Keyman: İki Türkiye: Soğan, devlet, dert

E. Fuat Keyman, karar.com’dan “İki Türkiye: Soğan, devlet, dert” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Keyman: İki Türkiye: Soğan, devlet, dert

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı E. Fuat Keyman, seçmenlerin 14 Mayıs’ta kullanacağı oylarla ‘Nasıl bir Türkiye’ sorusuna yanıt vereceğini vurguluyor.

14 Mayıs seçimlerine hızla yaklaşıyoruz.

Türkiye’nin geleceğini belirleyecek seçimlere.

Nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızı göreceğimiz seçimlere.

Evet, Türkiye’yi yönetecek 13. Cumhurbaşkanını ve Meclis’i seçeceğiz.

Ama daha da önemlisi, seçimlerde atacağımız oylarımızla “Nasıl bir Türkiye” sorusuna yanıtımızı da vereceğiz.

14 Mayıs sabahı oy vereceğimiz sandığa gideceğiz, oyumuzu atacağız ve son oy sayılana kadar sandık güvenliği için gönüllü olarak çalışacağız.

Son yıllarda olduğu gibi, “adil ve özgür olmayan”, “devlet kaynaklarının ve makamlarının seçim için fütursuzca kullanıldığı” ve 2019 Yerel Seçimlerinde, İstanbul örneği gibi, “seçim sonuçlarını tanımak açısından sorunlu” bir ortam ve iklimde yapılacak seçimlerde oyumuzu kullanacağız ve oyumuza sahip çıkacağız.

Bu, Türkiye siyasi tarihinin seçimler açısından gösterdiği gibi, en önemli “vatandaşlık görevimiz ve sorumluluğumuz”dur.

Türkiye seçmeni, siyasi modernleşme tarihimizin önemli özelliklerinden biri olarak, belki sivil topluma gönüllü katılımda çekingen bir eğilim göstermiştir, ama (a) seçimleri çok önemsemiş ve ciddiye almıştır; (b) seçimlere 80-85% gibi çok yüksek oranlarda katılmıştır; (c) oylarıyla her zaman ülkemiz için doğru ve gerekli mesajı vermiştir; ve en önemlisi, (d) attığı oyu “değerli ve kıymetlisi” olarak görmüştür.

14 Mayıs seçimlerinde de böyle olacaktır.

Seçimler son oy sayılana kadar devam edecektir.

Eğer Cumhurbaşkanı seçimi ilk tur da biterse, o akşam kimin Türkiye’yi yöneteceği kadar, nasıl bir Türkiye’de yaşayacağız sorusunun yanıtı da verilmiş olacaktır.

SOĞAN SADECE
SOĞAN DEĞİLDİR

Nasıl Türkiye sadece Türkiye değilse; Soğan da sadece soğan değildir.

Ne demek istediğimi Numan Kurtulmuş’un, seçim propagandasında söylediği çok kısa ama çok şey anlatan “Biz TOGG diyoruz, Adamlar Soğan diyorlar” cümlesinin söylem/içerik analizini yaparak anlatayım.

Bu kısacık cümle, Cumhur İttifakını ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yönetim tarzını ve anlayışını çok açık anlatıyor.

Üç önemli alanı-boyutu içeriyor;
Birincisi, “Adamlar” kısmıyla ilgili.

Kadını yok saymak; rahmetli Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok”un geçerliliğini sürekli hatırlatmak; erkek egemenliği içinde kadını eve kapatmak, genç yaştta evliliği dolaylı desteklemek, v.b örnekler içinde kadını yok saymanın Cumhur İttifakında ne kadar güçlü olduğunu bir kere daha gösteriyor.

Kadını yok saymak, Cumhur İttifakının ruhuna işlemiş.

O nedenle, Hüda Par ile Yeni Refah Yol ile ittifak yapılıyor; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıyor;’ 6284’ün iptaline evet denilebiliyor.

Erkek egemenliği sonuna kadar götüren, anti-kadın, kadını eve kapatan, haklarını yok eden bir Cumhur İttifakı var ve bu durumu Kurtulmuş “Adamlar” ile çok iyi ifade ediyor.

İkincisi, “Soğan, sadece Soğan değildir”.

Evet, soğan önemlidir.

Çünkü, Soğan, sadece soğan değildir.

İki Türkiye tablosu içinde ‘İktidarın Türkiyesi’ne karşı ‘Nasıl bir Türkiye?’ istiyoruz, ‘Türkiye nasıl yönetilmeli?’ sorularına yanıtın önemli bir unsuru ve referansıdır.

Yaşadığımız hayat pahalılığı, enflasyon ve işsizlik sorunları içinde Kurtulmuş’un kibir dolu sözleri, AK Parti’nin bugün geldiği, refahın çok büyük oranını sahiplenen zengin azınlığın çıkarlarına dönük, ve sadece kar ve paraya indirgemiş yıkıcı neoliberal yapısını da çok güzel anlatıyor.

