İstanbul’u yeniden düşünmek…

D. Mehmet Doğan'ın yazısı;

İstanbul’u yeniden düşünmek…

 

Ankara’dayız, İstanbul bizim için şu sıralar gazetelerdeki, televizyonlardaki sûretlerden ibaret. Bir gün Allah nasib ederse, sûretten geçer hakikatine ulaşırız, bizim için şükür vesilesi olur.

İstanbul’u Ankara’dan düşünüyoruz ve gözlerimiz kapalı değil! İstanbul’u görmekten öte İstanbul’un geleceğini düşünüyoruz. 

Bana öyle geliyor ki, İstanbul’da yaşayanlar İstanbul’u düşünmüyor, çünkü düşünmeye vakitleri olmuyor. İnsanların zamanlarını heba etme konusunda, Türkiye’de İstanbul bir numara! Tabiî salgın ve kıran günlerinde insanlar evlerine bağlandılar, daha fazla zamana sahip oldular ve şehirleri üzerinde düşünmeye fırsatları var. İnşaallah düşünürler ve düşünceleri istikametinde hareket ederler. 

Bizi İstanbul’u düşünmeye yeniden sevkeden, işte bu ölümcül salgın. Bu salgın Türkiye’nin her yerine dağılmış görünüyor. Türkiye’nin her yeri bir tarafa, İstanbul bir tarafa: Vak’a sayısı itibarıyla da ölümler yönünden de. Salgın İstanbul’da önlenebilirse, geri kalan şehirlerimiz için fazla gam çekmeyeceğiz. Çünkü İstanbul’a göre en kabadayısının vak’a sayısı onda bir! Sağlık Bakanı’nın ifadesiyle, “İstanbul Türkiye’nin ‘Wuhan’ı oldu”!

Neden İstanbul’da Türkiye’nin geri kalanından daha fazla vak’a var? Virüs şehir mi seçiyor? Yoksa, İstanbul her türlü felaketi, âfeti, belâyı üstüne mi çekiyor?

Önce İstanbul resmine bakalım. İstanbul nüfus olarak Türkiye’nin neredeyse beşte biri, ekonomi olarak daha da fazlası. Türkiye’den İstanbul’u çıkarsak geriye ne kalır? Elbette, nüfusundan, ekonomik varlığından öte bir değerdir İstanbul. 

Zaten taşımakta zorlandığı nüfus yükünden ötürü İstanbul ağır hasarlı. Gereğinden fazla nüfus taşıyor, gereğinden fazla yapılaşma var ve ekonomik büyüklüğü gereğinden fazla. Bir şehre bu kadar yüklenilmesini aklım almıyor, mantığım kabul etmiyor. Hiçbir Avrupa şehrinin bu kadar insan yaşamıyor, hatta Berlin gibi bazı başkentler 1900’lü yıllardaki nüfusunun altında nüfusa sahip. Sıfırdan bir şehir kurulsa idi, hadi olabilir, planladık ve yaptık derdik. Bu kadar köklü bir tarihe ve ona mümasil mimarî eserlere sahip bir şehrin nüfus kalabalığı, olağanüstü sıkışması üzerinde ciddiyetle düşünmek zorundayız.  

Salgın ve kırandan önce İstanbul’u yine düşünmek zorundaydık. Sırf geçmişine bakarak dahi gelecekte İstanbul’da bir deprem olabileceği ihtimalini kabullenmek zorundayız. Büyük depremler görmüş olan şehir, bu büyük depremleri en fazla bir milyon nüfusa sahipken geçirmiş olmalıdır. İşte 1894 depremi, İstanbul bu nüfusa sahipken vuku bulmuştur. Bu deprem şehirde büyük hasara yol açmış, neredeyse zarar görmeyen yapı kalmamıştır. İstanbul’un o zaman esas olarak sur içinde bulunduğunu, bugün yerleşim merkezi konumundaki büyük nüfus barındıran semtlerin ufak tefek köyler dışında boş olduğunu unutmayalım. 

İstanbul depremi gerçek anlamda “büyük deprem” olacaktır, şehrin büyük kıyameti diyeceğim geliyor! 16 Milyondan fazla insanın yaşadığı şehirde şiddetli bir sarsıntı olsa da diyelim ki tek bir bina yıkılmasa…Sırf izdihamdan, yüzlerce binlerce zayiat olma ihtimali vardır. 

Deprem ihtimali İstanbul’un kurtarılması için bir fırsat olarak görülebilir. Bunun depreme dayanıklı olmayan binaların güçlendirilmesi veya yeniden yapılması ile çözülecek bir mesele olmadığı ortada. Şehrin yaşanılırlığını artıracak tedbirlerin ancak yapı ve nüfus yoğunluğu olan bölgelerde ciddi seyreltme ile sonuç vereceği açıktır. “Turpun sıkısından seyreği iyidir”, demiş atalarımız. Turpa tanıdığımız toprak, su, hava hakkını insanlara neden tanımayalım?

Nüfus yoğunluğu normalleştirilmiş bir İstanbul’da trafik rahatlayacak, sağlık ve güvenlik meseleleri daha kolay haledilebilecek. Depremle baş etmek de bugüne göre daha kolay olacak. 

İstanbul’un yakın on yılını bu şekilde yaşanılırlığı artıracak şekilde planlamak şarttır. Şehre yeni nüfus çekmek, bunun için yatırım yapmak yerine, bazı iktisadî işletmeleri Anadolu’nun yatırıma ihtiyacı olan yerlerine yönlendirmek, nüfusu da ona göre bu şehirlere aktarmak, zor görünen, makul ve doğru bir çözümdür. İstanbul için makul bir nüfus hedefleyip, ona göre düzenlemeler yapmak ve bunu sadece mahalli idareye bırakmayıp, merkezî yönetimi de işin içine katmak gereklidir. 

İstanbul iyileşmezse, Türkiye sağlıklı olamaz! Türkiye İstanbul’dan düzelir!