Kazın ayağı

Vahap Coşkun Yazdı;

Kazın ayağı

“HDP, Sivil Toplum Örgütleri İle Buluşuyor” toplantıları kapsamında HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve parti kurmayları, Diyarbakır’da sivil toplum temsilcileri ile bir araya geldi. Toplantıyı ben de izledim. Bazı izlenimlerimi paylaşmak isterim.

Toplantının açış konuşmasını yapan Sancar, Türkiye’de genel olarak siyasetin halkın beklentilerine cevap veremediğini belirtti. Sancar’a göre, Türkiye’nin çoklu bir kriz ve çoklu bir çöküş yaşadığı bu dönemde, geniş kitleler bu çöküşü durduracak bir umut arıyor, ancak siyaset halka gerçekçi bir çıkış sunamıyor.

Hâlihazırda, yönetime talip iki anlayış var: Biri, mevcut rejimi olduğu gibi sürdürmeyi arzuluyor. Diğeri ise devletçi bir restorasyonu öneriyor. Sancar, HDP’nin mevcut rejimi reddettiğinin açık olduğunu ama “eski zihniyeti farklı bir ambalajla pazarlamaya çalışan” devletçi restoratörlerle de yan yana durmasının söz konusu olmadığını belirtti ve HDP’nin siyasetine yön veren iki temel konunun altını çizdi.

İlki, “güçlü demokrasi” idi. Yeni bir başlangıç için Türkiye’nin güçlü bir demokratik atılıma ihtiyacı vardı. Sancar, sadece parlamentoyu kuvvetlendirmenin yeterli olmayacağına, gerçek bir demokratikleşme için evvela yerelde demokrasinin siyasi ve hukuki olarak tahkim edilmesi gerektiğine dikkat çekti.

İkincisi ise Kürt meselesiydi. HDP’nin Kürt meselesinin çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesini, birbiriyle doğrudan bağlantılı gördüğünü söyledi Sancar. Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’de gerçek bir demokrasinin kurulması mümkün değildi. Türkiye demokratikleşme yoluna girmeden de Kürt meselesi çözülemezdi. Dolayısıyla, Kürt meselesi ile Türkiye’nin bütününde demokratikleşmeyi iç içe ele alan bir programa ihtiyaç vardı.

 

Kürtleri tasfiye etmek

Ancak bugün öne çıkan iki siyasi güç de, bu tür bir barış, demokrasi ve çözüm politikası oluşturmaktan aciz görünüyor. Mevcut rejim taraftarları da, devletçi restorasyona soyunanlar da halkın taleplerini içermeye değil, dışlamaya dönük bir siyaset izliyorlar. Bu dışlama en çok Kürt meselesinde kendini belli ediyor; her iki taraf da toplumsal alanda Kürtleri etkisizleştirmeyi ve siyasal alanda da Kürtlerin iradesini tasfiye etmeyi hedefliyor.

Sancar, Kürtleri devre dışı bırakmak için iktidarın bazı provokasyonlara, devletçi restorasyon heveslileri ve derin mahfillerin de birtakım tahriklere başvurduğunu söyledi. HDP, bu kışkırtma ve tahriklere kapılmamalıydı; her lafa bodoslama atlamamalı ve kuru kavgalara girmekten uzak durmalıydı. Hassas bir seçime gidilirken siyasi olgunlukla hareket etmeli ve demokratik siyaset ısrarından milim taviz vermemeliydi.

Bir bütün olarak Sancar’ın konuşması, temkinli ve dengeliydi. En çok merak edilen konu, HDP’nin seçimde nasıl bir yol izleyeceği ve Altılı Masa ile nasıl bir ilişki kuracağıydı. Sancar, HDP’nin seçim stratejisinde herhangi bir değişikliğin olmadığını ifade etti. HDP, TBMM seçimlerine kendi ittifakı ile girecek, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise muhalefetin tavrına bakacak.

HDP, muhalefetle ortak adaya sıcak bakıyor; ancak bunun için açık müzakere ve şeffaf diyalogu şart koşuyor. Sancar, Altılı Masa’nın üyeleriyle kamuoyuna da yansıyan görüşmeler yaptıklarını ama bunları yeterli bulmadıklarını vurguladı. Dolayısıyla, eğer muhalefet açıklanan koşullarda bir ilişki kurmaktan imtina ederse, HDP cumhurbaşkanlığı mücadelesine kendi adayıyla katılacak gibi görünüyor.  

 

İncelikli eleştiriler

Sancar’ın ardından konuşan sivil toplum temsilcileri, HDP’nin siyaseti hakkında görüş ve önerilerini dile getirdiler. Benim takip edebildiğim bölümde destek de vardı, incelikli eleştiriler de.

Mesela, HDP’nin Sur felaketini ve şehir çatışmalarını önlemedeki başarısızlığı hatırlatıldı ve bu konuda HDP’deki özeleştiri eksikliğine değinildi. HDP’nin muhalefet olma/muhalefet yapmada bir zaafının olmadığı ama perspektifini bir türlü iktidar olma ya da iktidarın parçası olmaya çeviremediği söylendi. HDP’den sıradan insanların hayatlarına doğrudan tesir eden mikro konularda (KHK’lılar, kentleşme, yoksulluk, vb) daha fazla siyaset üretmesi talep edildi. HDP’nin anadilin kamusal kullanımı konusunda daha atak bir siyaset yürütmesi istendi.

Not ettiğim iki dikkat çekici eleştiriyi daha aktarayım: Biri, HDP’nin iki ittifaktan birine çok fazla angaje olmaması ve Türkiye siyasetinde her şeyin çok çabuk değiştiğini göz önünde bulundurarak her iki ittifaka da kapıyı belli ölçülerde açık tutması gerektiğiydi. Diğeri ise HDP’nin Türkiye solu ile yürüttüğü ittifak siyasetine yöneltilen eleştirilerdi. Sol ile kurulan ittifakın HDP’yi haddinden fazla sola çektiği ve sola hiçbir zaman sahip olmadığı aşırı bir temsil gücü verdiği, tabanda yaygın bir kanaat.

 

Kazın ayağı

Edindiğim genel intiba şu: HDP’nin sayısal gücü ve bu gücün ona bir “anahtar parti” pozisyonu sağladığı genel bir kabul görüyor. Keza, salt iktidarın değil muhalefet safındaki bazı çevrelerin de HDP’nin bu konumundan rahatsız oldukları ve hem parlamento hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’ye ihtiyaç duymayan siyasi mühendislik faaliyetleri yürüttükleri de biliniyor.

HDP bunun farkında; bir taraftan sayısal gücünün seçim değerlendirmelerinde mühim bir yer işgal etmesinden memnun, diğer taraftan ise bir siyasi dönüşüm söz konusu olduğunda bu sayısal gücün esamesinin okunmamasından rahatsız. Daha açık bir anlatımla, HDP’nin tabanı da tavanı da, muhalefetin HDP’nin oyunu talep eden ama siyasi dönüşüm programında ona bir rol vermeyen ve onun taleplerine gözlerini kapatan yaklaşımına tepkili.

Meselenin bam telini, HDP’nin sayısal gücünü yanına almak isteyenlerin HDP nerede duracak ve HDP’ye nasıl muamele edilecek?” sorularına nasıl bir cevap verdiği oluşturacak. Gözü kapalı bir destek verilmeyecek; “HDP oyunu versin, sonrasına bakarız” tavrına, 2019’da rıza gösterildi, ama 2023’te öyle olmayacak.

Kazın ayağı, bu kez farklı görünüyor.