Kritik bir kurultayın ardından...

Ali Bayramoğlu'nun yazısı;

Kritik bir kurultayın ardından...

 

Kılıçdaroğlu’nun kurultaydaki kimi açıklamaları, hem iç siyasi dengeler bakımından önemli, hem CHP’ye yönelik beklentilerle doğru orantılıydı. 

Diğerleri arasında özellikle öne çıkan iki konunun altını çizmek gerekir. Bunlar, Kürt meselesi ve ittifak siyaseti meseleleriydi. 

Kürt sorunun tekrar teyidi, çözümünün gerekliliği, CHP’in bu çözümde  etkin rol oynama arzusu/vaadi Kılıçdaroğlu’nun öne çıkardığı ilk konu oldu. 

Şöyle diyordu CHP Genel Başkanı: “40 yıldır Kürt sorunu tartışılıyor. 40 yılda bir sorun neden çözülmez? Sorunu çözmeyen siyasi otoritedir. On binlerce kişi hayatını kaybetti ama bu sorun çözülmedi. Şimdi egemen güçler bu sorunu bir manivela olarak kullanıyor. Ben buradan CHP Genel Başkanı olarak bu sorunu demokratik standartlar içerisinde Türkiye’nin bağımsızlığı çerçevesinde çözeceğime söz veriyorum...” 
Muhalif siyasi partiler, bunu, diğer ifadeyle Kürt meselesinin ülke siyasetini ve demokrasisini her geçen gün etkilediğini daha çok görüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun yanında, Davutoğlu’nun ve Babacan’ın bu konuda, özellikle Kürt kesime ve demokratlara umut veren çıkışları oluyor. 

Gerçekten de hukuk devletinde kabul edilmez gerilemelerden çatışmacı dış politikaya, asayişçi endişelerden tehdit ve tehlike söylemine değin asli demokrasi meselelerinin temelinde, önemli ölçüde, çözümsüz bir Kürt sorunu ve şahin bir Kürt siyasetinin yattığı ortada. 

Bu koşullarda, Kürt meselesi ve ona dair asayişçi politikalar, AK Parti-MHP-Ulusalcı koalisyonun nasıl ana yapıştırıcısını oluşturuyorsa, muhalif cephenin asli temalarından birisi olmaya doğru hızla ilerliyor. 

CHP’nin bu alanda taşıyıcı ve koordinatör olması, siyaset ve demokrasi bakımından, mevcut koşullarda hayati önemde görünüyor. 

Bu ise, ancak ana muhalefet partisinin çözüm konusunda net tutum ortaya koymasıyla mümkün. 

Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları bu açıdan önemliydi. 

Muhalif aktörler, anayasa konusunda olduğu gibi Kürt meselesinde de ortak bir çözüm istikameti ve zemini gösterebilirlerse, bu çerçevede HDP’nin oynayacağını rolü dikkate alacak olursak, Türkiye için gerçek bir umut ışığı doğabilir. 

İkinci öne çıkan husus, ittifak siyaseti konusu da en az Kürt meselesi kadar önemli ve onunla iç içedir. 

CHP, ittifakların rolü ve gereği konusunda açık ve daha da açılan bir tutum içinde. 

Nitekim CHP lideri “2023’te iktidara dostlarımızla geleceğiz” diyordu. Dostlar tabirinin özellikle kullanıldığını ve geniş bir yelpazeyi ifade ettiği varsaymak yanlış olmaz. GP ve DEVA da bu dostların bir parçası olarak düşünülebilir. Elbette de, koşullar sağlanırsa, HDP de. 
Yeni anayasal düzen ve seçim sistemi Türkiye’yi ikili yarışmalara, cephelere itiyor. Bu durumda ve mevcut güç dengeleri etrafında, artık iktidar değişikliği, her şeyden önce, muhalefetin bir araya gelmesi ve organize olmasıyla ilgili bir sorun. Bu, ise CHP olmadan, dahası CHP’nin aktif çabaları olmadan mümkün değil. 

Daha önce “Erdoğan’a karşı Gül” formülünü destekleyen, yerel yönetim seçimlerinde bir yanına HDP, diğer yanına İYİ Parti olmak üzere iki uzlaşmaz siyasi partiyi alabilen Kılıçdaroğlu’nun esnekliği umut verici bir durum. 

Bunun kurultayda telaffuz edilmesi de önemli görünüyor. 

Bakalım, tüm bu adımlar somut gerçekliğe dönebilecek mi?