyalılara ve genelde Türkiye'nin geleceğine yönelik “hareket planı” dikkat çekici...

AÇIK VE ŞEFFAF BİR
GÖNÜL HAREKETİYİZ

Bu yapı, son zamanlarda konjonktür gereği devletin, hükümetin veya başka bir kurumun imkânları ve teşvikleriyle oluşmamış. Geçmişte de vardı, bugün de var, yarın da var olmaya çalışacak. Çünkü bunu İslami bir vecibe, İslami bir mükellefiyet, toplumsal bir sorumluluk, sosyal bir duyarlılık olarak ortaya koyuyor.

Malatya Meşale Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin kuruluş amacı nedir? Diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK)'lardan farkı ne?

Tamer Çalhan (TÇ); Biz, bu şehirde, bu şehrin bağrından çıkmış; açık, şeffaf, inandığı doğruların mücadelesini veren bir kuruluşuz. Meşale bir gönül hareketidir. Rabbinden aldığı sorumluluğu, Rabbani doğruları, İslami gerçekleri ve evrensel insani değerleri kendisi yapmakla birlikte, toplumla paylaşmak, toplumun istifadesine sunmak için sivil, sosyal, doğal, organik bir yapıdır. Hedefimiz, tüm toplum, özellikle de gençliği –lise ve üniversite gençliği-. Allah'ı, dini, imanı, İslam'ı, abdesti, namazı, helali, haramı, tevhidi, şirki, kısacası; iyilik, hayır ve değerler adına ne varsa farkına varmaları ve bunun gereğini yerine getirmeleri noktasında bu insanlarla tanışmak. Onların yüreklerine dokunmak, onlarla temasa geçmek, onlarla dostluk ve arkadaşlık yapmak, onların sokağın caydırıcı, aykırı, gayri insani, gayri ahlaki cezbedici yapıdan kurtarıp, şahsiyetini ve kimliğini muhafaza etmek için, özelde eğitimi kendisine esas alınmış, şiar edinmiş bir yapıyız.

 Bu eğitimden geçen insan, özellikle Rabbine karşı nankör olmuyor, şirk koşmuyor, nankörlük etmiyor ve O'na kul oluyor, O'na ibadet ediyor. Helali ve haramı biliyor. Bu adam içki içmiyor, hırsızlık yapmıyor. Komşusunun veya bir başkasının canında, malında gözü yok, namusuna dokunmuyor. Yani ailesine iyi bir evlat oluyor. İyi bir fert oluyor, anası-babası, komşusu, beldesi rahat ediyor. Hep değer üreten, faydalı olan, hayırlı işler yapan bir insan oluyor. En azından topluma zararı olmuyor. Böylesi insanların çoğalması için, gecesini gündüzüne katmış, her türlü fedakârlığı ortaya koyan, çalışma şeklini, çalışma imkânlarını kendi üyeleriyle, gönül daşlarıyla, sevenleriyle, dava arkadaşlarıyla ortaya koyan bir yapıyız.

 Bu yapı, son zamanlarda konjonktür gereği devletin, hükümetin veya başka bir kurumun imkânları ve teşvikleriyle oluşmamış. Geçmişte de vardı, bugün de var, yarın da var olmaya çalışacak. Çünkü bunu İslami bir vecibe, İslami bir mükellefiyet, toplumsal bir sorumluluk, sosyal bir duyarlılık olarak ortaya koyuyor. Topluma katma değer katmanın da en tabii yolunun bu olduğuna inanıyor. İnsanlar ekonomik ve siyasal; ama her şeyden evvel, manevi ve ahlâki olarak değerler olarak kalkınmalı.

9_89

TERÖR ÜRETEN DEĞİL
DEĞER KATAN İNSANLAR...

Bizim üyelerimiz buraya gelir, mesaisini koyar. Diyelim; öğretmen sınıfından çıkar, özellikle gençliğin uyuşturucudan, alkolden, yanlış ve gayri ahlaki şeylerden kurtulması için burada öğrenciyle vakit geçirir. Bu da yetmez, okur, okuduklarını paylaşır. Bu da yetmez, cebinden bir şeyler verir...

Biz, insanın sosyal bir varlık olduğuna inanıyoruz. İnsan toplumsal bir varlıktır. İş bölümü gerçekleştirir. Her insan, bu toplu yaşamın bir gereğini ifa eder. Topluma yük olan, sorun olan, kaos olan, terör üreten değil, toplumun doğal akışı içerisinde kaliteyi yakalama noktasında değer katan insanlar... Herkes kendi branşında, kendi işinde, kendi mesleğinde bunu en iyi yapmaya çalışarak, beraberinde de sahip olduğu güzellikleri toplumun isteğine, yararına sunar. Tüm bunları da herhangi bir beklenti, maddi bir menfaat değil de samimi olarak yapar ki, insanlara karşı böyle bir yükümlülüğü var. Bir de birlikte yaşamanın getirmiş olduğu sorumluluk var. Sorun ve problem üreten değil, karınca kararınca elindeki imkân neyse sosyal akış içerisinde toplumun istifadesine sunan bir zihniyet. Köylüsüne, işçisine, memuruna, esnafına, akademisyenine, eğitimcisine, kadınına, erkeğine, yaşlısına, gencine; toplumun tüm katmanlarına daha kaliteli, daha birlikte ve her kesime davetini, tebliğini, düşüncesini, mesajını götüren bir zihniyet.

 Gönüldaşlarımız, üyelerimiz; bir Müslüman olarak, imkân ve yetenek çerçevesinde, zekâtını, sadakasını ve infakını verir. “Biz şu işi yapıyoruz, karşılığında da hükümet veya başka bir kurum bunu versin” değil, inanarak bunu yapar. Allah bize nimet, imkân vermiştir. Birtakım şeyler bahşetmiştir. Ben de sahip olduğum bu nimetleri, kendi cinsimden olanlarla paylaşayım; çünkü ben Allah'a karşı borçluyum ve sorumluyum. Bizim üyelerimiz buraya gelir, mesaisini koyar. Diyelim; öğretmen sınıfından çıkar, özellikle gençliğin uyuşturucudan, alkolden, yanlış ve gayri ahlaki şeylerden kurtulması için burada öğrenci ile vakit geçirir. Bu da yetmez, okur, okuduklarını paylaşır. Bu da yetmez, cebinden bir şeyler verir.

VARLIĞIMIZ VE GÖRÜŞÜMÜZ BAŞKASINA AİT DEĞİL!

(TÇ); Burası sivil bir harekettir. Varlığı ve görüşü bir başkasına bağlı değildir. Üyelerimiz; fikrini, mesaisini, ekonomik gücünü ortaya koyar. Bu aynı zamanda bizim yapımız. Müstakil, sivil ve özgün bir yapıyız. Birilerine bir şey yaparsak, doğruluğuna inandığımız bir şey için yaparız. Şöyle bir anlayışa da gitmeyiz; “Yüreğimizi soğutalım, kendimizi tatmin edelim, bunu da biz söyleyelim” değil! Böyle ufak şeylere de girmeyiz. Yani hiçbir zaman takiyeci olmadık. Takiyeciliği kişisel olarak da insani olarak da camia olarak da insani ve İslami bulmadık. Biz ne söylememiz gerektiyse söyledik. Bir hayır gözetmediğimiz konuyu ise söylemeyiz. Yoksa devlet de olsa, insanlarla Allah'ın arasına giren, insanların Allah'a karşı sorumluluğunu yerine getiren, getirme noktasında birileri engel oluyorsa, insanların arasında fitne çıkarıyorsa biz kalkar, ona “Yanlışsın” deriz. Zaten geçmişimiz de bunu ortaya koyar.

KRİMİNAL KRİPTOCULAR VE VESAYETÇİ ANLAYIŞLAR, İNSANLARA ZULMETTİ

Pireye kızıp da yorgan yakmadık! Birkaç densiz, FETÖ'cü veya vesayetçi, yargıçlardan, hâkimlerden dolayı devletimize ve milletimize de küsmedik. Bunları geçici bir durum olarak gördük. Birkaç tane kendini bilmezden dolayı mücadelemizi de terk etmeyiz. Birilerinden bir imtiyaz da beklemedik. Kimseden bir oy talebimiz yok.

(TÇ); Geçmişte, bu karanlık dönemde, devlet adına işgüzâr kriminal kriptocular ve vesayetçi anlayışlar, Müslümanların Müslümanca yaşamasına, ibadetlerini yerine getirmesine veya tesettürlerini yasakladı. Bunun için insanlara zulüm ettiler, baskı yaptılar. Biz o zaman dedik ki; “Siz yanlışsınız. İnsanlar ile Allah'ın arasına girmeye, ibadetlerini yerine getirmesini önlemeye hakkınız yok.” Bu hususta ceza da aldık, bedel de ödedik. Dikkatinizi çekerim; pireye kızıp da yorgan yakmadık! Birkaç densiz, FETÖ'cü veya vesayetçi, yargıçlardan, hâkimlerden dolayı devletimize ve milletimize de küsmedik. Bunları geçici bir durum olarak gördük. Birkaç tane kendini bilmezden dolayı biz mücadelemizi de terk etmeyiz.

 Toplum, ülke, ümmet ve şahsımız adına hayırlı olan neyse buna inandık. Bunun mücadelesini verdik. Birilerinden bir imtiyaz da beklemedik. Bizim kimseden bir oy talebimiz yok. Üyelerimiz arasında herhangi bir ticari bağımız da yok. Her kesimden insan var. Her kesim kendi imkânı ve gücüyle rızkını temin ediyor. Ama beraberinde sahip olduğu sosyal, İslami birikimini ve potansiyelini; bu şehrin, bu toplumun istifadesine sunuyor. İşte Meşale; bu tür hayır teşebbüslerinin, iyiliğin ve hayrın örgütlenmesi noktasında organize olması notasında bir araya gelmiş, gönüllü has bir dava insanlarının yürüttüğü bir kurumdur.

GENÇLER ‘UYUŞTURUCUYLA VE ALKOLLE BULUŞMASIN' İSTİYORUZ

(TÇ); Burada özellikle lise, üniversite gençliği, toplumun her kesiminden beraber olduğumuz arkadaşlarımız var. Biz gençler için gidip rahatça oturacakları, zaman geçirecekleri dernekler oluşturuyoruz ki, yanlış ve PKK gibi karanlık odaklara gitmesinler. “Gençler, uyuşturucu ve alkolle buluşmasınlar” istiyoruz. Kendi şahsiyetleriyle, kimlikleriyle var olsunlar. Evlerine, ailelerine, mahallelerine, beldelerine hayırlı insanlar olsunlar. En azından zararlı olmasınlar.

 Biz, toplumsal değişim ve dönüşümün eğitimle olacağına inanıyoruz. Eğitme ara vermeden, eğitimin önemine dair, sosyal birtakım etkinliklerimiz var. Bunlardan bir tanesi bağımlılıkla mücadele. Bazı gençlerin hayatları şaşıyor, ailesi ve çevresi kendisinden şikâyetçi oluyor. Böyle bir insan, kendisine ve çevresine bir yük. Bu genci birileri düşürmüş veya düşmüş. Bu insanın elinden tutulmalı. Bu insan dezavantajlı bir grupta. Bu durumun prestij veya maddi anlamda bir getirisi yok. Ama bu bir insandır, bir değerdir. Bu sorunu çözmek gerek. Bu soruna gücümüz nispetinde neşter vurmamız lazım. Biz iyiliği, yardımlaşmayı o eksende değerlendiririz.

 Evet, burada aç insanlara yemek verilir, yardım edilir ihtiyaçları giderilir. Ama ona balık tutma da öğretilmeli. O insanların sosyal ortamlara katılması için yardımlarımızı eğitimin altyapısı olarak kullanıyoruz. Ezik psikolojisinde olan, annesiyle birlikte toplumdan dışlanmış yetimleri, kimlik ve şahsiyet kazanmaları noktasında eğitime tabi tutuyoruz. Onun da diğer insanlar gibi sosyal mücadelede toplumsal duyarlılıkta gerektiği yeri alması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu yıllardır devam etmiş. İnsanın acısında, sevincinde beraber olmuşuz. En az bir siyasi hareket kadar, belki daha fazla emek vermişiz. “Toplum değerleriyle buluşup, kimlik krizinden çıksın” diye ciddi bir emek vermişiz.

8_70

BU KADİM, TEVHİDİ ÇİZGİNİN 40 SENEDİR NÖBETİNİ TUTUYORUZ

Bu, gönül hareketi geçmiş yıllarda Akıncılar arasında yer alan, kamouyunda “Zeki Baba” olarak bilinen Zeki Hoca ile Ramazan Hoca'nın, arkadaşlarıyla birlikte Allah'ın razı olacağı bir İslam'ı yaşamak, bunu toplumun her kesimine ulaştırma noktasında bir gayretin, bir çabanın ürünü...

Bu hareketin kurucusu kim? Nasıl kuruldu? Ne zamandan beri faaliyette? Bu fikir, kim/kimler tarafından önerildi?

(TÇ); Bu, gönüllü bir hareket. Diğer dernekler gibi “Şu kadar üyemiz var” söylemlerine gerek yok. Üyelerimiz, gönüldaşlarımız, dava arkadaşlarımız var, sadece belli bir kesimle çalışmıyoruz. Biz her alanımızı, gönlümüzdeki, yüreğimizdeki insana açıyoruz ve paylaşıyoruz. Bu hareket en azından bu şehirde, bu ülkede, bu kadim tevhidi çizginin 40 senedir nöbetini tutuyor. Dejenere edilen, tevhidi içerikten uzaklaştıran bid'at ve hurafe ile yoğurulmuş İslami anlayıştan, sahici tevhidi İslam'ı anlamak, bilinçlenme ve bunun gereğini yerine getirmek noktasında geçmiş yıllarda Akıncılar arasında yer alan, kamuoyunda “Zeki Baba” olarak bilinen Zeki Hoca, Ramazan Hoca'nın arkadaşlarıyla birlikte Allah'ın razı olacağı bir İslam'ı yaşamak, bunu toplumun her kesimine ulaştırma noktasında bir gayretin bir çabanın ürünü.

 Bu çaba, bugün Meşale olmuş. Biz sistem içerisinde Hakk'ın değerlerine bağlı, halkın içerisinde şeffaf, aleni, açık bir hareketiz. Halihazırda, İçişleri Bakanlığı'nın prosedürüne göre; dernek formatında faaliyet gösteren bir yapıyız. Ama bundan önce de bir emek var. Bu yaptıklarını Allah rızası için yapan, maddi ve şahsi bir beklentisi olmayan has ve doğal bir yürüyüş. Bu yürüyüş, Elhamdülillah bugün ülke genelinde, kurucu iradelerinde Malatya Meşale'nin de olduğu, 70'in üzerinde vakıf ve derneğin, merkezi İstanbul'da olan Anadolu Eğitim ve Davet Gönüllüleri Platformu'nun bir bileşeni. Bizimle gönül bağı olan, somut birtakım projelerle beraber çalıştığımız bize yakın sivil toplum kuruluşları var. Aynı zamanda, İslam, Allah, şehir, değerler ve sosyal ihtiyaç adına, bizim dışımızda da kim varsa, yaptıklarını anlamlı buluyorsak, insanlık ve ümmet için bir kazanç gibi görüyorsak o bizdendir. Resmi olarak üyemiz olup olmadığına takılmıyoruz. Ne kadar değer üretiyor, ne kadar fedakârlığı var? Hangi alanda olursa olsun, bir değer ortaya koymuşsa o bizim için anlamlıdır.

DAVETE İCABET ETMEYEN İNSANLARA ‘BİRLİKTE GÜVENLE YAŞAYABİLİRİZ' DİYORUZ

2000 sonrası, Müslümanlar itibarsızlaştırıldı, cezalandırıldı, mahkûm edilmeye çalışıldı. O karanlık dönemden sonra, dünyadaki ve ülkedeki sosyal, kültürel ve siyasi değişimleri de göz önüne alarak kadim bir sorumluluğumuz var. Bu mücadeleden vazgeçemeyiz. Bu bizim yaratılış gayemiz.

“Merkezi İstanbul'da olan Anadolu Eğitim ve Davet Gönüllüleri Platformu'nun bir bileşeniyiz” dediniz. Farklı illerde bu fikirde olan insanlar birbirini bulup dernekler mi kuruldu, yoksa bu meşale Malatya'da mı yakıldı?

Bu bir ocaktır, mekteptir, egoist ve bencil değildir. Bizim kesim veya bizim grup değil. Bağrını ve gönlünü tüm insanlığa açmış bir dernektir. Bir hakikatle, bir doğruyla tanışmışsa bunu herkesle paylaşma, temel işlevidir. İstanbul'da, Gaziantep'te, Malatya'da ve başka illerde makes bulmuştur. Bu geleneğin Malatya şartlarında, ciddi bir emeği vardır. Ama 2000 sonrası, Müslümanların itibarsızlaştırıldığı, cezalandırıldığı, mahkûm edilmeye çalışıldığı o karanlık dönemden sonra, dünyadaki ve ülkedeki sosyal, kültürel ve siyasi değişimleri de göz önüne alarak kadim bir sorumluluğumuz var. Kadim değerlerimiz ve beraberinde de bir mücadelemiz var. Bu mücadeleden vazgeçemeyiz. Bu bizim yaratılış gayemiz.

 Gaziantep, Adana, Malatya, Van ve İstanbul'dan kurucu kurumlarımızın, o günün sosyolojisini göz önüne alarak bir araya geldiğine, eğitimin temel bir referans olduğuna inanıyoruz. Biz toplumun nitelik ve kalite kazanmasının, eğitimle olacağına inanıyoruz. Son yüzyıldır, ulusal ve faşist devlet anlayışı, topluma bir elbise giydirmeye çalışıyor. Toplum bunu isteyerek ve gönüllü yapacak. Bu zorla olmaz. Bu platformda, güzelliklerini ve değerlerini topluma sunuyor. “Bunun hayırlı olacağına inanıyoruz” diyor. Bu davete icabet etmeyen insanlara “Bu toplumda barış, adalet, huzur içerisinde, birlikte güvenle yaşayabiliriz” diyoruz.

 Yıllık, Anadolu buluşmaları toplantılarımız var. Son 3'nü Ankara/Kızılcahamam'da yaptık. En son Afyon/Sandıklı'da yaptık. Akademisyenler, kanaat önderleri, topluma, ümmete yönelik derdi olan, endişesi olan, sözü olan, davası olan insanlar geliyor. Düşüncelerini paylaşıyorlar. Tüm teşkilat mensupları ailece; çocuğu, kadını ve erkeği ile bir araya geliyor. İlmi konularda –geçen seneki konumuz “İslam Dünyasında Sorunlar ve Birliktelik Modelleri” idi- düşünce ve görüşlerine önem verdiğimiz insanlar müzakere ediyor. Genelde toplantılar, konuşmacı ordinaryüs profesör bile olsa (!) 30 kişi ile başlar. Daha sonra bu sayı azalır ve son olarak 3 kişi kalır, kalmaz! Ama bizim orada, kadınlar ve gençler not tutar. Program 700 kişi olarak başlamışsa 650 kişi ile son bulur. Oraya gelen insanlar artan bilgi ve birikimlerini salih amellere dökmeyi amaçlar. Bilgi bir güçtür, imkândır, potansiyeldir. Ama bu aynı zamanda bir nimettir. Salih amele döküldüğünde, insanların istifadesine sunulduğunda, bu idrak edilir veya edilmez; ama biz istiyoruz ki, bu insanlar yarın anamıza, babamıza dua etsinler.

DEVLET, TOPLUMUN DİNİ DEĞERLERİNE SAVAŞ AÇAN DEĞİLDİR!

Bir dönem, vesayetçi anlayışlar, bu devletin imkânlarıyla, milletin değerlerine küfretti. Onun için “Yeni Türkiye” diyoruz. Artık “O geçti, haddinizi bilin” diyoruz. Müslümanlara saygılı olacaksınız. Artık rüzgâra tükürmek yok.

Düşüncede bir değişiklik oldu mu? Mesela; daha önce, İslami Dayanışma Vakfı üyelerinin ve bu fikre inanan insanların, Cuma namazı kılmadığı iddia ediyordu. Mensupları ise bu ülkenin “Dar-ul Harp” olduğunu belirtiyordu. Son zamanlarda devletçi bir tutum sergilediler. Acaba geçmişte mi bir hata vardı. Şu anda mı bir hata var?

(TÇ); Bu bizden çok dünyanın geldiği boyut, bu ülkede yaşanan süreçler ki, o süreci de atalarımızdan miras aldık. Bu millet Batı toplumlarından farklıdır. Batı'da kilise, devlet, rahipler, toplum birbirine rakiptir. Bizim geleneğimizde din, devlet ve millet iç içedir. 15 Temmuz meselesinde de gördüğünüz gibi; ne zaman ülkede bir beka sorunu olursa, din ve dindarlar devreye girer, ordusunu ve milletini kurtarır. Dinin bu toplumda böyle bir geçerliliği var. Devlet, milletinin; sosyal, dini, milli ihtiyaçlarını karşılamak için vardır. Toplumun dini değerlerine savaş açan değildir. Halkın değerlerine saygılı olmalı. Bir dönem, bu millete yabancı olan vesayetçi anlayışlar, bu devletin şahsında, bu devletin imkânlarıyla, bu devletin ve milletin değerlerine küfretti. Benim, senin, onun çocuğunu aldılar ve askere götürdüler. O askerlerle de dinimize küfrettiler. Onun için “Yeni Türkiye” diyoruz. Artık “O geçti, haddinizi bilin” diyoruz.

 Bu ülkenin bürokratı olabilirsiniz, askeriyede veya başka bir alanda yönetici de olabilirsiniz. Müslüman da olmayabilirsiniz. Ama Müslümanlara ve değerlerine saygılı olacaksınız. Artık rüzgâra tükürmek yok. Hatırlarsanız, Kurtuluş Mücadelesi'nde, Maraş'ta Sütçü İmam ve Rıdvan Hoca “Fransız bayrağı ve Fransız işgali, benim bacımın tesettürünü el atıyorsa ne Cuma'sı kılıyorsunuz. Çıkıp bu küffarın işgalini veya tesettüre olan müdahaleyi engelleyin” diyor. Böyle bir refleks var. Biz bu ironileri çok yaşadık. Dedik ki, Fransız küffarını attık, İngiliz emperyalizmini kovduk. 7 düvele karşı mücadele ettik. Bu ülkede atalarımız, canlarını ortaya koydular ki, biz inancımızla var olalım. Şimdi birileri bizim Müslümanca hassasiyetimize karşı çıkıyor. Ne oluyor yani? Bu nasıl bir Cuma anlayışı… Toplumun inancına müdahale etmemeliler. Onlar bir süreçti. Fıkıhtı, o günkü sosyal bir yorumlamaydı.

7_45

BİR İNANÇ, ANLAYIŞ VE DÜŞÜNCE, YURTLANMALI      

2003-2004 yıllarında, Peygamber Efendimiz ile ilgili bir hakaret meselesi olmuştu. Biz Malatya'daki sivil toplum örgütleri olarak dedik ki “Bunu kınayalım. Bize yakışan bir şekilde tepkimizi gösterelim.” O günkü müftü ile de görüştüm. Bizim İslami anlayışımıza göre müftü, bir beldede İslam adına fetva verendir. İslam'ın temsilcisidir. İslam'a ve Müslümanlara gelen zararın da karşısında olmalıdır. Bu konuda senin bize öncülük etmen gerekir. Eğer memur olduğunuz için de öncülük edemiyorsanız bari konunun içinde siz de olun. Zorla emekli bir imamı gönderdiler ve program yapıldı.

