Tarih: 08.02.2022 15:06

Kürt dili ve siyaseti

Facebook Twitter Linked-in

Kürt Dili ve Edebiyatı, Kürt sorununun çözümünde, siyasetin merkezi üssü ve temel paradigması olma kabiliyet ve kapasitesine sahip midir? Diğer bir deyimle dil üzerine inşa edilecek bir siyaset hayatın diğer bütün dilimlerini kapsama potansiyeli gösterebilir mi? Bu sorunun yanıtı, esas olarak Kürt meselesinin çözümünden ne anladığımıza bağlı olarak ayrışıp farklılaş alabilir. Söz gelimi Kürt meselesinin çözüm süreçlerini, hukuk, statü ve devlet meselesi olarak algılıyorsak, bütün bu süreçlerde en temel birleştirici duyarlılık olarak dil, süreçlerin çözüm kaldıraçlarına zemin hazırlayabilir ve bu süreçlerde ortaya çıkabilecek bütün soruna ilişkin orta mutabakatların şekillenmesine ev sahipliği yapabilir. Yok eğer Kürt meselesini ideolojik bir toplum tasavvuru ve yeniden inşa olarak görüp algılıyorsak, burada dil, ideoloji engelini aşacak bir karakter ortaya koyamaz. Dil ideolojik duyarlılıklar için yeterli bir sağlam temel oluşturamaz.

Kürt sorununun hukuk statü ve nihai olarak bir devletleşme sorunu olduğuna inananlardanım. Bu sorunun çözümünde olası bütün süreçlerin kıymetli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki 1970’li yılların ikinci yarısından bugüne kadar sürdürülen ideolojiye bağlı yeni bir toplum inşası ve tasavvuru, aradan geçen kırk yıla rağmen dişe dokunur bir siyasi sonuç doğurmadı. Ve yakın bir gelecekte de doğurabilir gibi de durmuyor. İdeolojik toplum inşasının maliyeti, neredeyse Kürtlerin imhası değerinde çok ciddi sonuçlar doğurdu ve bu maliyet ödenebilir bir fatura gibi de görünmüyor. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümünde temel siyasi anahtar ideolojik değil, dilsel olmak zorundadır. Bir bakıma kırk yılın toplam pratiği bütün Kürtleri, bu yeni ve sonuç verebilecek dilsel politikaya adeta mahkûm etmiş vaziyette.

Kürt sorununun çözüm tarihinde bugün ortaya çıkan siyasi koşullar, yanlış siyasi yaklaşımlara rağmen Kürtleri çok ciddi siyasi aktör haline getirdi. Bugün itibarıyla Kürtlerin tam ve sağlam desteğini almadan, Türkiye’de hiçbir siyasi aktör iktidar olma imkanını bulamıyor. Bunun anlamı şudur; Türkiye iktidarı, bir bütün olarak Kürtlerin nasıl bir tutum alacaklarına bağlı olarak şekillenecek.

Bu çok ciddi ve çok kıymetli bir siyasi zemin ve koşuldur. Kürtler bu zemini eski söylemleriyle heba edemezler. Yeni duruma eski ideolojik söylemle eklemlenmek bir tür siyasi intihar olur. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı olarak, bir karpuz gibi ikiye bölünen ve kutuplaşıp ayrışan Türkiye siyaseti, Kürt meselesinde mesafe almanın zeminini nesnel olarak oluşturmuş durumda. Bütün mesele bu ayrışmanın muhtaç olduğu desteği sağlamak için ne kadar esneyebileceğini kestirmek ve esneyebileceği kadar çözüm önerileriyle iki tarafı da pazarlığa sürükleyip mutabakat aramaktır.

Şimdi Türkiye’yi kim yönetiyor, yarın kim yönetecek meselesi, ilke olarak Kürtlerin en temel meselesi değildir. Elbette iki rakip ittifak arasından bir tercih de yapılabilir ama burada siyaseten en kıymetli şey, tercih yapmaktan çok, hangi ittifakın Kürt meselesine ilkesel ve programatik yaklaşıp ortaya bir çözüm iradesi koyacağıdır.

Bir siyasi talep ve davranış olarak Kürtler, Türkiye siyaset masasına, Kürt dilinin özgürlüğünü sürmek ve bu özgürlüğün imkanları üzerine müzakere yapmak durumundadırlar. Dilin özgürleşmesi hem makul hem sürdürülebilir hem de meşru bir zemin yaratma potansiyeline sahiptir. Dil özgürlüğünün sağladığı yasal ve anayasal zeminler, dil eksenli bir hukuk ve statünün zemini hazırlar. Kürtçenin eğitim dili olması ve eğitim dili organizasyonu aynı zamanda çok önemli kurumsallığı beraberinde getirecektir. Her kurumsallık öteki kurumsallığı tetikleyerek, Kürt varlığını bir hukukun eşiğine getirecektir. Kürt dilinin özgürlüğünü garanti eden yasallık, geniş bir meşruiyet yaratarak ister istemez zaman içinde arzuladığımız statünün kapısını aralayacaktır.

Ve aslında bütün bu süreçler bir bakıma Türkiye’deki demokrasinin de hem içeriğini hem de evrimini koşullayacaktır. Soyut bir demokrasi hedefi ve mücadelesi yerine ikame edilecek, dilsel özgürlükler, demokrasi meselesini somut koşul ve imkanlar menziline çekecektir. Önemli olan da budur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —