Tarih: 11.11.2019 00:10

KİTAP YAYINCILIĞI ÜZERİNE İNKILÂB YAYINLARI SAHİBİ HASAN GÜNEŞ İLE BİR SÖYLEŞİ…

Facebook Twitter Linked-in

S-1) Yayıncılığa başlama arefesinde Türkiye’de sol cenah birçok sebepten dolayı, kültür, özellikle de kitap işinde önde idi. Müslüman kesimde ise, bu işi geleneksel şekilde sürdüren yayın çevrelerine nazaran, düşünce üretimi ile birlikte, kitap yayıncılığı konusunda gözle görülür bir farklılık dikkatleri celp ediyor olup, bu vasattan hareketle 12 Eylül’ün akabinde yayıncılık işine el atmıştınız…

Bu sayılan saiklerle birlikte, 12 Eylül ortamının vücuda getirdiği ‘kendine özgü’ saikler de yayıncılığınıza nasıl ve ne oranda etki etmişti?

– Rejime uygun kafalar üretmeyi amaçlayan Cumhuriyetin kurucu kadrosu, tekelinde tuttuğu yayıncılığı da zamanla kendi zihniyetindeki kemalist-solcu gruplarla paylaşmıştır. Özellikle ders kitaplarını basma hakkı vererek bunları palazlandırmış, bu yolla sermaye aktarımı sağlayarak kültür yayıncılığını sözünü ettiğiniz kesimlere câzip kılmıştır. İslâmî sahada yayıncılığa ilk dönemlerde müsade edilmezken çok partili hayatta da TCK 163. Madde baskısıyla âdeta kuş dili kullanılan bir ifade hürriyeti alanı açılmıştı…

1977-1980 yıllarında yayınladığımız İslâmî Hareket dergisi, 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle yayınını durdurunca, kitap yayıncılığına geçmeye karar verdik. İnkılâb Yayınları böyle bir ortamda kuruldu. İlk kitabımız 1983 yılında yayınladı.12 Eylül travması atlatıldığında toplumda kitaba yeniden büyük bir ilgi oluşmuştu. Sayıca az olan yayınevleri yayınladıkları kitapları beşer bin adet basarak okuyucuya sunarlardı. Öyle olmasına rağmen elimizdeki sermaye 5 kitap yayınlamakla tükendi. Satılan kitap, yerine yenisini koyamıyordu. Sürekli maddî destek gerekiyordu. Ve kitap-kırtasiye satışı ve fotokopi işlerine, yayıncılığımızı desteklemesi gayesiyle girdik. Bugün yirmi kişilik çalışanı ile işlerimizi yürütmeye çalışıyoruz. Sürekli artan personel ücretleri, işyeri kiraları, kâğıt-matbaa ücretleri, vergiler gibi yüksek maliyetler sebebiyle yayıncılığımız maalesef zor şartlar altında ağır aksak yürümektedir. Gördüğümüz kadarıyla yayıncılık sahası bütün dünyada da üç aşağı beş yukarı aynı tabloyu göstermektedir. Bu durum bazı etkin lobi, grup, cemaat gibi sermaye çevrelerinin desteğiyle aşılmaktadır.

S-2) İnkılâb Yayınları olarak, İslami kimliği önplana aldığımızda, bir bütünlük içerisinde bilgi, tebliğ, yaşam ve kazanç olgularından hangisi, öncelik sırasına konulabilirdi?

– Bu soru doğrudan yayıncının hedefiyle ilgilidir. Kendi adımıza, “tebliği” öncelikli buluyoruz. Aslında her bir müslümanın sorumlu olduğu da budur. “Elif”i biliyorsa, bunu en yakınlarından başlayarak anlatması… Yayınladığımız kitapların ekserisi tebliğ eksenlidir: Kelimeler Kavramlar, Hz. Peygamber’in İslâm’a Dâvet Mektupları, İslâm’a İlk Adım, Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim, Cuma Konuşmaları, İslâm’ı Nasıl Yaşadılar – İlk Nesillerin Örnek Hayatı…

Tebliğe ilave olarak bilgilendirme gayemizi, Kur’ân, Siyer, İslâm kültürü ve tarihimiz çevresinde yayınladığımız kitaplar ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Mevdûdî’nin hazırladığı meal Tercümanül Kur’ân, Afzalur Rahman’ın 6 ciltlik Sîret Ansiklopedisi, Nevevî’nin Riyazüs Salihîn’i, İsmail Raci Farukî’nin İslâm Kültür Atlası bu yayınlara misaldir. “Yeni başlayanlar için” serimiz hat, tezhip, minyatür ve ebru sanatlarımızın öğrenimine yöneliktir. Çağrı filminin senaristlerinden Abdülhamid Cude es-Sahhar’ın 20 kitaplık siyer romanlarının konusu da Hz. İbrahim ile başlar, Peygamberimiz (s.a.v)’in vefatı ile biter.

S-3) Türkiye 12 Eylül sonrasında, siyaset ve toplum açısından bir yanda askerî vesayet, bir yandan da Özal ile temsil edilen ve ‘görece de olsa’ özgürlükler bağlamında farklı iki anlayış söz konusu idi…

Bunların karşılaşmasının birer sonucu olarak birçok hâdise yaşanmıştı (Ör. 28 Şubat) ve bu hâdiseler genellikle önemli ve olumsuz sonuçlar doğurmuş, ortamlar oluşturmuştu.

Uzunca yıllar süren bu olumsuz sonuçlar ve bunaltıcı ortamın İnkılâb Yayınları özelinde nasıl bir etkisi olmuştu?

– Askerî vesayet yıllarında her sahada olduğu gibi ifade hürriyetinin sınırları da son derece daraltılmıştı. Bu yüzden yayınladığımız 2 kitap sebebiyle (o yıllara has) Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanmış, birinden hakkımızda, “devletin sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasi düzenlerini İslami esaslara uydurmak, laikliği ortadan kaldırmak ve bu şekilde teokratik bir devlet düzenini tesis etmek” isnadıyla “7,5 sene müddetle ağır hapis cezası” kararı verilmiş, ancak bu süre para cezasına çevrilmişti.

ANAP hükümeti yıllarında ise izlenen liberal politikalar fikrî çabaları gevşetmiş, düşünce kitaplarına ilgiyi azaltmıştır. Ardından Körfez Savaşı, kitap tirajlarına ters etkide bulunmuş beş binlerdeki baskı sayısı üç binlere gerilemişti.

Çiller dönemindeki ekonomik politikalar develüasyona sebep olurken tirajlarımızı binbeşyüzlere düşürmüştü. Son olarak Ecevit dönemindeki “yazar-kasa fırlatma” olayı, yani ekonominin dibe vurması bizim kitap tirajlarımızda da dip yapmış ve bin sayısına düşmüştük.

28 Şubat vesayet sisteminde yayıncılık çizgimizi sürdürürken yayınladığımız küçük hacimli 2 kitabımız, o güne kadar dağıtımcılığımızı yapan firma tarafından “eski zihniyet” olarak nitelenmiş, yeni yönelişlerde olmayışımız küçümsenmişti. O iki kitabın isimlerini söyleyeyim: İslâm Ümmetinin Geleceği, İslâmî Devlet ve Hâkimiyet. O arkadaşlar da zihniyet itibariyle kulvar değiştirmişti. Yaşar Nuri Öztürk’ün kitapları onlar için daha câzipti. Çünkü çok satış yapıyorlardı. “Rejimle uğraşmayı göze alamayanlar recm meselesini” dillerine dolamışlardı. Evet, artık okuyana sorumluluk yüklemeyen ya da pembe dizi dediğimiz kitaplara yönelinmişti.

Satışı az olsa da biz yine kendi istikametimizde, telif ve tercümelerimizi yaparak, yayıncılığımızı sürdürdük. Ancak yeni kitapları da aynı hızla çıkaramıyorduk.

S-4) İşin içerisinde geçerli bir espriye bağlı olarak kazanç olmasına rağmen, İnkılâb Yayınları’nın, kitap olgusu üzerinden, muhatabı sahih bir şekilde bilinçlendirme de dahil olmak üzere, birçok saikle yürüyüşü devam etmekte…

Bu yürüyüş İnkılâb Yayınları’na, dünden bugüne bakıldığında, ne tür bir avantaj ve dezavantaj oluşturmuştu?

– Öncelikle şunu görmek gerekir: Bir yılda tükeneceğini düşünerek bastığınız kitabın telif-tercüme, kâğıt, baskı, cilt, nakliye ücretlerini peşin ödüyorsunuz ve bir yıl satılmasını bekliyorsunuz. Dağıtımcı, kitapçı, okuyucu indirimlerini de düşünerek kalanın hepsinin kâr olacağı farzedilse bile yapılan işin “ticarî” olmadığı anlaşılacaktır.

Belli bir dâva yolunda yapılacak işlerdir bunlar. Okuyacak bir kişinin iyiyi-doğruyu-hakikati bulmasına vesile oluyorsanız, bunun manevî karşılığı her şeyin üstündedir. Burada o kitabı yazan/tercüme eden, yayınlayan, dağıtan, okuyucuya ulaşmasını sağlayan herkes aynı zamanda bu manevî karşılıkta pay sahibidir. Dolayısıyla biz bu faaliyetimizi her halükarda sürdürmeyi hedefliyoruz. İnkılâb’da, ticarî sahada elde ettiğimiz artı gelir kitaba dönüşecektir.

– Hasan bey, İnkılâb Yayınları ‘kurucusu’ ve sahibi olarak, Özgün İrade Dergisi’nin ‘kitap yayıncılığı’ bağlamında sizlere yöneltmiş olduğu sorulara verdiğiniz içtenlikli cevaplarınızdan dolayı, dergimiz ve okurumuz adına teşekkür eder, nice hayırlı çalışmalar dileriz…

Kaynak: Özgün İrade Dergisi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —