Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Komisyon tamam, ya sonrası?

Mümtaz’er Türköne yazdı:

Komisyon tamam, ya sonrası?

“Türk usulü”nün de meziyetleri var.

Komisyon’u Türk Usulü “peşrev” olarak kabul ederseniz, sonrası için umutlanmakta haklı olacaksınız. Batı müziğinde, orkestra şefinin yönetiminde kesin kuralları olan bir giriş değil, doğaçlama bir peşrev ile karşılaştık. Maksat harmoniyi yakalamak olunca, bu doğaçlama tarz bize daha uygun düşüyor. Daha ötesi sonrası için makamı belirliyor, sazendelere sağlam bir başlangıç oluşturuyor. Sizin beklentinizi de yönetmiş oluyor.

 

Komisyon’u kim icat etti?

Komisyon, endişeleri gideren, şüphecileri ikna eden başarılı bir giriş yaptı. Bu başarının arkasında iki anahtar var. Birincisi CHP’nin talebine uygun olarak nitelikli çoğunluk usulünün kabul edilmesi; ikincisi bu komisyonun CHP ve DEM için sözlerini kanatlarına yükleyip hedefe taşıyacakları uygun bir zemin olması. Ancak bunlar komisyonun başarısının asıl sebebi değil.

Çoğu kimsenin işine gelmiyor, dile getirilmesi rahatsızlık veriyor ama hakikat ortada: Komisyon, İmralı’dan Öcalan’ın Süreç için bir ön şart olarak ileri sürmesinin eseri. Karşılıklı müzakere yürüten iki aktör var: Bir tarafta Kürt siyasî hareketinin “önderi” sıfatı ile Öcalan; öbür tarafta bütün kurumları uyum içinde bu hedefe kilitlenmiş olan devlet. Öcalan’ın talebi üzerine Meclisteki partilerin, bilhassa muhalefetin önüne kırmızı halı ile kaplı komisyon salonunu Devlet açtı.

Daha Ekim ayında, henüz her şeyin belirsiz olduğu Süreç’in başlarında Hükümet ile Devlet arasındaki çatışmayı gündeme getirmiştim. Ortalık karışmıştı. Şimdi ayan beyan ortada ki Devlet’in hesabı ile Hükümet’in hesabı farklı ve birbiriyle çelişiyor. Bu kadar gecikmemizin sebebi de iktidar kanadının direnciydi. Öcalan bile “norm devlet” ile muhatap olduğunu, iktidarla ve partilerle işinin olmadığını vurguluyor. Komisyon, Devletin yaptığı hesapların ve ısrarının galip gelmesinin eseri.

Peki devlet, devlete ait bütün yetkileri elinde bulunduran iktidara nasıl galebe çalıyor? Cevabı basit ve çok önemli: Haklı olmanın gücüyle.

Yine çok hoşa gitmeyecek başka bir hakikat: Devlet’in yakaladığı fırsat, bırakın iktidarı kendi iradesini de aşıyor. Büyük Güçlerin hesapları ile uyumlu bir Süreç işliyor. İktidarı elinde bulunduran gücü, Devletin kararına ram eden de bu dış faktör. Devlet, bu angajmanla iktidar karşısında tartışılmaz bir üstünlük sağlıyor. Sürecin bir yol kazasına uğrama ihtimalini ortadan kaldıran da, 2013-15 arası Süreçten farklı kılan da bu uluslararası angajman.

İyi tarafı, Türkiye’nin Kürtlerle birlikte makus talihini yenmek için büyük bir fırsat yakalamış olması.

 

İyi bir süreç yönetiminin anahtarı: Psikoloji

Kız Kulesi’nin önünde Kürt gençleri, hoparlöre verdikleri Kürtçe müzik eşliğinde her gün öğleden sonraları halay çekiyorlardı. Türkiye’nin değişmesini tek başına bu gösteriden çıkartabilirsiniz. Kalabalıktan birileri çıkıyor halaya dahil oluyor, hem fazla enerjilerini atıyor, hem de eğleniyorlar. Benzerleri İstanbul’un değişik merkezlerinde her gün tekrarlanan bu gösterilerin tek bir ortak paydası var. Kürt gençleri kendi lisanları ile “beni gör!” demiş oluyor, hem de bir Kürt olarak.

Kan banyosundan geçtiğimiz 41 yılı geride bıraktık. Devletin “nasıl olsa asimile ederiz” hesabı üzerine inşa edilen bir asır da tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Yüz yılın sonucu: Devlet Kürtleri asimile edemedi, Kürtler Devleti yenemedi.

Bugün Devlet Kürtlerle savaşı sona erdirecek şu “barış” denilen çözümün peşinde değil. Başka ülkelerin çatışma çözümleriyle mukayese ederken gözden kaçmamalı. Biz sadece bir barış dönemine değil, çok sağlam temeller üzerine inşa edilecek, işbirliği ve uyumun egemen olacağı karşılıklı güvenin tesis edileceği bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Ve bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değil. Öcalan’ın ulus devleti kenara çekip “entegrasyon” kavramı üzerine bir gelecek perspektifi çizmesi ciddiye alınmalı. Türkiye Irak Kürdistan’ı ve Kuzey Doğu Suriye ile entegrasyona gidiyor. Kürtlerin ve Türklerin ortak paydası olan Misak-ı Milli fiilen gerçekleşiyor.

Komisyon, uygun psikolojik atmosferi oluşturmak ve bu geleceği parti farkı gözetmeden topluma mal etmek görevi üstlenmişti. Üzerine düşeni yapıyor. Bu atmosferin dalga dalga ülkeye yayılması gerekiyor.

İyi bir Süreç yönetiminin yüzde 90’ı psikolojidir. Kırılan dökülenlerin tamiri, alışkanlıkların aşılması bu psikolojiye bağlı. Gönül almak diyebilirsiniz buna.

Ya gerçek çözümler?

 

Sonraki adım

Komisyon’da DEM temsilcilerinin ısrarla vurguladıkları “eşitliğin teminat altına alınması” talebi, boydan boya sonraki adımın çerçevesini çiziyor.

Bağımsız devlet idealinden, hatta federasyon gibi ara çözümlerden vazgeçmiş bir Kürt siyaseti karşısında, Devletin de ileri adımlar atması gerekiyor. Türkiye bir zamanlar derinlerine daldığı “kollektif haklar” veya “topluluk hakları”, kimlik siyaseti gibi verimsiz tartışmalara geri dönebilir. Ancak hiçbir şekilde tartışma veya pazarlık konusu yapılmayacak, peşinen çözülmesi gereken Anadil sorunu var. Bu sorunun çözümünün azı veya çoğu olmaz, kökünden çözmek gerekir. Köklü çözüm ise, anadil ile ilgili alanları ve düzenlemeleri Kürtlerin kendi özgür iradelerine ve tasarruflarına bırakmaktır.

Kürtçe eğitim mi? Kürtlerin talebine uygun olarak, bütün vatandaşlarına eşit davranan devlet bu kamu hizmetini doğrudan veya dolaylı yerine getirmek zorunda. Ya Kürtler kendi okullarını açar, devlet finanse eder, ya da talebe göre Kürtçe eğitim veren devlet okulları açılır. Kürtçe müfredat için oluşturulacak kurullar ve ders kitapları da öyle.

Kürt kültürünün, zengin Kürt edebiyatının gelişmesine, Türk edebiyatı için yaptığı gibi devletin eşit şekilde katkıda bulunması gerekir.

Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlere Kürtçe bilen memurların atanması, Kürtçenin diğer batı dilleri gibi dil tazminatına konu edilmesi Devletin vatandaşına saygısını gösterecektir.

Kimse kimseye bir şey bağışlamıyor, dedesinden kalan mirası paylaştırmıyor. Devlet vatandaşlarına eşit davranmakla mükellef. Bu sürecin tartışmadan, gerilim yaratmadan eşit vatandaşlık talebinin gereği olarak uhuletle ve suhuletle çözülmesi şart.

Bu coğrafyada Kürtlerle Türkleri ayıran dil dışında başka engel yok. Bu engel, pozitif ayırımcılıkla kaldırılırsa sorun da kalmaz.

Komisyon’da Numan Kurtulmuş başta olmak üzere, parti temsilcilerinin üstlendikleri yapıcı dil, uygun psikolojik atmosferi oluşturmak adına çok önemliydi. Hemen ikinci toplantıda Devletin komisyona bilgi vermesi, devlet katında işin ne kadar ciddiyetle ele alındığını gösterdi.

Kürt sorunu, Türklerle Kürtlerin değil, Devletle Kürtlerin arasındaki sorundu. Şimdi Devlet, yüz yıllık propagandasının tam aksine vatandaşlarına eşit davranmaya niyetleniyor. Şu an itibarıyla Komisyon’un üstlendiği görev, Devlet eliyle Türk kamuoyunun çözüme alıştırılmasından ibaret. Kürtler zaten tam kadro hazırlar.

Bu havanın hızla topluma yayılması lâzım.

İstanbul’un sembolü Kız Kulesi’nin önünde veya Kadıköy’de, Kürt gençlerinin halayına katılarak siz de halkaya dahil olabilirsiniz. İnanın çok kolay: Üç adım ileri bir adım geriye, hepsi bu kadar.

 

Kaynak: medyascope.tv



Anahtar Kelimeler: Komisyon tamam sonrası?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER