Kafamı kurcalayan bir konu var, paylaşayım istedim

Fehmi Koru- 13.02.2018

Kafamı kurcalayan bir konu var, paylaşayım istedim

Afrin operasyonundaki son gelişmeleri ABD-Türkiye ilişkileri ekseninde değerlendiren bir yazının sonlarına doğru karşılaştığım bir cümle beni müthiş tedirgin etti.

Sağlam kaynaklara sahip olduğu düşünülen yazar, yaşanan en ciddi ihtilâf noktasını ustalıkla deştikten sonra, politika değişikliği yoluna sapılması halinde o âna kadar yapılanların boşa gideceğini çarpıcı bir soru eşliğinde hatırlatıyor.

İktidara yakın bilinen, AK Parti´nin itibar ettiği bir yazarın kaleminden çıkan yazıyı okuduğunuzda, ne olursa olsun izlenen politik çizgiyle yola devam edileceği sonucunu çıkarıyorsunuz ve bu da beni müthiş tedirgin ediyor.

Politik çizgi sürebilir elbette, ama iktidar gerektiğinde çizgiyi değiştirmekte kendisini rahat hissetmeli.

Yarın ülke adına karar vericiler herhangi bir sebeple bugünkü politikayı biraz esnetme yönünde adım atmak zorunda kalırlarsa.. ülke çıkarları açısından öyle davranmaları gerekiyorsa.. o adımı atamayacaklar, bugünkünden farklı davranamayacaklar mı?

Lütfen bu sorum üzerinde biraz düşünün.

Medya alan kapatıyor

Afrin´le ilgili durum böyle, ama benzer bir durum genel Suriye politikasıyla ilgili yazı ve yorumlarda da kendini belli ediyor. Aklı başında bildiğimiz kişiler de var o tür yorum sahipleri arasında. Şimdiye kadar izlenen politik çizgi eleştiriliyor ve karar vericilerin önünde sanki tek bir çıkış yolu varmış sonucuna varılıyor. Tavsiye edilen yola girildiğinde, karar vericilerin önüne yukarıdakine benzer bir soru eşliğinde ağır bir hesap çıkartılması kaçınılmaz.

Ne yapsın karar vericiler?

Suriye konusunda izlenen politikada zaman içerisinde değişiklikler yalnızca Türkiye için söz konusu olmadı, konuya taraf olan ülkelerin istisnasız hepsi, yıllar içerisinde birkaç kez çizgilerini güncelleme ihtiyacı duydu.

Değişmezliği ?istikrar´ sayarsanız, Suriye politikasında en istikrarlı ülkeyi Türkiye saymak bile mümkün.

Ne zaman şartlar ülkemiz adına karar verenleri mevcut politik tavrı değiştirmeye zorlasa, birileri, bugüne kadar izlenen politikalar yüzünden iktidarın önüne hesap çıkarma çabasına giriyor.

Kısır döngü. Evet öyle.

Eskiden, farklı bir medya ortamı bulunan günlerde, bu tarz yorum sahiplerini hükümet-karşıtı olmakla suçlamak mümkündü; gerçekten de işler sarpa sarsın diye körü körüne muhalif bir söylemin hakim olduğu ?28 Şubat gibi? dönemlerde hükümetler adım atmakta zorluk çekerdi.

Bugün durum değişik. Muhalif bilinenlerin sesleri cılız çıkıyor, iktidarın farklı adımlar atmasını zorlaştıran yorumlar AK Parti´nin itibar ettiği bilinen kalemlere ait.

Politika değişikliği yapılırsa o ana kadar yazıp dillendirdikleri yüzünden kendi kamuoyları karşısında kötü duruma düşecekleri kaygısıyla böyle davrandıkları düşünülebilir.

Düşünülebilir, ama aynı kalemler pek çok başka konuda iktidarın değişen tavrına derhal ayak uydurabiliyorlar. Hatta dün ?ak´ dediğine bugün ?kara´ demekte tereddüt edilmediği de oluyor.

Değişkenlik bu dönemin en belirgin vasfı.

Ancak nedense ülkenin gerçek anlamda ?beka´ sorunu olarak ele alınması gereken temel konularında iktidara manevra alanı bırakmayan da yine onlar.

İç içelik, iktidar ile medya arasında çıplak gözle bile fark edilebilen yakınlık, iki tarafın da aleyhine çalışıyor gibi.

Endişem, bu yüzden ülkemizin zora düşebileceği?

1 Mart tezkeresi bugün gelseydi

AK Parti´nin ilk seçim başarısından hemen sonra (2003) önüne gelen en muhataralı konu olan Irak´ın işgaline ABD ile aynı saflarda katılmak ve bu arada ülkenin dört bir tarafını Amerikan askerlerinin konuşlanacağı üsler haline getirmek amaçlı tezkere, 1 Mart tezkeresi, bugün gündemde olsaydı, nasıl bir sonuç alınırdı dersiniz?

Bu sorunun cevabı üzerinde düşünmek gerekmiyor: Tezkere Meclis´ten hiç fire vermeden geçerdi.

Hatta muhalefet partileri de aleyhte tavır almaya çekinebilirdi.

Kamuoyu da, bugünkü medya düzeninin özelliği sebebiyle, ne olduğunu tam anlayamazdı.

Sağlıklı mı bu durum?

Kim ne derse desin, bu durum bana hiç sağlıklı görünmüyor.

Ülkemizde tartışma zemini mümkün olan en genişlikte oluşturulmalı, buna karşılık, karar verme konumunda bulunanlar da hiçbir etki altında kalmadan, ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa o yolda tavır belirlemekte kendilerini serbest hissetmelidir.

Bugün olduğunu düşündüğüm ortamın tam tersi yani.

Yoksa düzgün bir ortam var da ben mi yanlış düşünüyorum?

 

fehmikoru.com