 Dini temsil noktasında din adına bir kurum, İslam'a yapılan bir saldırıda bir müdahalede üzerine düşeni yapmadı. Onun için cemaat, sivil toplum, bu toplumun bir gerçeğidir. Bu toplumun değerlerini unutmadan yaşaması için sivil toplum ve cemaatler çok şey yapmıştır. Nerelerden geldik? Allah devlete ve millete zeval vermesin. Şu an Suriye'de devletsizliğin ne olduğunu görüyoruz. Örneği yanı başımızda! Onun için bir inancın, bir anlayışın, bir düşüncenin yurtlanması lazım. Bunun kadar doğal bir şey yok.

ÖNEMLİ OLAN, İSLAM'DAKİ GÜZEL TEMELİ ALIP BUGÜNE YANSITMAK

İnsanların ve inanç gruplarının bağımsız, müstakil, ayrı ayrı yaşama imkânı dahi olsa medeniyetler, birbirini etkiledikçe, harmanladıkça gelişir ve büyür. Doğruları ve güzellikleri paylaşırsınız. Yani akrabanız da, babanız da olsa hakkı ayakta tutan adil şahitler olun. Dünyaya Müslümanca bir merhametin ve şefkatin dokunması lazım.

Dar-ul İslam ve Dar-ul Harp meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

(TÇ); Dünyaya ve evrene Müslümanca bakan birisi olarak, bu kavramların ve tanımlamaların yeniden ele alınması gerektiğine inanıyorum. İslam evrenseldir. Kıyamete kadar geçerlidir ve insanların ihtiyaçlarını karşılar. Önemli olan, İslam'daki o güzellikleri, ruhu, temeli alıp bugüne yansıtmaktır. Haliyle günümüz meseleleri, kavramları, tanımlamaları; 100, 200, 300, 400, 500 sene önceki tanımlamalarla ifade edilemez. Mehmet Görmez, aynı zamanda Ali Bardakoğlu da benzeri anlayışta. Mesela; Ali Bardakoğlu'nun şöyle bir yaklaşımı var; “Geçmişte, devlet dindarlar eliyle yönetiliyordu, dini değerlerle tarif ediliyordu. Haliyle Dar-ul Harp, Dar-ul İslam veya Dar-ul Cahiliye vardı.” Şimdi ise global dünyada artık dünya küçüldü. Devletler, toplumlar, milletler birbirine girdi. Kültür, sanat, edebiyat, ekonomi iç içe yalıtılmış. Steril bir dünya ve bir ülke yok. Dini tanımların dışında; temel, evrensel insan haklarını gözeten, tüm insanlığı kuşatacak, adalet, hakikat, eşitlik, özgürlük, iş ahlâkı, paylaşma, ekonomik, sosyal denge vs. yani; tüm insanların mutlu olabileceği, onurlarıyla, haysiyetleriyle yaşayacağı, bu değerlerinden uzaklaşmayacağı bir tanımı, bir tarifi, bir beyanı ortaya koymamız lazım.

 İnsanların ve inanç gruplarının bağımsız, müstakil ayrı ayrı yaşama imkânı dahi olsa –diyelim ki, sen Müslüman toplum olarak kendine yetersin, başka inanç grupları kendine yeter olsa bile– medeniyetler birbirini etkiledikçe, harmanladıkça gelişir ve büyür. Doğruları ve güzellikleri insanlarla paylaşırsınız. Yani akrabanız da olsa, babanız da olsa hakkı ayakta tutan adil şahitler olun. Düşmanınıza olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Bunu Müslüman yapacak. İnsan “Ben Allah'a inanıyorum der” ve “Allah böyle istiyor” diye hareket eder. Der ki “Ben bunun karşılığını ahirette alacağım.” Haliyle; bozulan, dejenere olan, sorun yaşayan, kaos ve terörün içinde bulunduğu bir dünyaya Müslümanca bir merhametin ve şefkatin dokunmalı. Bunun için Müslümanlar sadece kendi gelecekleri için değil, tüm insanlığın kurtuluşu için projeler ve reçeteler hazırlamalı.

HİÇBİR MAZLUMİYET, YENİ BİR ZULMÜN GEREKÇESİ OLAMAZ

Bizim anlayışımız; “Kimden gelirse gelsin, kime gelirse gelsin, zulüm, zulümdür.” Hiçbir mazlumiyet, yeni bir zulmün gerekçesi olamaz. En son “hendek olayları”nı hatırlayın. O bölgedeki insanlar “T.C.'nin zulmü diyorlardı” ve bir zulümden bahsediyorlardı. O dönem bu insanların, kendilerinden başkanına tahammülünün olmadığını gördük. Yani Türkçü, ırkçı, Şamanist anlayışı tekrar ettiler. Kendi halklarına bile zulm ettiler. O dönemde her sakallıya ve her çarşaflıya “DAEŞ'çi” dediler. Bırakın diğer kavimleri ve ırkları, kendi Kürt kimliği içerisinde olan, kendi düşüncesinin dışındaki insanlara bile her türlü haksızlığı ve zorbalığı yaptılar. Rahmeti bol olsun, selam O'na olsun; Şehit Seyit Kutup diyor ki; “Resulullah (sav) geldiğinde o insanlara farklı saikler de gidebilirdi. Diyebilirdi ki, ‘Mazlumlar, sizlerle birleşelim, sizi sömürüyorlar, biz de bunları devirelim.”

 Marifet sadece zalimi devirmek değil, zalimi devirdikten sonra zalimleşmeyecek bir sistem, bir ahlâk, bir duyarlılık kurmak. Şimdi orada PKK-Kürt hareketi ve uzantısı Salih Müslim'in abisi Mustafa Müslim -tefsir profesörüdür- yerine, yurduna geliyor. İslami eğitim vermek istiyor. Diyorlar ki “48 saate çık”. O da “Sizin yanlışınız var. Ben Salih'in abisiyim. Özellikle o gönderdi” diyorlar. Şimdi böyle bir ırkçı, faşist anlayışla topluma bir şey çıkmaz. Meşale, bu toplumdaki insanların kimliğine, şahsiyetine sahip çıkma noktasında, eğitimini öne alan ve toplumun her kesimine sosyal duyarlılığını gösteren bir dernek.

FETÖ'NÜN YAPAMADIĞINI, SİVİL VEYA SİYASİ TEŞEBBÜSLE GEÇEKLEŞTİRMEK İSTEYEN VAR!

Üniversite operasyonu bize göre ters. –Kasım 2016'da, İnönü Üniversitesi'nde görev yapan, aralarında akademisyen, doktor ve yöneticilerin de bulunduğu 28 kişi gözaltına alınmıştı- Neden? Sayın Cumhurbaşkanı yeni bir idare atamış. Bir kere onun atamasına bir saygısızlık. Herhalde burası muz ülkesi değil! İstihbaratı, kolluk kuvvetleri var. Bir insan böyle bir göreve layık görülüyorsa bu araştırılmıştır. Aradan 2 ay geçti, hemen operasyon yaptılar. Bunlar kapalı, karanlık işleri olan insanlar değil. Ailece tanıyoruz, sosyal ilişkilerini biliyoruz. Hatta birkaçı; bilgisini, birikimini, kültürünü, televizyondan ve medyadan paylaşan, halkın gözü önünde tanınan, açık insanlar. Sen bu insanlara “FETÖ'cü” diye operasyon yapacaksın! Burada bir art niyet ve işi sulandırmak var. FETÖ'nün askeri darbeyle gerçekleştiremediğini sivil veya siyasi teşebbüsle geçekleştirmek isteyenler var! Ben o dönemin emniyet müdürü Ömer (Urhal) Bey'e de söylemiştim. Dedim ki “Tamam, devlet, toplumun güvenliğini alır. Bu insanlar bizim gözümüzün önünde, biz bu insanlarla oturup çay içiyoruz.”

KARANLIK, KİRLİ, ‘ESKİ TÜRKİYE' SEVDALILARI VAR!

Adam 24 sene önce Londra'da FETÖ'yü dinlemiş. Bu insan düşüncesini en samimi bir şekilde kamuoyuyla paylaşıyor. Öyleyse burada bir kumpas var! Burada Malatya'nın tanınan, bilinen, değer üreten insanlarını yıpratma gibi ucuz, sinsi, kripto bir hesap var. Bu hesapları yapanları da biliyoruz. Yani karanlık, kirli, eski Türkiye sevdalıları (!), Türkiye'yi veya devletleri, toplumun imkânlarını bir sınıfa has kılıp, diğerlerini yabancı gören faşist unsurlar. Bunlar bir araya geldi. Kendilerine göre operasyon çekiyorlar. Malatya buna razı olmaz. Biz buna seyirci kalmadık. Biz işi, davası, derdi olan insanlarız. İşleri yetiştirmede vakit bulamıyoruz. Ama böyle haksızlık olduğu zaman da kim olursa olsun devreye gireriz.

YİĞİT VE MERT İNSANLAR, DEVLETE GELEN DARBEYİ ENGELLER

Tersten bir örnek vereyim; İslam adına kan döken, İslam'a hizmet etmek yerine en büyük darbeyi vuran, kelle kesici, kan dökücü vampir, hunhar gösteren bu Yezidilere musallat olmuş. Yezidiler mağdurlar ve muhtaçlar. Hemen TIR'ı yükledik ve bölgeye gönderdik. O dönem de HDP'de belediyelerin belediye başkanları ve yöneticileri geldi. “Siz nasıl bir İslamcısınız? Neden bunu yaptınız?” dediler. Dedik ki; “Bizim İslami merhamet ve şefkat anlayışımız, mazlumun dini, ırkı, rengi ve dili ne olursa olsun fark etmez. Onun elinden tutarız.” Yiğit ve mert insanların ve büyük devletlerin haysiyetleri de budur. Ona gelen darbeyi engellerler. Müslümanca merhamet ve şefkat, bunu yapmayı gerektiriyor. Siz kendi ırkınıza ve kavminize ne kadar yardımcı oldunuz? Bizim böyle bir duruşumuz var. Haliyle ülkeyi, insanımızı ilgilendiren meseleler var. Böyle bir mesele varken gürültüler, patırtılar, gereksiz şeyler oluyor.

6_47

ÖYLE ŞEYLER DUYUYORUZ Kİ ‘BİZ NEYMİŞİZ?' DİYORUZ

Diyelim ki, bir insana hidayet nasip olmadı. Ona da deriz ki; “Yaradılışta kardeşiz. Bu toplumu beraber oluşturuyoruz. Senin, bizim yanımızda; canın, malın, neslin, inancın ve namusun güvende. Yeter ki dürüst ol. Düşünceni yaşa, toplumda fitne oluşturma. Ne olursa olsun terörün tarafı olma. Sen hakların veya taleplerin adına bir başkasına zulüm edemezsin.”

Geçmişten gelen bazı itham ve iddialar var. Mesela “Oy vermek küfürdür” tarzında, İslami Dayanışma Vakfı'nın herhangi bir fikir anlayışı oldu mu?

(TÇ); Biz öyle şeyler duyuyoruz ki “Biz neymişiz?” diyoruz. Ben gençliğimden beri bu mücadelenin içerisindeyim. Bu mücadelenin içinde olmamdan ötürü Allah'a hamd ediyorum. Her kurum ve mücadelede olduğu gibi yer yer eksik yanlış ve birtakım şeyler olur. Bizde de insan olmamız hasebiyle olabilir. Biz istiyoruz ki, Allah'ın yarattığı akıl ve nimet verdiği insanlar, Allah'ın arzında, Allah'ın mülkünde yaşarken, Allah'ın nimetlerinden istifade ederken, Allah'a nankör olup vefasızlık edip şirk koşup böyle bir bedbahtlığa düşmesin. Ahiretlerini, dünyalarını kaybetmesin. İslam ile şereflensinler ki, hidayet bulsunlar. Bizim bir insanın hidayetine vesile olmamız, en büyük onur kaynağımız. Şükredeceğimiz bir hadise.

 Diyelim ki, bir insana hidayet nasip olmadı. Ona da deriz ki; “Kardeş, beraber yaşıyoruz. Yaradılışta kardeşiz. Bu toplumu beraber oluşturuyoruz. Senin bizim yanımızda; canın, malın, neslin, inancın, namusun güvendedir. Yeter ki dürüst ol. Düşünceni yaşa, yeter ki toplumda fitne oluşturma. Ne olursa olsun terörün tarafı olma. Sen hakların veya taleplerin adına bir başkasına zulüm edemezsin.” Din gerçeği ve hakikatini anlatmamızı ister. Bu dinin sahibi kimseyi zorla Müslüman yapmamızı istemez. Biz insanlar ile Allah arasındaki her türlü engeli, pürüzü kaldırdıktan sonra; yani bir insan reşit aklıyla, iradesiyle ne iyi ne kötü karar verebilecek bir zemin olduktan sonra serbesttir!

TÜM MAZLUMLARIN VE MAĞDURLARIN İMDADINA YETİŞMEK; OYUNBOZANLIK!

Bizim asıl üzüldüğümüz ve hayret ettiğimiz nokta; siz bu kadar iş yapıyorsunuz, kimseden de bir şey beklemiyorsunuz. “Allah razı olsun, elinize sağlık. Bu anlamlı ve değerli projenizin yanında biz de yer alalım” denilmeli. Böyle takdir edileceğimiz, destek göreceğimiz bir yerde, ciddi anlamda zulme uğruyoruz.

HDP'li bir yetkilinin, sizin İslami duruş ve anlayışınız karşısında hayret etmesi ve bu hususta memnun olması… Biraz daha açabilir misiniz? Siyasi bir operasyondan bahsettiniz. Bunlar kimler? İşin içine HDP'yi de katarsak, AK Parti'ye şu an nasıl bakıyorsunuz?

(TÇ); Bunlar, bir noktada lokal konular. Bu topraklarda, bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli ve riski var. Burayı yurtlanmak, ayrı bir medeniyet kültürüne sahip olmayı getirir. Siz burada “Tüm mazlumların ve mağdurların imdadına yetişeyim” derseniz, bu, emperyalist haçlı zihniyeti tarafından da “oyunbozanlık”tır. Hedef haline gelirsiniz. Bu geçmişte vardı. Bugün de devam edecek. Mazlumlara, mahkûmlara dair bir iddianız varsa, onların elinden tutacaksanız, düşmanınız hiç eksik olmayacak. Bugün Meşale algısının veya bize yapılan saldırıların temelinde bunun olduğuna inanıyoruz. Yani Malatya'nın İslami silüetini, İslami birikimine, İslami kültürüne, İslami duyarlılığına göre yaşasınlar. İnsanlar inançları gereği yaşasınlar. Sadece biz değil, diğer insanlar da yaşasınlar. Buna razı olamayan eski Türkiye sevdalıları var! Bu, sadece diyelim ki; ulusalcı, Kemalist, sağcısı-solcusu hatta İslamcısı da var. Bulundukları mevki, makam, pozisyonu terk etmeyen, kendi menfaatlerini milletin ve ümmetin önünde gören zihniyetler! Bu birtakım kamu kurumlarında da var. Bunlar olur, olacaktır. Önemli olan ümmetin, ülkenin yararına olan işlerin takipçisi olmamız.

 Bizim asıl üzüldüğümüz ve hayret ettiğimiz nokta; siz bu kadar iş yapıyorsunuz, kimseden de bir şey beklemiyorsunuz. “Allah razı olsun, elinize sağlık. Bu anlamlı ve değerli projenizin yanında biz de yer alalım. Biz de şu desteği veya katkıyı verelim” denilmeli. Veya projelerimiz için çeşitli öneriler getirilebilir. Böyle takdir edileceğimiz, destek göreceğimiz bir yerde, ciddi anlamda zulme uğruyoruz. Bunu bir teveccüh için yapmıyoruz, ecrini Allah'tan umacağız. Ama insanların bizi anlamasını ve anamıza, babamıza dua etmesini isteriz.

MESUT PARLAK GİBİ KOCAMAN BİR AKADEMİSYENE YAKIŞTI MI?

Dedikodu ve fitne hiçbir zaman iyi değildir. Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Mesut Parlak ile yapmış olduğunuz röportajınız, benim de dikkatimi çekti. Parlak, mesleğinde uzman bir akademisyen. Diyor ki; “Selahattin (Gürkan) –Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı- Bey özgürdür, kimseye diyet borcu yoktur. Şimdi sormazlar mı? “Bu Meşaleciler kim?” diye. Kaç kişi, nasıl oraya gitmiş, nasıl yığılmış? Meşaleci olduğu için mi oraya gitmiş, yoksa ehliyet ve liyakatiyle mi gitmiş? Bu şehirde her kesimden insan; AK Parti'lisi, CHP'lisi, Alevisi- Sünnisi, tarikatçısı, ülkücüsü gidiyor, gider de. Bu şehrin sakini... Meşaleci de gider, ne olur yani! Meşaleci kim, var mı, yok mu? Bu adam, toplumdaki algıya, dedikoduya göre konuşuyor. İnsan arayıp sormaz mı “Arkadaşlar sizin hakkınızda böyle konuşuluyor” diye? Sizin yaptığınız gibi... Şimdi bu şık oldu mu? Kocaman bir akademisyene yakıştı mı? Hakikaten üzücü. Bu tür insanların; algıya, dedikoduya, fitneye, fesada göre değil, karşı tarafı dinleyerek yaklaşması lazım. En akıllımız böyle yaparsa, normal vatandaşa Allah yardım etsin. Bunlarla gerekli şekilde hukuk önünde her türlü mücadeleyi vereceğiz. Söyleyenin de yanına kâr kalmayacak.

KAVGALARINI BİZİM ÜZERİMİZDEN YAPMAK İSTİYORLAR; ANCAK BİZ BUNA ALET OLMAYIZ

(TÇ); Murat Bey –Malatya Time Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci-yazar- altını çizerek söyleyeceğim hususlar şunlar: İnsan ilişkilerinde, insanın toplumla ilişkilerinde, kurumlar veya toplumlar arasında bir insan, İslami ahlâkından dolayı yaşar. Eğer bir eksiklik veya yanlışlık görürse İslami hassasiyeti ve duyarlılığı olan insan der ki; “Arkadaşım bu yanlış, sana yakışmıyor. Bundan kurtulmanın yolu budur. Bunu yapalım, bundan kurtul.” Eğitici ve inşa edicidir. Gayesi afişe etmek veya rencide etmek değildir. Yapıcı ve onarıcıdır. İslami ahlâk, İslami duyarlılık, İslami kişilik bunu gerektirir.

 Sosyal medyada martaval, yalan, fitne, fesat kol geziyor. Herkes hesabını Allah'a verecek. Bir insan diyelim ki, bir şeyler duydu. Gelir der; “Kardeş, sizin hakkınızda böyle şeyler söylüyorlar.” Biz diyoruz ki, bizi bizim yaptıklarımızla ve ağzımızdan çıkan şeylerle değerlendirin. 3 sene önce bir hanımefendi geldi. “Sizin hakkında birtakım şeyler söylüyorlar, nedir, ne değildir?” dedi. Başka bir konu ise bir insan bizi sevmeyebilir. Bize karşı da olabilir, farklı bakabilir. Fikirlerimize katılmayabilir, bu şehir için veya ülke için zararlı da görebilir. Hukuk, mahkemeler, kolluk kuvvetleri var. Gider, delikanlı bir şekilde şikâyetini yapar. Böyle bir toplum… Yazık… Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, düşüncenizi ortaya oyarsınız; ama dedikodu kabul edilemez. Bunlar neden kaynaklanıyor? Türkiye'de çok basit bir muhalefet anlayışı var. Ne yaparsak, karşı çıkmak var. Tamam onlar yanlış; ama senin programın ne, senin doğrun ne? Senin projen ne, sen bu topluma ne götürüyorsun? Birtakım kurum ve kuruluşlar, kavgalarını bizim üzerimizden yapmak istiyorlar. Ancak biz buna alet olmayız.

VARSA BİR ŞEY, KOLLUK KUVVETLERİ ORADA!

Bileşeni olduğunuz, Anadolu Eğitim ve Davet Gönüllüleri Platformu'nun adı altında çeşitli illerde faaliyet gösteren dernekler, Malatya'da, sizin maruz kaldığınız tartışmaları yaşıyor mu? Bu, sadece Malatya'ya ait bir durum mu?

(TÇ); Bu, Malatya'da biraz ağırlık kazanıyor. Trafiğe çıkıyorsanız hata sizde olmasa bile 8'de 2 size ceza verirler. Çünkü trafiğe çıkmışsınızdır. Sosyal anlamda davası olan insanlar bunları göze almıştır. Egemen güçler, menfaat grupları, şer şebekeler, karanlık-kirli odaklar vs. Malatya'da Meşale ve Meşale'nin karşı olduğu konular temel şeyler. Bunlar kafalarına göre takılamıyorlar. Yalanla dolanla iş yürümez. Benim Malatya'da her kesimden tanıdığım, değer verdiğim, itibar ettiğim arkadaşlar var. Biz Malatya çocuğuyuz. Kimin ne olduğunu da biliriz. Kim ne yapmış, topluma hangi değeri katmış bunu da biliriz.

 Düşüncesine katılmasam da şahsiyetine, kişiliğine değer verdiğim arkadaşlar vardır. Bunlarla oturur, konuşuruz, bir beis yok. Ama bir de dedikoducu bir kesim var. Bu hoş değil. Evrensel ölçekte, o haçlı emperyalist zihniyet küresel müesses nizamı kapitalist ekonomik gücün, özelde ve Türkiye'de vesayetçi anlayışların milletle bölüşmek istemeyenlerin son dönemlerde de İslami duyarlılık ve etkileşimin şehrin çehresini değiştirmede razı olmayan grupların, kriminal FETÖ'cülerle başlayan değişik kesimlerin de yer aldığı bir zihniyet. Bunlara çağrımız delikanlı ve mert olmaları. Varsa bir şey, kolluk kuvvetleri orada!

SADECE BEŞAR ESAD'I DEĞİL, ONUN BABASINI VE SİCİLİNİ BİLİRİZ!

80'li yıllarda, Hama Katliamı'nda 40 bin insanı katletti. O dönemde İran sessiz kaldı veya gerekli tavrı koymadı. Hoş görüldü. İran bugün hakkı ve adaleti gözetmeyerek Şii Pers İmparatorluğu'nu, bölgesel çıkarlarını düşünerek Suriye'deki zulme razı oluyorsa biz, o İran'ı kınarız.

90'lı yıllarda, gönül erleri “Humeynici” diye tasnif ediliyordu. Daha sonra Boğaziçi, İslami Dayanışma Vakfı, Meşale; İrancı… İran ile bir gönül bağınız var mı?

(TÇ); Yalandan kim ölmüş ki, dilin kemiği yok. El insaf ve vicdan. Mesela; bugün Barış Pınarı Harekatı var. Bu kaçınılmaz bir şey. Senin sınırında birileri gelmiş, seni sürekli taciz ediyor. Arkadaşınıza biri bir tokat vursa “Eline sağlık, bir de buradan vur” mu diyeceğiz? İnsan kendine gelecek zararları bertaraf etmek ister. Barış Pınarı Harekatı çok doğal bir refleks. Oradaki mazlum insanların geleceği noktasında gerekli bir müdahale. Bu insanlar yeterince zulme uğradı. Sadece Beşar Esad'ı değil, onun babasını ve sicilini biliriz! 80'li yıllarda, Hama Katliamı'nda 40 bin insanı katletti. O dönemde İran sessiz kaldı veya gerekli tavrı koymadı. Hoş görüldü. İran bugün hakkı ve adaleti gözetmeyerek Şii Pers İmparatorluğu'nu, bölgesel çıkarlarını düşünerek oradaki zulme razı oluyorsa biz, o İran'ı kınarız.

 Biz futbol takımı tutmuyoruz. “Bu bizim takımdadır, dernektedir, cemaattir” değil. Hz. Ali (r.a.) diyor ki; “Olayları Hakk'a göre değerlendirin.” Ölçümüz hak. Haliyle Mehmetçik oraya gitti, kan akıttı ve şehit verdi. Oradaki küresel emperyalizminin hegemonyasının denklemi bozuluyor. Türkiye'nin güvenliği ve mazlum halkların kurtuluşu, dünya işleyişi, siyaset için de önemli bir hadise. Bölge, bizim için önemlidir. Amerika'nın, Rusya'nın, İran'ın, İsrail'in oyunlarına heba edilecek kadar ucuz değildir. Onun için biz Barış Pınarı Harekatı'nı ve Suriyelilerin durumunu önemsiyoruz.

CERABLUS'U ‘KARDEŞ ŞEHİR' İLAN ETTİK

Mesela; Suriyelilere TIR'larca yardım göndermişiz. Barış Pınarı Harekatı için Malatya Sivil Toplum Platformu olarak basın açıklaması yaptık. O gün benim Cerablus'ta misafirim vardı. Cerablus'a geçenlerde yönetim olarak gidip, gördük. Yıkılmış, tahrip edilmiş, mahvolmuş, insanların psikolojisi bitmiş! Oraların yeniden imar ve tanzim edilmesi, düzenlenmesi gerekiyor. Malatya'da Cerablus'u “kardeş şehir” ilan ettik. Oranın imarı ve ıslahı için de gidip geliyoruz.

 Maddi anlamda bize getirisi olamayan işlerle ilgileniyoruz. Bunları Allah için yapıyoruz. Biz bunlarla uğraşırken, birileri çıkıp bir şeyler söylüyor. “Bizim derdimize bak, onların keyfine bak” diyoruz. Allah bunlara akıl, izan versin. Biz her ne kadar bunlarla uğraşmak istemiyorsak da birileri bizi sahaya çekmek istiyor. Biz zaten sahadayız. Kendi aralarındaki ucuz çekişmelere de bizi alet etmesinler. Herkes kendi mücadelesini versin, kendi alanında çalışsın. Bizim işimiz, gücümüz var.

DAVUTOĞLU VEYA BAŞKA BİR OLUŞUMA YAKLAŞIMIMIZ OLURSA, AÇIKÇA İFADE EDERİZ

Platform olarak, Eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu ile birlikte hareket ettiğiniz ileri sürülüyor. Var mı böyle bir şey?

(TÇ); (Gülerek cevap veriyor) Evet, öyle söylüyorlar. Tam da söylemek istediğim o. Bizim Ahmet Davutoğlu veya başka bir oluşuma yaklaşımımız olursa, bunu çıkar, açıkça ifade ederiz. Korkumuz yok. Birilerinin bir hesabı ve düşüncesi varken kendisi ifade etmiyor. “Malatyalılar şunun yanında, Meşale şunun karşısında…” Kendi kavgasını, kendi tartışmasını, kendi fraksiyon aşmasını, kendi idealini, zihnini bizim üzerimizden yapmasınlar. Varsa bir hesabı söylesin. Hele de böyle bir dönemde. Bu millet yeniden değerlerine dönüyor, bu millet bu coğrafyada ayaklarının üzerinde duruyor. Bu millet yeniden küresel emperyalizme karşı duruyor. Mazlumların, mağdurların umudu oluyor. Yedi düvele karşı mücadele ediyor. Böyle bir dönemde böyle boş siyasi münazaralarla bizim geçirecek vaktimiz yok. Aslanlar gibi direnen bir reis var.

Meşale Derneği çatısı altında kimler yer alıyor? Sadece gönüllü olmak yeterli mi?

(TÇ); “Gönüllü olmak” derken, farklı bir hesabının olmaması gerek! Son zamanlarda sivil toplum kuruluşları üzerinden insanların hesapları farklı oluyor. Bizim için bir şey beklemeden, Allah rızası için sahip olduğu imkân neyse bunu şehrin, toplumun imkânına sunan bir niyette ve duruşta olması gerekiyor.

KENDİMİZ İÇİN İSTEDİĞİMİZİ TÜM İNSANLIK İÇİN İSTEMELİYİZ

“Meşale bir ekol, bir mektep. Buradan geçenler, ülkeye, dünyaya yön veriyor” cümlesini kurdunuz. Düşüncelerinizi biraz daha açıklığa kavuşturabilir misiniz?

(TÇ); Öncesi ve sonrası dikkate alınmadan, içinden bir cümle çekilerek söyleniyor. Eğer dünyada bir mazlum zulme uğramış ve bu zulümden kurtulmuyorsa zulüm bitmemiştir. Yani kendimiz için istediğimizi tüm insanlık için istemeliyiz.

BİRİLERİNE YAKIN VEYA UZAK OLMA GİBİ BİR YOK

Siyasilerle bağınızın güçlü ve Malatya'da yaptırım gücünüzün yüksek olduğu sıkça söyleniyor. Meşale Derneği, kendi alanın dışına mı çıkıyor? İddialar hakkındaki görüşünüz nedir?

(TÇ); Bizim, birilerine yakın veya uzak olma gibi bir gayretimiz ve hesabımız yok. Bu yapı, toplumun her kesiminde, insanlarla sıcak samimi ilişkiler kurmuş, dostane muhabbetler geliştirmiş, hayatın doğal akışı içerisinde biri akademisyen, biri eğitimci, biri işçi, biri çiftçi, biri siyasetçi olmuş. Biz yapı olarak “Falan yere gidin, falan yerde bulunun, falan yeri işgal edin” gibi bir anlayışın taraftarı değiliz. Ama mensubumuza şunu diyoruz; “Nerede olursan ol, hakkını ver.”

KESKİN, MUHATAP ALACAĞIMIZ BİR ADAM DEĞİL!

Malatya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (MESOB) Başkanı Şevket Keskin, Meşale Derneği'ne yönelik FETÖ imasında bulunmuştu. Bu ve benzeri ithamlara yanıtınız nedir?

(TÇ); Bu arkadaşın fikrine cevap vermeye tenezzül etmek gerekir mi? Bilemiyorum. Bu arkadaş, basın açıklaması yapmadan önce bir iki konuşması olmuştu. Kendisiyle görüşmek istedik. Randevuya çıkmadı. Kaçtı. Bir meslek kuruluşunun seçilmiş bir insanı. Buyursun seçildiği kesimde insanlara hizmet etsin. Çalışsın ve gayret göstersin. Bizim o insanla kesiştiğimiz bir nokta yok. Paylaşamadığımız bir nokta da yok. Ama adam öyle bir edayla söylüyor ki, “Kimsenin söyleyemediğini de ben söylüyorum” edasıyla konuşuyor. Ben oldum olası, böyle tetikçilerden haz etmiyorum. Kendi mücadelesini versin, kendi kulvarında çalışsın. Muhatap alacağımız bir adam da değil.

Sizin terör örgütlerine karşı duruşunuz çok net. Meşale Derneği'nin adını IŞİD ile yan yana ananlar, sizi karalamak için bilinçli bir algı mı oluşturuyor?

(TÇ); Evet.

FETÖ BİR KUMPASTIR, BİR OYUNDUR

FETÖ olayında, asker elbisesi giymiş darbeciler vardı. Bu yanlış adamlar yüzünden orduyu dağıtalım mı? Bunlar bir oyundur, bir tuzaktır. 10 yanlış, 1 doğru etmez. “İşin sahtesi ve yanlışı var” diye biz doğrudan vazgeçemeyiz. Cemaatler de kendini gözden geçirecek. Herkes muhasebesini yapacak.

“Emperyal yapıların uzantısı olan FETÖ her şeyimizi suistimal etti” demiştiniz. 15 Temmuz hain darbe girişimi, en çok da İslami hassasiyeti olan sivil oluşumlara zarar verdi. Olumsuz fikirler, hafızalardan nasıl silinebilir?

(TÇ); O silindi, silinecek. O bir kumpastır, bir oyundur. Emperyalist düşüncenin karşısında en fazla direnen İslam'dır. İslam, tevhidi dünya görüşüne sahip olduğu için kapitalizmin sömürüsüne karşı duracak tek dindir. Burada yapılacak en büyük kötülük, toplumun, milletin derdiyle dertlenen, mezheplerine sahip çıkmış, başından beri değerleri muhafaza eden, diri tutan, cemaatsal, toplumun yarasını saran, toplum için olmazsa olmaz cemaate yanlış algılar oluşturmak. Bu bir tuzaktır ve bu bir oyundur.

 Allah insanlara peygamber göndermiştir. Sahte peygamber de çıkmış. Şimdi biz peygamberlik müessesesinden vaz mı geçeceğiz. Bu FETÖ olayında asker elbisesi giymiş darbeciler vardı. Bu yanlış adamlar yüzünden orduyu dağıtalım mı? Bunlar bir oyundur, bunlar bir tuzaktır. 10 yanlış, 1 doğru etmez. “İşin sahtesi ve yanlışı var” diye biz doğrudan vazgeçemeyiz. Cemaatler de kendini gözden geçirecek. Herkes muhasebesini yapacak. Cemaat ve cemaatsal yapılar, bu toplumun can damarlarıdır. Sivil unsurlarıdır. Gönüllü kuruluşlarıdır.

BU TOPRAKLARDA ENTRİKA VE HAİN EKSİK OLMAZ!

Bu topraklar, bu coğrafya; yani Anadolu, jeopolitik ve jeokültürel olarak çok önemli bir kavşak noktasıdır. Birtakım devletlerin, ülkelerin, uygarlıkların gözünün diktiği yerdir. Epey bir medeniyete de beşiklik teşkil etmiştir. Haliyle, bu coğrafyayı yurtlanmanın birtakım riskleri vardır. Aynı zamanda da artıları vardır. Atalarımız, özellikle de tevhit eksenli adaleti, barışı, bizden olmayan insanların da mağdur ve mazlumların da feryadına ses verince, başta emperyalist haçlı küfür zihniyeti, bu coğrafyaya hep göz dikti. Onun için bu topraklarda; entrika, hile, hurda, desise, hain eksik olmaz.

BU TOPRAKLARDA YİĞİT BİTMEZ

Allah'a hamdolsun ki, bu topraklarda onlardan daha çok yiğit çıkmıştır. Ömer Halis Demir'ler, Fethi Sekin'ler, Ramazan Sarıkaya'lar çıkmıştır. Onların şahsında tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun. Allah mekânlarını cennet etsin. Bu yiğitler böyle tantana yapmaz. Böyle kendini ispatlamaya da gitmez. Zaten hep meydandadır. İcap ettiğinde devreye girerler. Vazife ve sorumluluklarını üstlenirler. Her kuru gürültüye pabuç bırakma gibi bir niyetimiz yok. Bizim başımızdan aşkın ciddi işlerimiz var. Biz, ciddi işlere talibiz. Güzel işler yapıyoruz. Kısacası; bu memleketin namuslu, onurlu, mazlum insanları bilsin ki, bu topraklarda yiğit bitmez.

EMPERYALİSTLER BİZİM BİRBİRİMİZLE KONUŞMAMIZI ENGELLEMEK İSTİYOR

Sizce FETÖ ile ilgili mücadele sağlıklı ilerliyor mu? Toplum olarak bizlere hangi görevler düşüyor?

(TÇ); Bana göre bir insan, hangi düşünce ve anlayışta olursa olsun, ecnebiyle iş tutmuyorsa, bu ülkenin menfaatlerine hainlik etmiyorsa, o insanın yanlışı da olsa konuşulur. Bundan dolayı ülkede barış süreci, bizim için bir fırsat. İmkân. O süreyi kaçırdık. Çünkü çıbanın başı olan, o sorunu ortaya koyan kesimlerle değil de “Kendi kendimize bu meseleleri görüşelim” dedik. Bunun için bizim hangi düşünce ve grupta olursa olsun hain değilse oturur, konuşur ve anlaşırız. Emperyalistler bizim birbirimizle konuşmamızı engellemek istiyorlar. Bu büyük aileyi, büyük milleti, büyük medeniyeti ötekileştiren, ayrıştıran, parçalayan, ayrıştırıcı dil, faşist dil, lokal dil, yani ırkçılık Türklük, Kürtlük, Arapçılık adına da olsa, Allah Resulunün deyimiyle “Ayağımızın altına alacağımız” bir şeydir. Hem de emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmektir.

ÜMMETE, ÜLKEYE FAYDALI BİRÇOK STK İLE İŞ BİRLİĞİNE GİRİYORUZ

Sosyal sorumluluk kapsamında, iş birliğine gittiğiniz diğer STK'lar hangileri? Onlarla hangi ortak projelerde hareket ediyorsunuz?

(TÇ); Birçok STK ile iş birliğine giriyoruz. Ortak Hedef Platformu var. Özelde İslam'ı, ümmeti, şehri ilgilendiren meselelerde her türlü yapıyla, her türlü anlayışla, yeter ki niyeti farklı olmasın... Niyeti de farklı olabilir, eğer anlamlı bir çabası varsa olumlu buluyorsak sorun yok. En son “Malatya Sivil Toplum Platformu” diye STK'ların bir araya geldiği Diyarbakır Anneleri ile ilgili, sonrasında Mehmetçiğin operasyonuyla ilgili bir basın açıklaması oldu. Bu anlamda bizim ön kabulümüz ve ön yargımız yok. “Ümmete, insanlığa, şehre, ülkeye faydası var mı, yok mu?” diye düşünürüz. Bu duyarlılıktan dolayıdır ki, şehrin ekonomik, kültürel, siyasi yönlerine dair her vatandaş gibi bizim de düşüncemiz oluyor. Bu düşüncemizi ve teklifimizi sunuyoruz. Biz tarihe not düşüp vazifemizi yapıyoruz.

İNSANLARI FAYDALI KILMAK İÇİN BİR MÜCADELEMİZ VAR

Ajandanızın “yeni dönem planları” başlığında neler yazıyor?

(TÇ); Toplumun değerleriyle, tarihiyle, kültürüyle, toplumu toplum yapan, insanı insan yapan değerleri ıskalamayacağımız, bunun altını ısrarla çizeceğimiz, vurgu yapacağımız, mücadelesini vereceğimiz şeylerdir. Bunun dışında toplumun ihtiyaç duydukları şeylerde, bir insanın, bir yapının, bir kurumun erdemin kalitesi, niteliği, yaptığı fedakârlıkla, paylaştığı değerlerle girdiği dayanışma ile ölçülür. Belki her şeye gücümüz yetmiyor; ama elimizde karınca kararınca ne imkânımız varsa, bugün sokakta mağdur olmuş bir genç, aradaki yozlaşmaya uğramış bir insanı kendisine ailesine, şehrine faydalı bir insan kılma noktasında bir mücadelemiz var. Bu mücadelemiz devam ediyor.

 



HAMZA POLAT
1.11.2019 00:58:07
Allah razı olsun ,,,, çağa,zamana, insanlığa adil şahitliklerini sunmak için çabalayan sizlerle selam olsun....