Tarih: 07.06.2021 14:46

İttihat ve Terakki zihniyeti

Facebook Twitter Linked-in

Ali Haydar Haksal yazdı;

Bir kurgu bir yapı bu kadar etkili olabilir mi? Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve İslâm milletinin dağılmasının bu kadar çabuk ve etkili olması çok yönlü kuşatmanın bir göstergesi. Bir milletin ve toplumun etkisiz kılınmasının üzerinde ayrıntılı ve derinlemesine düşünülmesi gerekiyor.

Ne demek istediğimiz birçok yönüyle açığa çıkmış bulunuyor. Bugün bunun sonuçları ortada. Cumhuriyet ideolojisi de bunun bir sonucudur. Her ne kadar Cumhuriyetçiler kendilerini onların devamı görmek istemiyorlarsa da bu düşünüşün bir karşılığı yok. Irkçı, milliyetçi, Batıcı, laik. İttihat ve Terakki bir yıkım ideolojisidir ve çete zihniyetlidir. Bir millet başka sindirilemezdi. Bir zamanların, devleti temsil eden Cumhuriyet Savcısı Vural Savaş bu düşünüşü çok yerinde tanımlamıştı. “Militan Demokrasi” demişti.

İktidarlar değişse de süreç aynı işliyor, değişen bir şey olmuyor. Ve tabii asıl çete zihniyeti, silahlı denetim bunun asıl ruhunu oluşturuyor. İslâm milletinin dağılmasına neden olan ırkçı bakış. Bu sistemin değişmeyen tek bakışı da budur. Irkçılık, yani milliyetçilik. İttihat ve Terakki sonrası Cumhuriyet Halk Fırkası’yla başlayan süreç, ondan doğan, neşet eden siyasal partilerin ve düşünüşlerin de merkezidir. Bunları ayakta tutan da gerek kolluk kuvvetleri ve gerekse çeteler birbirini tamamlayan unsurlardır.

Bir sistemin yapısı düşüncesinden soyutlanamaz. Şunu demek istiyoruz İttihat Terakki düşüncesi Cumhuriyet devletinin de ideolojisidir. Aynı sistem üzere devam edegidiyor. İktidarların değişmesi sonuçları değiştirmiyor. Siyasal örgütlerin ton farklılıkları olabiliyor. Bugün bu sistem içinde milliyetçiliğe, ırkçılığa, onun banilerine hiç kimse bir şey diyemiyor. Çünkü bu artık yeni bir dindir. Ruhu ve inanışı ırkçılık olan bir din. Bir milleti bütünlükten koparan bir anlayış. Öyle ki kimi kavramlara, isimlere asla dokunulamaz. Dokunulsa anında etkisiz hâle getirilir.

İlginçtir ki bu sistemin kişileri devre dışı bırakmasının yeni bir tanımdır “etkisiz” kılınması. Kendi ruhuna aykırı olan kim ve ne olursa olsun gerek itlafı ve gerekse görevden uzaklaştırılması ya da elindeki imkânların alınması “etkisiz” kılınmakla sonuçlanmış oluyor. Bu, bir terörist de olabilir, başka bir şey de. Fakat ilginçtir ki bu daha çok sistemin ideolojisine, inanışına ve kişilerine karşı daha çok kullanılır. Örneğin, öldürülen bir hırsız, sıradan bir olayla ölenler, soygun yapanlar, kapkaççılar ve diğerleri böyle tanımlanmazlar. Öldürüldü, öldü denilerek geçiştirilir.

Şehitlik kavramı da ne yazık ki bu sistemin tanımlamasına göredir.

Hele hele bu gibi konularda kimse konuşmaya dahi cesaret edemez. Devletin yasalarıyla mahkemeleriyle giderilemeyen sorunlar başka güçler tarafından gideriliyor ve bertaraf ediliyorlar.

Bu sistem insanı kurtarma, insanı kazanma sistemi değildir. Kendisini ayakta kalabilmesi için kendi inanışına uymayanların kendi ırk ve renklerine uymayanların öyle ya da böyle “etkisiz” kılınması gerekiyorsa bundan kaçınılmıyor.

Kimi siyasal örgütler ve yapılar kendilerini İttihat ve Terakki geleneğinin, çizgisinin devamı görmediklerini söyleseler de uygulamaları ve hayat anlayışları onların ruhuyla birebir örtüşüyor.

Milletimizi parçalayan, bölen ırkçılığa ve onun ruhunu oluşturan yapıya kim ne diyebilir? Sağın da solun da, muhafazakârların da ruh soluması ırkçılıktır, yani milliyetçiliktir. Onu tamamlayan unsurlar misak-ı millî ile sınırlanmıştır. Asla onun dışına çıkılamaz. Çünkü bu ruhun ana gövdesini bu anlayış oluşturuyor.

Müslüman milletinin yurdu bütündür. Evet, bugünkü anlayışla bakılırsa bu mümkün görünmüyor, böyle bir şeyden de söz edilemez. Müslümanlar darda kaldıklarında birbirlerinin yurtlarına hicret edemiyorlar. Gide gide Batı’ya gidiyorlar. Asıl paradoks, yani açmaz da budur. İslâm milleti kendi evlerinin daracık mekânlarına hapsolmuşlardır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —