Kemal Tahir okurlarına geçmiş olsun

Ömer Faruk, karar.com’da “Kemal Tahir okurlarına geçmiş olsun” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Adı geçen yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Kemal Tahir okurlarına geçmiş olsun

ÖMER FARUK

Meşhurdur, meraklısı bilir; Kemal Tahir’in o yaman, o jilet gibi ‘kuşkucu’ özelliğini vurgulamak için çok anlatılır. Bir sohbet esnasında “Bakın çocuklar” demiş: “Oturduğumuz sokağın ismi değişebilir, kapı numaramız değişebilir. Kontrol edin. Bakın. Gece değiştirilmiş olabilir...” Nuri Sağlam’ın Karar’ın kültür sanat editörü Saliha Sultan’a verdiği röportajdaki ‘Kemal Tahir iddialarını’ gördüğümde hayretler içinde kaldım. Üstat her şeyden her zaman ‘kuşku’ duymak gerektiğini nasihat ederken kapı numarasının değil ama ölümünden sonra ‘yazdığı romanın değiştirileceğini’ düşünebilir miydi acaba?

Sansür, tahrif, hata veya özensizlik yalnızca Kemal Tahir’in kitaplarında rastlayabileceğimiz şeyler değil elbette. ‘Kurt Kanunu vakıası’ ne ilk ne de son olacak. Titiz ve ciddi okurlar, yayıncılar son olmasını dilese bile…

Kemal Tahir’in birçok görüşüne, özellikle ‘devletçiliğine’ katılmasam da onun kuşkuculuğundan, cesaretinden, tarih tutkusundan, geleneğe duyduğu meraktan, özgünlüğünden etkilenmiş bir okur olarak, evet, sade bir okur olarak ‘üzüntü’ ve ‘şaşkınlık’ içindeyim. Üzgünüm çünkü dediğim gibi, Kemal Tahir çok sevdiğim, ne yazdıysa, ilk gençliğimden bu yana, bir değil üstelik, birkaç kez okuduğum (İthaki ciltlerinden maalesef), ‘Türkiye’yi anlamak’ için başvurduğum, çok önemsediğim bir romancıydı. Hâlâ da öyledir

 

EMİN KARACA ‘YOL AYRIMI’NDAKİ HATALARI TOPLAMIŞTI

Şaşkınım çünkü sevenleri ve okurları İthaki Yayınları’nın ‘özensizliğinden’ uzun zamandır şikayetçiydi zaten. Bu nedenle kitapların ‘yeni bir yayınevi’ tarafından basılacak olmasından mutluluk duymuştum. Nihayet ‘Kemal Tahir külliyatı’ doğru düzgün ve ciddi bir ‘edisyon kritikten’ geçirilecek, hak ettiği değeri görecekti. Birkaç sene önce vefat eden rahmetli Emin Karaca çok meraklıydı bu işleri ‘kurcalamaya’ aslında. Kemal Tahir’in ‘Yol Ayrımı’ romanının İthaki baskısında yapılan ‘hataları’ gösteren bir tomar müsveddeyi mavi renkli bir föyde toplayıp ‘ilgililere’ teslim ettiğine bizzat şahidim. Ama bunca çabaya rağmen, bunca yıl sonra bile, böylesi bir sansürün, böylesi bir tahrifatın ya da hatanın diyelim, ‘sürdürülmüş olmasını’ aklı almıyor insanın.

Bu konu daha çok tartışılacak, yazılıp-çizilecektir. Sansür, tahrif, hata veya özensizlik yalnızca Kemal Tahir’in kitaplarında rastlayabileceğimiz şeyler değil elbette. ‘Kurt Kanunu vakıası’ ne ilk ne de son olacak. Titiz ve ciddi okurlar, yayıncılar son olmasını dilese bile…

 

TÜRKİYE ŞAİRLERİNE, ROMANCILARINA ÇOK ÇEKTİRMİŞ BİR ÜLKE

Türkiye şairlerine/romancılarına çok çektirmiş bir ülke. Hapis, sürgün ve öldürülmek kadar ‘sansür’ de ciddi bir sorundu yazarın önünde, yıllarca. Hilmi Yavuz ‘Okuma Notları’ defterini bunun için tutmuştu zaten! Şimdi birçok gazete ve dergi Türk edebiyatında sansürün ‘bilançosunu’ çıkartacak, hangi yazarın hangi kitabının başına ‘benzer işlerin’ geldiğini ‘listeleyecek’ ve ‘hatırlatacak’ sanıyorum. Yapılmalı da... ‘Yayıncılık etiğinin’ gelişimi açısından, kamuoyunun bilinçlenmesi, editoryal kalitenin ‘talepkârı olabilmesi’ ve aynı hataların ‘tekrarlanmaması’ için gerekli...

Ölmüş yazarların ‘entelektüel mirası’ yasal varisleriyle birlikte ‘takipçilerine ve okurlarına da’ emanet! Birkaç yıl önce Nâzım Hikmet’in kitaplarının sansürlendiği iddia edilince, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi şöyle bir açıklama yapmıştı haklı olarak: “Nâzım Hikmet’in vârisi ya da yayıncısı olmak; telif ve yayın haklarını elinde bulundurmak, hiç kimseye ve hiçbir kuruma, Nâzım Hikmet’in eserini ısrarla sansür ederek yayımlama hakkını vermez.”

 

TELİF ŞEMSİYESİ KALKAN YAZARLARIN ESERLERİ NE DURUMDA?

Çünkü Nâzım Hikmet, Kemal Tahir, Mehmed Akif, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Oğuz Atay, Yakup Kadri, Halide Edip... Bütün bir Türk edebiyatı bütün Türkiye’nin, Türk okurunun ‘mîrî malı.’ O sözleşmeler, kağıtlar, atılan imzalar yalnızca yasal mirasçının ‘maddi haklarını’ korumuyor; yazarın eserlerinin en azından yarım asırdan fazla bir süre gelişigüzel basılmasının da önüne geçiyor. Metinlerin ‘kanonik’ hale gelmesini sağlamanın, külliyatın ‘eksiksiz ve doğru’ biçimde gelecek yüzyıllara aktarabilmenin başka sağlıklı yolu yok! Sait Faik’in, Sabahattin Ali’nin, Halid Ziya’nın üzerinden ‘telif şemsiyesi’ kalkalı çok olmadı. Ama piyasada o kadar farklı baskılar dolaşıyor ki... Ciddiyet arayan okur nereye sığınacak? Kime güvenecek? Elbette yazarların ‘telifle korunduğu dönemde’ basılan ciltlere... Onlar da hatalıysa... Onlar da sansüre uğramışsa... Onlar da gayriciddi yayınlanmışsa...

Ne demeli; önce okura ve yalnızca okura, bir tek okura ‘geçmiş olsun!’ Bu ‘kazalarda’ en çok zarar gören, bir tek ‘yaralanan’ o çünkü... Müeyyide mi var?