Tarih: 14.05.2023 19:46

Kürt İslamcılığı ve Türkiyelileşmek

Facebook Twitter Linked-in

Kürt İslamcılığının birçok kolundan bahsetmek mümkün. Siyasi bir figür olarak Hüda-Par’ın Cumhur İttifakına katılması bir Türkiyelileşme arzusu olarak okunabilir. Öte yandan farklı İslami fraksiyonların dernekleşerek birçok şehirde örgütlenmesi yine Türkiyelileşmek olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bazı aktivist, entelektüel veya politik figürlerin RP, AKP, CHP ve HDP gibi güçlü partilerin saflarında vekillik yapması coğrafyanın sınırlarını aşarak etnik kimlik ile sosyo-politik iddiaları birleştirme çabası altında görülmelidir.

Ömer Laçiner Yetkin Düşünce dergisinin 2019 yılında yayınlanan 8. sayısına verdiği röportajda, İslamcılığın 90’lı yılların başında gayet istekli görünen diyalog kanallarını peyderpey terk ederek kendi iç konuşma zeminleriyle yetinir hale geldiğini söyler. İslamcılığın tüm düşünsel/ideolojik yapılanmalar gibi ülkenin iç veya dış siyasetinden, ekonomik durumlardan veya küresel değişimlerden etkilenmesi oldukça normal. Fakat İslamcılığın evrensel iddialar ile yola çıktığı düşünüldüğünde ülke içi siyasetten üst bir norm üretmesi bekleniyordu. Bu noktada 90’lı yılların İslamcı karakterinin daha ziyade iki düşmana karşı teyakkuzda olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki İslam’ın temel değerlerini yok ettiğine ve Kürt İslamcı aydınlar için Kürt halkına zulüm yaptığına inanılan devlet, ikincisi ise küresel anlamda demokrasi, laiklik gibi modern, ‘İslam karşıtı’ hayat tarzlarını ülkeye aşılayan özelde Amerika genelde tüm batılı ülkeler. Haliyle tüm iddiaların bir şekilde bu iki güce karşı cevap verebilir yetkinlikte olması gerekiyordu. İslamcı zihin iki farklı güçle savaşıp gücünü/zihnini bölmek yerine bu iki düşmanı yekpare bir görünüm ile resmetmeye başladı. Türkiye batılılaşma yolunda emperyalizmin bir kolu olarak görünüyordu. 1980 sonrası MTTB, Akıncılar gibi milliyetçi muhafazakâr cenahtan ayrılmayı hızlandıracak bu tarz Kürt İslamcılığı için de uygun malzemeyi üretiyordu. Çünkü Kürt İslamcılığı bu iki düşmanın yanında onların gönüllü yürütücülüğünü yaptıklarına inandığı milliyetçi muhafazakâr din algısı ile de mücadele etmek istiyordu. Bu durum Kürt ve Türk İslamcıları arasında kopuş meydana getirse de bazı önemli yakınlaşmalar da meydana getiriyordu. Özellikle Mazlum-der gibi İslamcı kimliği öne çıkan farklı etnisiteden insanları bir araya getiren oluşumlar bahsedilen yakınlaşmaya örnek olarak gösterilebilir. Kürt sorunundan başörtü yasaklarına kadar birçok konuda insan hakları üst başlığı altında raporlar yayımlayan Mazlum-der İslamcı aydınların ortak noktası haline gelmeye başlamıştı.

Kürt ve Türk İslamcıların devlet, toplum, anayasa, demokrasi gibi bazı kavramlara olan bakışını incelemek aynı zamanda Türkiye’de ideolojik olarak değişen paradigmayı incelemek anlamına gelmektedir. Bu anlamda Kürt İslamcılığı Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren ahlaki olarak veya ilkesel bazda hedef kitle kabul ettiği halkın inanış ve yaşayış biçimine çeşitli düzeylerde müdahil olmuş veya etki etmiştir. İslamcılık çeşitli yönleriyle hem siyasetin hem de toplumun sorunlarını masaya yatırabilme potansiyeli üretebilmişti. Bu potansiyelin gerisinde hem İslam tarihinde kendine merkezi rol üretebilme hem de modern dünyayla hesaplaşmaya yetecek birikime sahip olma iddiasını görebiliriz. Zira ilk İslamcı kuşaktan bugüne mücadelenin iki boyutu olmuştur. İlki bugünkü çözülme ve yenilginin ana sebebi olarak Kuran’dan uzaklaşmanın da sonucu olarak “geleneksel dini anlayış ve onun pratiği”. İkincisi ise zayıf kalan bünyeye zaaflar üzerinden saldıran modern yaşam tarzı. İslamcılığın gayesi “öze dönüş” iddiasını güçlendirecek bir teori ile bu iki “zaafın” üstesinden gelmek veya onlarla mücadele etmekti.

Ekinci’ye göre toplumsallaşma (sosyalizasyon) genel bir ifadeyle bireyin verili toplumsal/siyasal değer ve normları içselleştirmesi ve kimliğinin bu faktörler dolayımıyla şekillenmesi süreci olarak tanımlanabilir (2022; 64). Bu süreçte toplumsallaşma arzusu taşıyan örgütlü yapıların, değer ve normların kurucu öğelerine odaklanması birincil öncelik olarak duruyor. Örneğin Kürt sosyolojisini oluşturan dil ve kültürü yaşatma hakkının tanınması ve buraya dair mücadele ‘içselleştirme’ sürecini başlatacaktır. Anadilde eğitim hakkının savunulması Kürt kimliğini var eden temel referans noktalarına vurgu olacaktır. Bu bağlamda 2000 sonrası Kürt İslamcılığı bir ayrım noktasında durmaktaydı. İslam’ın temel değerleri ile etnik kimliğin gereklilikleri arasında bağ kurarak kendi halklarına karşı görevlerini yerine getirmek başka bir problemi de öne çıkardı. Türkiye İslamcılığı, Kürt İslamcılarını yerelleşmek veya milliyetçilikle suçlamaya başladılar. Oysa mikro sorunlara odaklanmak dini pratiklerin doğasında hep vardır. Öte yandan Türk İslamcıların “yerli ve milli” ülke çıkarları odaklı dini düşünce üretme çabası milliyetçiliğin zeminini yaratmaya daha müsaittir. Bununla birlikte Kürt İslamcılığının yerel ve ulusal düzeyde kabulü toplumsal hafızaya dair bazı olumsuz izlerin giderilmesi ile de mümkün. Özellikle siyasal bir aktör haline gelmek isteyen Hüda-Par çevresinin 90’lı yılların karanlık günlerine dair yapacağı bir helalleşme çağrısı Türkiye İslamcılığının tüm fraksiyonlarında olumlu bir intiba uyandırabilir. Herhangi bir helalleşme veya özür dileme olmadan kendi mahallesi başta olmak üzere toplumsal yapıda kabullenme talebi ise herhangi bir karşılık yaratmayacaktır.     

 

Ekinci, Yusuf (2022). Kürt Sekülerleşmesi; Kürt Solu ve Kuşakların Dönüşümü. İletişim Yayınları  

 

Kaynak: farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —