Tarih: 16.11.2021 13:06

İstanbul’dan Bismil’e tekstil

Facebook Twitter Linked-in

İstanbul'dan Diyarbakır’ın Bismil ilçesine doğru bir grup Kürt ve Türk girişimci iş insanıyla birlikte bir yolculuğa katıldım. Girişimcilerin tamamı, tekstil sektöründe imalat yapan firmaların sahibi ve temsilcilerinden oluşuyordu. İstanbul’da artan maliyetler, özellikle de artan iş gücü maliyeti, bir bakıma herkesi ucuz işgücü arayışına seferber etmiş gibi duruyor. Artan maliyetler karşısında girişimciler, arayışlarını iki yöntemle çözümleme durumunda kalıyor. Birincisi, imalat yapacak fason tedarikçiler bulmak; ikincisi, yeni bir üretici yapılanma oluşturmak.

Bilenler bilir, benim de yirmi beş yılı bulan bir tekstilci geçmişim var. Yolculuğu organize eden şirket, aynı zamanda bana profesyonel bir iş teklifinde de bulundu. İstanbul’da yaptığımız görüşmelerde, prensip olarak bir mutabakata varmıştık. Bu yolculuk, söz konusu mutabakatın fiziksel koşullarını çıplak gözle görme amacını taşıyordu. Mesele benim açımdan esasen bu zaviyedeydi. Ama gördüklerim ve duyduklarımdan sonra, olup bitenleri yazmamak olmazdı. Bu yazı bir parça gördüğüm şeyler karşısındaki heyecanımı temsil ediyor.

Grubumuz önce Diyarbakır’da ciğerin tadına baktı. Ciğerin sağladığı motivasyonla Diyarbakır’da sadece bir üretim yerini ziyaret edebildik. Gördüklerimizden etkilendiğimizi söylemeliyim. Yılların deneyimiyle temiz, butik, kapasitesi ve kalitesi belli, standartları oturmuş, üretici yapılanmalar yaratılmış. Diğer bir deyişle, bir zamanlar İstanbul’da merdiven altında oluşturulan o köhne atölyelerden farklı, modern üretim bantları kotarılmış. Sadece basit bir gözlemle üretiminizi emanet edebileceğiniz organizasyonlar oluşmuş.

Gece Diyarbakır’da kalmadık. Bismil'e geçtik ve yol yorgunluğunu o gece atarak ertesi sabah, Bismil'deki üretim firmalarını gezdik. Gruptaki diğer iş insanlarının ne hissettiklerini bilmiyorum ama ben kesinlikle bir dejavu yaşadım. Hafızam beni seksenlerin ikinci yarısındaki İstanbul'a götürdü. Bir taraftan Merter'in fiziki temelleri atılıyor, öte taraftan Laleli’de ciddi bir üretim heyecanı var. Yeşil Direk, Mahmutpaşa ile yaptığı rekabette kendini yeniliyor ve hepsinden önemlisi, Mahmutpaşa'nın dar kalıplarını yırtan irili ufaklı atölyeler, ihraç heyecanıyla kendilerini yeniden yapılandırıyorlar.

Colins olarak, Eroğlu Holding’in temellerinin atıldığı Cennet Mahallesi’ndeki o küçük atölye canlanıyor gözümde; ya da Sun Set mayoları olarak bilinen, Günkar Tekstil’in ilk Bayrampaşa atölyesi. Radi'nin Mavi Jean'in o küçücük ilk atölyeleri. Turgut Özal’ın serbest piyasa ekonomisine geçişi temsil eden canlılık, her şeyden önce tekstil sektöründe can ve ruh bulmuştu. O zamanlar şimdi Diyarbakır ve Bismil’de gördüğüm tecrübe ve iş bilgisi de yoktu. Ama bir pazar oluşmuştu ve herkes firmasını bu pazara uyarlamaya çalışıyordu.

Diyarbakır ve Bismil’de gördüklerim, sanki tarihin tekerrürü gibi; 1980’lerin İstanbul’u 2021 yılında burada yeniden can ve ruh buluyor. Üstelik büyük bir tecrübe ve iş bilgisi eşliğinde. Bu yanıyla da göç tersine dönmüş. Artık Diyarbakır'dan İstanbul'a değil, İstanbul'dan Diyarbakır’a göç başlamış.

Bilindiği gibi tekstil sanayii emek yoğunluklu bir sektördür ve ana kaynağı insan işgücüdür. Gelişmiş ülkelerde yükselen maliyetler bir iktisat kanunu olarak, tekstil sektörünü azgelişmiş ülkelere sürer. Tarihsel olarak bu döngü hep böyle olmuştur. Gelişmişlikten az gelişmişliğe.

Bu aslında iktisadi bir durum olmasına rağmen tarihsel bir fırsattır da. İşçisi ve işvereniyle bir sermaye birikimine yol açacak ve belki de Kuzey Kürdistan'ın makus talihini kıracak bir fırsattır. Tekstil sektörünün ana ekseni devlete bakmıyor. Piyasaya bakıyor ve piyasa da kendi aktörlerini yaratıyor. Tekstil üretici kimliğiyle de ticaretten çok sanayici olmaya koşullanan bir sektör. Ve esas dönüştürücü dinamiği de burada.

Bence tekstil ile birlikte gerçek anlamda büyük değişimleri yaşama imkânı doğuyor. Daha doğrusu her şey sahicileşiyor. Bu tarihsel fırsat, bu toplumu değiştirmeye aday.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —