Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu yürütmüş olduğu çalışmalar kapsamında İmralı’ya bir heyet göndererek Abdullah Öcalan’ın görüşlerinin doğrudan Komisyon kayıtlarına alınması hususunda beklenen oylamayı geçen hafta cuma günü yaptı.
Komisyon’un bu ziyaret için kurulduğunu iddia etmek güç olsa da kurulduktan sonra böyle bir ziyaretin gündeme geleceğinin neredeyse kesin olarak bilinmesine rağmen Komisyon’a üye veren partiler, MHP hariç, nihai aşamaya kadar partileri içinde bu konuya ilişkin nihai değerlendirmelerini yapmaktan ve kamuoyuna görüş bildirmekten kaçındılar.
Bu sessizlik, AK Parti açısından temkinlilik ve tereddütle, diğer partilerde ise AK Parti’nin konuyu sahiplenmesi, kamuoyuna izah etmesi ve Komisyon üyeleri ve kamuoyunu ikna etme çabasını görmek isteği ile ifade edilebilir.

Komisyon kararı ciddi tartışmalara sebebiyet verdi. Gitme kararını eleştirilenler kadar CHP ve Yeni Yol Grubu’nun tercihlerini ve tutumlarını eleştirenler de vardı.
Bu yazı özelde İmralı kararı, genelde de sürece dair bir soğukkanlı değerlendirme yapma niyetiyle yazıldı. İçinde eleştiri ve izahat barındırmakla birlikte savunma yazısı değildir. Yazı, mevcut tabloyu doğuran tabloyu anlama-anlatma, süreç yönetimi açısından bir muhasebeyi hedeflemektedir. Bir hasar tespiti ve onarımı da amaçlayan bu yazı, muhalefet partilerine yönelik yer yer haklılık içeren eleştiriler ve hayal kırıklığını ifade eden duygular dikkate alınarak yazılmıştır. Yapılan eleştiriler, ortaya çıkan bu duygu halinin bundan sonra da dikkat ve özenle takip edilmesi elzemdir.
Örgütün feshi sonrası, silahsızlanma süreci, devamında “pozitif barış” olarak adlandırılacak demokratik standartların yükseltilmesine dair uzun bir yürüyüşün henüz çok başındayız. Bu karar ister savunulsun ister eleştirilsin, muhalefet partilerinin tutumu onaylansın veya reddedilsin, bu kararın bir kırılmaya yol açmadan soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi, herkesin bu değerlendirmelerden payına düşeni alması ve farklılıkların krize dönüştürülmeden, süreci zayıflatan değil güçlendiren bir yerden değerlendirilmesi gerekir.
Bu yazı da değerlendirmelere katkıda bulunmaya çalışacaktır. Sırasıyla İmralı’ya gidilmesini savunanların argümanları, İmralı’ya gidilmemesi yönünde oy kullananların pozisyonları ve tarafların süreç yönetimi değerlendirilecektir.
İmralı’ya gidilmesini savunanlar
İmralı’ya gidilmesi gerektiğini savunanlar: Bu sürecin bilindik düşünce ve duygu kalıplarıyla yürütülemeyeceğini, sürecin kendisine karar verdikten veyahut da süreci onayladıktan sonra birçok aşamada çok zor iklimlerle karşılaşılacağını, bu karşılaşmalarda cesaretle ama toplumu da doğru bilgilendirerek ve aydınlatarak adım atılması gerektiğini savundular.
DEM Partisi; 27 Şubat çağrısı, 12 Mayıs fesih kararı, 11 Temmuz silah yakma töreni, 26 Ekim Türkiye’den çekilme gibi bütün aşamalarda Öcalan’ın örgütüne vaziyet ettiğini, cezaevi şartlarında bunun hiç de kolay olmadığını, sürecin etkili yönetimi kadar silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçilebileceğini örgüte gösterebilmek açısından da siyasi bir muhataplığın kurulması gerektiğini, Öcalan’ın örgüt üzerindeki otoritesinin güçlendirilmesi için de bu ziyarete ihtiyaç duyulduğunu savundular.
AK Parti’nin penceresi
AK Parti sessiz bir şekilde olayı yönetmeye çalışsa da medyası aracılığıyla yaptığı iletişimde, Suriye’de toprak bütünlüğünün sağlanması için daha net ve açık mesajlara ihtiyaç duyulduğu, Öcalan’ın örgütü üzerindeki otoritesinin %100 olmadığı, örgütündeki zihinsel ve yapısal dönüşümleri yürütebilmesi için ziyaretin Öcalan’ın elini güçlendireceğini, böylelikle Öcalan ile devlet arasındaki mutabakatın da daha kolay hayata geçirilebileceğini ifade ettiler.
Farkında olunmadan geçilen eşik
Komisyon’a üye veren partilerden Öcalan’la görüşmeye kategorik olarak karşı çıkan bir parti olmadı. Fiziki ziyarete oy vermeyen partilerin neredeyse tamamı bir temsil heyeti yerine uzaktan bağlantı yoluyla Komisyon’un tümünün Öcalan ile görüşmesinin daha doğru olduğunu ifade ettiler. Yani “Öcalan tek taraflı rolünü oynamaya devam etsin, devlet kurumları dışında da kimse kendisiyle bir iletişim/muhataplık kurmasın” şeklinde bir tez hiçbir zaman gündeme gelmedi. Bu durum Öcalan’ın rolüne dair bir normalleşme eşiğinin sessiz sedasız aşılmış olduğuna da işaret ediyordu.
Toplumun bakış açısını değiştirmek mümkündü
Diğer partilerin online görüşme gibi arayışları biraz da süreç yönetiminin doğurduğu bir haldi. Komisyon’un böyle bir ziyareti de hedefleyerek kurulduğunun farkında olan herkes AK Parti’ye sürekli olarak şunu telkin etti: “Eğer bu ziyareti önemli buluyorsanız bunu Komisyon gündemine getirmeden önce partilerin sürekli dikkat çektiği, geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren hukuk, özgürlük, adalet ve demokrasi alanındaki taleplerden birkaçını sembolik olarak karşılamalısınız”. Kent uzlaşısı dosyasının neticelendirilmesi, kayyum uygulamasından rücu edilmesi, hasta hükümlü tutuklarla ilgili adım atılması, iddianamelerin yazılması, KHK’larla ilgili birtakım geri dönüşlerin sağlanması, bazı AİHM ve AYM kararlarının uygulanması gibi adımlar toplumun bu karara bakış sürecini rahatlatırdı. Bütün öneriler yapılamayabilirdi, yapılmak istenmeyebilirdi ama bunlardan birkaçı yapılmış olsaydı şu kanaat çok net olarak topluma aktarılmış olurdu: “Bu süreç, sadece PKK, sadece Öcalan’ı ilgilendiren ve onlar için sonuç üretecek bir süreç değil. Bu süreç başarıyla tamamlandığında ülkenin hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi standardı yükselecek ve bütün vatandaşları kapsayan sonuçlar ortaya çıkacak.”

