İtiraf ediyorum: Benim de anlamakta zorlandığım konular çok…

Fehmi Koru, bunca ekonomik başarısızlığına ve muhalefetin millet nezdinde ortaya koymaya çalıştığı çabalara rağmen, halen AK Parti’nin oy oranını büyük ölçüde korumasının sebebine dikkat çekiyor.

İtiraf ediyorum: Benim de anlamakta zorlandığım konular çok…

Geçen gün katıldığım bir televizyon programında, sunucu, o günkü yazımın başlığından hareketle, “Bu olanları siz de anlamıyorsanız, kim anlayabilir ki?” anlamına gelen bir girişle sorusunu bana yöneltti.

Sağolsun, dostlar -ve tabii okurlar da- kendilerinin anlamakta zorlandıkları konuları aydınlatmamı benden bekliyorlar.

Oysa benim de anlamakta ve bazen anlasam da anlatmakta zorlandığım konular o kadar çok ki…

Bugün onlardan ikisini paylaşacağım.

Ekonomide bu ülkede yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunu rahatsız eden, sonuçları birkaç nesli etkisi altına alacak boyutlara ulaşan sorunlar çoktandır kendini belli ediyor. Fert başına milli gelir birkaç yıl öncesinde 12.500 dolara kadar çıkmıştı; bu yılın sonunda kurda erişilecek tepetakla oluşla, o rakamın 7.000 doların altına düşmesi bekleniyor. 

Milletçe fakirleşiyoruz.

Hayat olağanüstü pahalı hale geldi.

Soruna çözüm getirsin diye siyasilerin gündeme taşıdığı bütün formüller sıkıntıları katmerleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Kur korumalı mevduat formülü hazine üzerine devasa ekstra yükler eklediği gibi hedefine de varamadı. Kur yükselmeye, enflasyon artmaya devam ediyor.

Ekonomiyle ilgili neredeyse bütün devlet birimleri önceki gece sabaha kadar birbiri ardına yeni ve kapsamlı çözüm formüllerini kamuoyuyla paylaştılar. Kredi kartlarından yabancıların swap kullanımına kadar pek çok konuyla ilgili yeni kararlar yanında devletin kâr eden kurumlarına bağlı senet çıkarmak gibi yeni ekonomik silahlar da devreye sokulmak istendi.

‘Zihni Sinir proceleri’ kalıbıyla yaklaşılıyor ortaya atılan formüllere.

Arada akıl almaz biçimde artan kiralara %25 sınırı getirildi ve bunun kiracıları mutlu etmekten çok yasadışılığı körükleyerek devlet gelirlerini olumsuz etkileme ihtimali daha belirgin.

Bir tek ‘enflasyona dayalı süper bono’ denilen enstrüman henüz ortada yok; o herhalde en sona saklanıyor.  

Yakından izlediğim için alınan her yeni kararın uzmanlar tarafından öngörülebildiğinin farkındayım. Uzmanlar her biri için “İşe yaramaz” teşhisinde bulundular ve dedikleri de çıktı. Şimdiye kadar alınan çözüme dönük kararların hiçbiri işe yaramadı; her biri sorunu biraz daha içinden çıkılmaz hale soktu.

Uzmanlar şimdilerde ölümcül hastaya doktorların “Canın ne isterse yiyebilirsin” öğüdüne benzer bir ifade kullanmaya başladılar. “Reçeteler tutmaz” diyorlar.

Gelelim bu konuda anlamadığım noktaya…

Ülkenin bütününü ilgilendiren bir konu bu. En fazla onları biraz daha yoksullaştırsa bile yalnızca dar gelirli, asgari ücretle çalışan, emekli vatandaşları ilgilendirmiyor ekonomik sıkıntılar, ticaret erbabını, sanayicileri bile olumsuz etkisi altına alıyor.

Bir tek ‘faiz lobisi’ veya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni kullanıma soktuğu deyimle ‘emperyalist finans kurumları’ da denilen ve büyük bölümü yabancı sermayeli bankalar mutlu. [Bankalarda maaşla çalışanların da mutlu olduğunu sanmıyorum.] Bankaların gelirleri beşe katlanmış görünüyor.

İyi de AK Parti saflarında bulunan insanlar, bakanlar, milletvekilleri, parti örgütlerinde görevli olanlar, yüksek bürokratlar yaşanan olumsuzluklardan, ülkeyi pençesine alan ekonomik sıkıntılardan hiç mi etkilenmiyorlar?

Neden o kesimden hiç rahatsızlık sesi işitilmiyor?

Ek görevler verildiği için beşer-onar maaş alanlar bile o maaşlarının eskisi kadar işe yaramadığını yaşayarak görüyor olmalı değiller mi?

İşte yukarıdaki sorulara cevap bulmakta zorlanıyorum ben.

Alın size anlamakta zorlandığım bir başka konu daha…

Kamuoyu yoklamalarında “Ülkenin en ciddi sorunu nedir?” sorusuna muhatap edildiklerinde ezici çoğunluğundan “Ekonomi” cevabı alınan ülkede, aynı insanlara “Bu pazar günü seçim olsaydı oyunuzu hangi partiye verirdiniz?” sorusu yöneltildiğinde %30’u kadarından hala “AK Parti” cevabı alınmasını da anlamakta zorlanıyorum.

“Sorunları kim çözer?” sorusuna “Tayyip Erdoğan” cevabı verenlerin oranı “Oyum AK Parti’ye” diyenlerden de fazla.

Demokrasilerde, seçimlerde yenilenler arasından “Nankör millet” diyenlerle karşılaşılsa bile, fatura millete çıkarılmaz.  

Konuyu tartıştığım dostlardan sıklıkla aldığım “AK Parti sayıları 11 milyona ulaştığı söylenen kişilere sosyal yardım yapmakta, özellikle de kadınlara; o yardımları alan insanlar iktidar değişikliğinde yeni gelenlerin kendilerini ek gelirlerinden mahrum edeceklerini düşünüyor olabilir” türü yorumlar da bana yeterince açıklayıcı gelmiyor.

Akıllara -bu arada benim aklıma da- ilk gelen “Sorun muhalefette” yakıştırmasını da, üzerinde biraz düşününce geçerli bulamıyorum.

Muhalefeti oluşturan partiler az çalışmıyor. Liderler her gün bir yerlerde vatandaşlarla bir araya geliyor. Mitingler düzenlenmeye başlandı, oralarda ortak dertleri kitlelerle paylaşıyor liderler… 

Neden, neden, neden?

Yüksek sesle birkaç kez tekrarladığım “Neden, neden, neden?” sorularıma, bir dostum, “Her şeyi anlaman gerekmiyor” mukabelesinde bulundu.

Doğru.

Evet doğru olmasına doğru ama, bu tür sorular yine de bana soruluyor. 

AK Parti’den itiraz sesleri çıkmasını mı bekliyorum? Hayır.

Kamuoyu yoklamalarında kendilerine sorular yöneltilen insanların hiç çekinmeden şimdiye kadar verdiklerinden farklı cevaplar vereceklerini mi sanıyorum? Hayır.

Öyleyse?

Galiba merakımı giderecek cevaplar için seçimi ve hatta seçim sonrasında yaşanacakları beklemem gerekecek.