Kurtulmuş’un, TOGG-Soğan zıtlığında sözleri, demagoji içinde milleti öne çıkartırken, aslında milleti nasıl fakirleştirdiklerini ve hor gördüklerini ifade etmiyor mu?
Tabi ki Soğan: çünkü, soğana odaklanmak, milletin dertlerine odaklanmak ve ‘Güvencesizlerin Türkiyesi’nin güvencesi olacağım demektir.

Üçüncüsü, “Soyup Soğana Çevirdiler” deyimine referansla, soğan, aynı zamanda, iktidarın, yolsuzluk, haksız gelir, aşırı zenginleşme, aynı zamanda millet sürekli fakirleştirmesini bize anlatan bir sembol, bir simgedir de.

Cumhur İttifakı Bakanlarının makam arabaları TOGG ile seçim çalışması yapmalarına, devlet kaynaklarını kendi çıkarlarına kullanmalarına, ve genelde artan yolsuzluk sorununa karşı soğan, milletin fakirleştirilip soyup soğana çevrilmesinin ve buna karşı dur demenin bir “simgesi”dir de.

İNSANI YAŞATMAYAN DEVLET OLUR MU?

Peki, Cumhur İttifakı’nın seçimlerde tümüyle odaklandığı devlet, devlet bekası, devlet güvenliği kavramlarının taşıdığı çelişkiye ne demeli?

“Ey oğul…Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”. Böyle söyler Şeyh Edebali damadı Osman Gazi’ye.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle mi düşünüyordu, Hüda Par ve Yeni Refah Partisi’yle anlaşma yaparken.

Cumhur İttifakı büyük ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Hür Dava Partisi terörü tümden reddetmiş, hiçbir yasa dışı örgütle bağının olmadığını eğip bükmeden milletimizle paylaşmıştır” derken, insanı yaşat ki devlet yaşasın diye mi düşünüyordu.

Diyarbakır ve Güney Doğu’da hala büyük sevgiyle konuşulan ve “Gaffar Baba” olarak hatırlanan Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001’de faili halen meçhul bir suikast sonucu öldürülmüştü.

İnsanı, kendi emniyet müdürünü yaşatamamıştı devlet.

O dönem ve sonrası, Bingöl, Batman ve diğer illerde kadınlarımız, insanlarımız faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş, genç kızlarımız baskılara dayanamayıp intihar etmişti.

Devlet güvenliği adına yapılan tercihler, ne devletin güvenliğini sağlamış, ne de insanları yaşatmıştı.

Bugün de, her gün en az bir kadının öldürüldüğü, kadına karşı şiddetin kabul edilemez boyutlara geldiği, çocuk yaşta evlendirmelerin 6 yaşına kadar indiği bir dönem ilk önce İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi kararını tek taraflı alan İktidar, şimdi de gözünü 6284 sayılı kanuna dikmiş partilerle seçim ortaklığı yapıyor.

Kadınları, insanını yaşatamayan devlet olur mu?

Cumhur İttifakının, Yeni Refah Partisi ve Hüda Par ile seçim ittifakı yapması, bize “olabiliyormuş” dedirtiyor.

İnsanı yaşatma boyutunun tümüyle unutulduğu bir devlet anlayışı var karşımızda.

DERDİN VAR MI: İKİ TÜRKİYE

TOGG mu, Soğan mı?

Devlet mi, İnsan mı?

İktidarın ve Zenginler mi, Millet ve Güvencesizlier mi?

Devlet Güvenliği mi, Yaşamın Hak-temelli Sürdürülebilirliği mi?

Kazanmak mı, Dert Etmek mi?

Güç mü, Ahlak mı?

Bu karşıtlık içeren sorular, 2018’den bugüne giderek netleşen “İki Türkiye” tablosunu yansıtıyorlar.

Bir tarafta, iktidarın, iktidar kurumlarının, bu kurumları yönetenlerin, iktidarın yanında zenginleşen ve güçlenen kesimlerin, diğer bir değişle, “İktidarın ve Derdi olmayanların Türkiyesi”ni görüyoruz;

Diğer tarafta, fakirleşen, güvencesizleşen, üzgün, giderek mutsuzlaşan milletin, halkın, dolayısıyla, çalışanların, emekçilerin, öğrencilerin, emeklilerin, çiftçilerin, kadınların, çocukların, diğer bir değişle, “Milletin ve Dertlilerin Türkiye’si” var.

Cumhur İttifakı, dert etmeyenlerin Türkiye’sinin devamı için seçimleri kazanmak istiyor. Bunun için de, özellikle kadınlarımız ve çocuklarımızın geleceğini riske sokacak görüşlerde olanlarla ittifaklar yapabiliyor.

Millet İttifakı ve muhalefetse, dert etmeyi tercih etmiş gözüküyor ve “Dertililerin Türkiyesi’ne Derman Olacağım” diyor.

Bunun için, ülkeyi refaha, güvenceye, huzura, ve demokrasiye kavuşturacak adımları atacağını söyleyerek seçimlere hazırlanıyor.

Seçimlerde vereceğimiz oylar, 15 Mayıs sabahı hangi Türkiye’ye uyanacağımızı da belirleyecek.

Dert etmek yol gösterir, unutmayalım; seçim sabahı o yoldan yürüyerek sandıklara gidelim.

 

Kaynak: farklı Bakış