Körü körüne çevreye uymak

Mehmet Göktaş, İnsanın Allah’ı değil de, içerisinde yaşadığı toplumu, onun “yanlış olduğu halde” koymuş olduğu kuralları dikkate almasının yanlışlığına ilahi gerçeklikten hareketle dikkat çekiyor

Körü körüne çevreye uymak

Muhterem müminler!

Tarih boyunca insanların önemli bir kısmı peygamberlerin çağrısına uyarak Allah Teala'ya kulluk etmişler, O’nun emir ve yasaklarını dikkate almışlar, hayatlarını O'nun buyrukları doğrultusunda sürdürmeye çalışmışlardır. Başkalarına kulluk yapmanın en büyük bir cinayet olduğunu iyi anlamışlardır.

Bir kısım insanlar da kralların, firavunların, büyük bildiği ve zannettiği kişilerin bir dediklerini iki etmemişler, onların gösterdiği yolu tek yol olarak kabullenip yaşamışlar, onların uydurduğu ilkeleri çiğnemeyi en büyük suç zannetmişlerdir.

 

Aziz Müslümanlar!

Maalesef tarih boyunca toplumların büyük bir bölümü de, kalabalıklar tarafından yönlendirilmiş, çevreleri tarafından yönlendirilmiştir. Kendilerini kalabalıkların kör gidişatına kaptırmışlardır.

Bir ırmağın üzerinde akıp giden çer çöp gibi hiç bir direnç göstermeden akıntıya kapılıp gitmişlerdir.

"Doğru mudur, yanlış mıdır" diye hiç araştırmamışlar, çevrelerindeki insanlar ne yapıyorlarsa onlar da onun aynısını yapmışlardır.

Hatta bazen gittikleri yolun yüzde yüz yanlış olduğunu bildikleri ve bunu bizzat kendi dilleriyle söyledikleri halde, yine de bu kör gidişata devam etmişlerdir.

Çünkü onlar toplumdan ayrılmayı göze alamamışlar, toplumun ve çevrenin kendilerini kınamasını, ayıplamasını göze alamamışlardır,

 

Muhterem Müslümanlar!

İşlenen bu suçu biz katiyen küçük göremeyiz. Çünkü Allah Teala küçük görmemektedir. Bu suçun diğer adı, Allah'a değil de topluma itaat ve ibadet etmektir.

"Ben Allah'ın emirlerine değil, içerisinde bulunduğum toplumun gidişatına uyarım" demektir bu.

“Ben Allah'ın azabından değil, Allah'ın cehenneminden değil, insanların beni ayıplamasından korkarım, insanların bana gülmesinden korkarım, insanların beni dışlamasından korkarım" demektir bu.

"Ben Allah'ın cennetini de istemiyorum, rızasını da istemiyorum, bana vaad ettiği mükafatı da istemiyorum.

“Ben bu toplumun beni sevmesini istiyorum, bu toplumun beni de kabul etmesini istiyorum,

“Ben insanların beni dışlamamasını istiyorum, beni de kendilerinden biri saymasını istiyorum..." demektir.

Hepimizin bildiği gibi, Peygamber Efendimiz (s.a.v) amcası Ebu Talib'in iman etmesi için çok çırpınmış ve özellikle ölüm döşeğinde başından hiç ayrılmamıştır. Fakat bu zavallı insan Mekke'nin kadınlarının kendisini kınayacağını söyleyerek iman etmemiştir.

Bunun gibi, insanlar üzerinde tarihin her döneminde kalabalıklar çok etkili olmuş, her yiğit öyle kolay kolay kendisini kalabalıkların ve çevrenin etkisinden kurtaramamıştır.

Muhterem müminler!

Gerçek bir Müslüman, Allah Teala'yı tercih edip O'nu kendisinden hoşnut etmek için çırpınır. Topluma ve çevreye tapanlar ise insanlarla ters düşmemek için çırpınırlar. Gerçek bir Müslüman, Allah Teala'nın emirlerini yerine getirirken başkalarının ayıplamasına zerre kadar aldırış etmediği gibi yerine göre bunu bir zevk olarak görür.

Akıntıya kapılmış bir kalabalıktan sıyrılıp çıkmayı, onlardan biri olmamayı en büyük bir şeref olarak bilir.

Gerçek bir Müslüman için yegane ölçü Allah ve Rasulü'nün emirleri ve yasaklarıdır.

Kalabalıklar ne kadar çok olursa olsun onu hiç ilgilendirmez. Çünkü mümin Rabbinin şu emrini iyi bilir: "Eğer sen yeryüzünde çoğunluğa uyacak olursan, seni Allah yolundan saptırırlar. "(En'am 116  )