Korona Günleri Yol Hikayelerinde 2.Gün

Veysi Dündar'ın yazısı;

Korona Günleri Yol Hikayelerinde 2.Gün

 

Uzun ve aralıksız bir yolculuktan sonra (direksiyon başında yaklaşık 15 saat) Mardin’e vardım. Yaptığım onlarca telefon görüşmesinde rotayı Mardin’e kırdığımı söylediğim herkes, “oh ne güzel.” yapmışsın cevabını verdi. Hakikaten görmeyenler için muhakkak görülesi, görmüşler içinse tekrar ziyaret edilesi bir ildir Mardin. 

Memleketim olması hasebiyle övüyor değilim fakat cidden medeniyetin beşiği sayılan bir coğrafya burası. Asırlardır farklı farklı medeniyetler yaşadı. Değişik kültürler neşet etti. Mardin özelinde her telden insan olarak harmanlandı. Sünni, Yezidi, Ermeni, Süryani, Ezidi, Türk/Kürt/Arap hep bir arada ve faslı müşterekleri esas alarak bir arada yaşamayı öğrendiler ve günümüz insanına da öğrettiler. Tıpkı Medine Sözleşmesindeki kavimlerin birlikteliği gibi. 

Hazır Medine Sözleşmesinden bahis açılmışken kıymetli abim aynı zamanda hemşehrim Ali Bulaç’ın yeni kitabı çıktığını söyleyeyim. “Medine Sözleşmesi” ilk baskısını yaptı ve tükendi, ikinci baskıya geçildi. Satışı ve okuru bol olsun, müstefid olanlar milyonu bulsun diye iyi dileklerimi kendisine ilettim. Mardin’e gideceğimi kendisine söylediğimde bu yöreye ait “acur/tirozi” bir nevi salatalık istedi. Sadece bu bölgede yetişiyor. Üzerine yine bu yöreye ait, kilo yapmayan tandır ekmeğiyle beraber paketini hazırlamış bulunmaktayım.

Derim ya hep. Bölgedeki farklılıklar birer zenginliktir. Böyle okumak lazım. Birbirimizle tanışıp kaynaşın diye buyrulması boşuna değildir. Ali abi ile, Arapça ve Kürtçe de bildiğimizden “ehlen ve sehlen, ala rasi vel ayn, ıyduk ımbarek, ser seremi ser çawemi, roj baş, hoşgeldiniz sefa geldiniz, baş göz üstüne, bayramınız mübarek olsun” şeklindeki şakalaşmalarımız ve konuşmalarımız en gergin anı bile keyifli neşeli ve komik kılıyor. Bu güzelliği yaşamadan bilmeyenler, çok kolay bir şekilde hem bölge insanını hem de birlikteliği eleştiriyor ayıplıyor hatta kimi zaman “ne mozaiği ulan” hırlamasına tanıklık ediyoruz. 

Koronalı günler, hayatın tüm renklerini soldurdu. Babam memlekete 3 yıldır kimi nedenlerden gelememiş, annemde Mardin’de kalmış, iki kız kardeşimde bu 3 yıllık ayrı kalma süresine eşlik etmişlerdi. Bu kavuşma anının daha sıcak olması gerekirdi. Tabi tüm karşılaşmalar musafaha şeklinde içten cereyan ederken, günümüzün belası olan virüs hem can almaya, hem bölük bölük insanları hasta etmeye ve hayatı felç etmeye devam ediyor. 

Malesef geçen aylarda yazdığım şey gerçekleşti. Bu tedbirler 2.dalgayı tetikler demiştim. Öyle de oldu. Hastaneler dolu. Zira aynı anda başvuru sayısı çoğalmış vaziyette. Pandemiden dolayı hastanelerde yer kalmadı. Kimi sağlık çalışanları virüsü kapınca ailece  karantinaya alındı hastanelerde. Yer kalmayınca, Kredi Yurtlar Kurumu bir nevi sahra hastanelerine çevrilir oldu. #CizreyeBak hastage ile benimde medyada yer bulmasına aracılık ettiğim sağlık problemimiz, ülkece baş belamız olan Korona, aslında bir çok il ve ilçeyi ülke genelinde esir almış. Bunu net olarak görüyoruz. Lütfen daha dikkatli, daha rikkatli, daha titiz, daha temiz ve kurallara harfiyen uymaya riayet edelim. Zira sağlıkla şaka yapmaya gelmiyor, boş bir an bile buna izin vermemek gerekiyor. 

Yol hikayeleri yazacağım diye yola çıktım. Lakin ülke gündemi ve gerçeği soft yazı yazmaya pek imkan tanımıyor. Bu da bizim gerçeğimiz. Sof demişken, lafı sinemaya taşıyayım. Sinema “soft power” yani yumuşak güç diye tarif edilir. Etkili bir argümandır sinema. Sinema ile 2,5 adet film tecrübemde olduğundan, yaz aylarında çekim yapan arkadaşlarımın setlerini ziyaret ederdim. Bu sene değil film seti, reklam seti bile ziyaret etmişliğim yok. Korona resmen hayatı durdurdu. Bizim de koronayı ankârib/tez zamanda durdurmak asli vazifemiz oldu. Böyle giderse, tüm alışkanlıklarımız ve hayat tarzımız tamamen değişecek gibi...

Ben yine de dün twitirdan yaptığım daveti buradan da yinelemek istiyorum. Ülke içinde tatil yapmak yurtiçi turizme, işletmelere, esnafa destek, hareket, bereket olur. Korona tedbirlerine uyarak, Doğu illerine seyahat tavsiye ediyorum. 

Antep, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, Kars, Van, Batman, Bitlis, Bingöl, Elazığ ve 12 bin yıl önceye ait Göbeklitepe kalıntıları da ziyaret edilmek için sizi bekliyor. Tam koruma ile, sosyalleşerek eski günleri yaşamaya çalışmak, zor olmasa gerek. 

Tarihe tanık ve mutfak sanatlarına vakıf olacaksınız.

Yörede kalabalıktan uzak olup doğa harikası coğrafi güzellikleri görmek gezmek isteyenler için de gezilecek çok güzel yerler var. Hem şehir turizmi hem de doğa turizmi için farklı alternatifler barındıran bu yöremiz, corona psikolojisinden kaçmak isteyenler için çok ideal bir coğrafya.

 

 Veysi Dündar