"Kalk ayağa ve ilerle
Katliam şehrine doğru, şehrin avlusuna
Dokun kendi ellerinle, başındaki gözlerinle
Ağaca, taşa, tel örgülere, duvardaki sıvaya
Serpilmiş kanları ve kurumuş ölü beyinlerini gör
İlerle yıkıntılara, parçalanmış duvarlara doğru
Boşluk derinleşmiş, gedik büyümüş
Yıkılmış ocağı geç, çökmüş duvara ulaş
Yanık ve çıplak tuğlalar, kararmış taşlar gösterir
Onulmaz, onarılmaz yaraların açık ağızlarını
Örümceğe sor, yuvasındaki
Gözleri gördü hepsini; ağıyla örsün sana
İnsan kulağının işitebileceği en korkunç öyküyü
Yarılmış karınların
Çivilenmiş burun deliklerinin, parçalanmış kafataslarının
Kirişe asılmış adamların
Ve annesinin yanına fırlatılmış bebeğin öyküsünü
Anne mızraklanmış, bebek annesinin sütsüz ve soğuk memesinde yatışmış;
Bir hançer, nasıl ikiye böldü bebeğin seslenişini
“An” deyip kaldı “Anne” diyemeden.”
“Katliam Şehri” bu şiirin adı. Neresi olabilir şairin ‘Katliam Şehri’ dediği?
Gazze mi? Han Yunus mu? Refah mı?
Belki Halilürrahman, Nablus, Ramallah.
Sabra ve Şatilla katliamlarını mı tasvir ediyor yoksa?
Bir Filistinli şair… Hatta Filistinli olması şart değil, bir Türk şair, bir Arap şair, bir İranlı şair kalbini Filistin’e doğru açarak böyle bir şiir yazabilir.
Hayır, öyle değil. Bu şiir başka bir devrin şiiri.
Bizim şairlerin bir kısmı ince işlerle, zarif keşiflerle hem kendi gönüllerini hem bizim gönüllerimizi hoş ededursun…
Tabii o da lazım. Bunlar için teşekkür edebiliriz şairlerimize.
Gövdelerinin içinde çırpınan bir kalp olduğunu bize hissettiren şairlerimiz de var. Onlara da selam olsun.
Bu şiir, bir şiirin ne olabileceğine, bir şiirle ne yapılabileceğine tarihi bir örnek.
Şairi Haim Nahman Bialik. Yahudi.
Şiirde anlattığı katliam ‘Kişinev Pogromu’ adıyla şöhret bulan katliam.
Kişinev bugün Moldova’nın başkenti. Orta büyüklükte bir şehir.
O zamanlar Rus imparatorluğunun sınırları dahilindeymiş.
6 Nisan 1903’te Kişinev’e 40 kilometre mesafede bir köyde bir Hristiyan Rus çocuğu akrabası tarafından öldürülmüş. Bir gazete çocuğu Yahudilerin öldürdüğünü yazmış. Her cemiyette böyle namussuzlar var bizde de eksik değil. Ruslar ayaklanmış, üç gün boyunca katliam yapmışlar. 49 Yahudi’yi hunharca öldürmüşler. Bazı kaynaklarda ölü sayısı 120’ye çıkıyor.
Bialik, bunun üzerine birazını aktardığım “Katliam Şehrinde” şiirini yazmış.
Şiirde katliamın faillerinden çok katliama maruz kalanların pasifliğine hücum ediyor.
Bialik İsrail’in milli şairidir. İsrail devletinin kuruluşunda Bialik’in şiirinin vücuda getirdiği enerjinin etkisi vardır.
Bu şiir ve Bialek’in diğer şiirleri bilinir ve okunur İsrail’de.
Katliamın şiirini okudular, okudular, şimdi kendileri katliam yapıyorlar.
Kişinev katliamı, bıçaklarla, baltalarla, sopalarla yapılmıştı.
İsrail, füzelerle, bombalarla yapıyor. Böylece en az günde bir Kişinev!
Holocaust’u okudular, okudular, şimdi soykırım yapıyorlar.
Meğer soykırım tahsil etmişler.
Bizim duruşlarımız da şahane! Katliamı seyretme duruşu. Sosyetemiz sarsılmıyor, fiyakamız fiyaka, mostramızı bozmuyoruz.
Dünya ikiye bölündü.
Ortadan değil.
Bir tarafta Gazze. Terazinin bir kefesinde.
Terazinin öteki kefesinde dünyanın geri kalanı.
Katiller ve seyirciler. Biz seyircileriz.
İyi adamlarımızın Çanakkale’de şehit olduğu doğruymuş.
Geriye biz kaldık.
Her şeyimiz var. Devletlerimiz, milletlerimiz, ordularımız, silahlarımız, dolarlarımız, yüksek yüksek binalarımız.
Sana devlet olamazsın demedik. Bina dikemezsin de demedik.
Bizi ayağa kaldıracak bir şiirimiz var mı?
Yok!
Zaten ayağa kalkacak cesaretimiz yok.
Bari utanan bir şiirimiz olsaydı.