Tarih: 19.12.2022 13:04

Kaotik Ortamın Müslümanları

Facebook Twitter Linked-in

Müslümanların kendi aralarındaki değişim ve dönüşümlerden kaynaklanan bir karmaşa bulunuyor. Ortak bir bakış bir dil ve bir yönelimden söz edilemez. Grupların, çevrelerin, siyasal örgütlenmelerin, ideolojik yönelimlerin çok yoğun olduğu bir ortamda İslâm düşüncesi ve medeniyet farklı farklı yorumlanıyor, algılanıyor veya bakılıyor.

İnsanların Müslüman olup olmamaları tartışma konusu değildir. Bir insanda iman var ise, öyle ya da böyle inanıyorsa, şirke kaçmıyorsa Müslüman’dır. Bunun dereceleri nelerdir bunu tayin etmek ya da belirlemek pek de sağlıklı olmuyor.

Bu kavramlardan bazıları ve tanımlamaları biraz da sosyoloji biliminin yakıştırdıklarıdır.

“İslâmcı” kavramı bunların başında geliyor. –cı ve –cu’lu tanımlamaların getirdiği bir karmaşa. Türkçü, Batıcı, İslâmcı, Osmanlıcı vs. Bu kavramların en başında Müslümanlara yakıştırılamayacak olanı İslamcılıktır. İslâm asla istismara veya bunun âdeta ticari bir oluş gibi görünmesine izin vermez.

Bir insan Müslüman ise bunun tanımlaması geçmişten beri yaşama tarzıyla belli olur. Bunun elbette katmanları var. Bir insan eğer ibadetlerine özen gösteriyorsa, bunu hayatına da ayniyle uyguluyorsa takva sahibidir denilebilir. Oysa bunu dışarıdan bakarak tanımlamak da doğru değildir. Bu ancak iç dünyanın oluşumudur, olgunluğudur. Öyle midir değil midir Allah bilir.

İdeolojilerin şiddetli ve sert yapıları insanları savunmaya iter. Bu hemen her kesim için geçerlidir. Savunma refleksi hem sertleşmelere hem de çatışmalara neden olur. Sosyalizmden ateizme yönelişler veya yönelenler karşılarındakileri baskı altına aldığında doğal olarak karşıtları da savunmaya geçerler. Bu psikolojiyi biz yoğun olarak yaşadık. Karşı gruplar da birbirlerini buna göre tanımladılar. İster istemez bu kabul de gördü.

Örneğin üstad Sezai Karakoç’ta İslâmcı diye bir kavram yoktur geçmez. İslam ve Müslümanlar vardır. Siyasal arenada da bu böyle olmuştur. Gerek edebiyat ve gerekse düşüncede ve hatta siyasal alanda bunun kimi tanımlamaları vardır. Diriliş kavramı Müslümanlar ve insanlık geneli için bir değerlendirmedir. Buna kimileri “yerli edebiyat”, “kültür ve düşüncemizin edebiyatı” gibi tanımlayanlar da olmuştur. Siyasal anlamda İslâmî düşünüş içinde olanların bir kesimi “Milli Görüş” demiştir. Milletin görüşü anlamında.

İslâm üzerinde siyasal çevrelerin kendilerini tanımlamaları ve kimi yaklaşımları da karşı ideoloji mensuplarının baskısı da olmuştur. Çünkü sosyoloji biliminin belirlediği kalıplardır bunlar.

Müslümanlar arasında inanan ama ibadetlerinde özenli olmayanlar vardır. Hem Müslüman’dır hem bir inanış sahibidir ibadetlerini aksatır. Daha özen gösterenler vardır. Bunu daha ileri götürerek nafile ibadetleri de aksatmayanlar vardır. Dindar ve daha az dindar diye de halk arasında tanımlanır.

“Dinci” kavramı da gene ideolojik bir tanımlama ve yaklaşım. İdeolojilerinin savaşı verenlerin belirlediği bir tanımlama. Dindar bir insan gündelik hayatını yaşar, memur ise görevini aksatmadan sürdürür, işçi ise alanında çalışır ama ibadetlerine özen gösterir ya da göstermez. Bu, kimseyi ne dinci yapar ne de dinsiz.

Namazlarına özen gösteren bir kimse ibadetini yerine getirirken bundan maddi bir kazanım peşinde değildir. Dünyalık bir hesabın içinde de değildir. O, Allah’a olan bağlılığını ve sadakatini gösterir ibadet eder.

Bu bakış açılarıyla olunca siyasal tanımlamada ise şu genel bir eğilim oluyor. Müslüman biri siyasa yapsın mı yapmasın mı? Sadece liberaller, Batı düşüncesini özümseyen ideolojilere bağlı olanlar siyasa ile ilgilensin.

Bir Müslüman eğer siyasa yapıyorsa bunda da ibadetlerinde olduğu gibi özenli olmak zorundadır. Saltanat kurma, dünyalık yığma, insanların haklarını gözetmeme, kul hakkı yeme gibi bir hayatı yaşıyorsa zaten o kimse İslâm’ın özünden uzaklaşmış demektir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —