Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İsrail’in Gazze planı: Siyasi manevra mı, ideolojik felaket mi?

İslam Özkan yazdı:

İsrail’in Gazze planı: Siyasi manevra mı, ideolojik felaket mi?

Örgütlü kitlesel katliamlarda olduğu gibi, onların çelimsiz görünümlerinde de, rejim kendi kusursuz varlığının farkına varır. (Sofsky 1997: 294).

Gözler haftalar süren yoğun müzakerelerin ardından esir takası konusunda olası bir ilerlemeye çevrilmişken, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) tutuklama kararı verdiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, son anda geri adım atarak arabulucuları şaşırtsa da bizi şaşırtmadı ve Gazze Şeridi’ni yeniden işgal kararı alarak soykırıma yeni bir boyut kazandıracak karara imza attı.

Bu adım, Netanyahu’nun iç politik baskılardan kaçmak ve daha fazla taviz elde etmek için sürdürdüğü manevra politikalarıyla örülü. Müzakere pozisyonunu iç siyasi hedeflerine, özellikle kişisel ve seçimle ilgili çıkarlarına hizmet etmek için kullandığı ve Hamas’tan daha fazla taviz koparmak için bir tür yeni bir manevra arayışı içinde olduğuna tanıklık ediyoruz.

Ancak Netahyahu’nun soykırıma ilişkin dünya kamuoyunda oluşan tepkiyi önemsememesi, sadece koltuğunu kaybetmeme gibi salt politik manevralarla anlaşılamaz. O ve beraberindekilerin oluşturduğu ve soykırıma onay veren kabine ve karar alıcı konumunda olan/olmayan herkesin, bu kötülüğün en derin halinin mutlaka felsefi bir açıklaması olmalı.

Agamben, Homo Sacer’de, modern devletlerin “çıplak yaşam” kavramını nasıl ürettiğini tartışır. Çıplak yaşam, hukukun ve insan haklarının dışına itilen, devlet tarafından her türlü şiddete maruz bırakılabilen insanların durumudur. Agamben’e göre soykırım, bir grubu “insan” kategorisinden çıkararak çıplak yaşama indirgeme sürecinin sonucudur. Gazze Şeridi, abluka ve sürekli askeri operasyonlarla bir tür “kamp” haline getirilirken Filistinliler, insani yaşam hakkının en temel donelerinden mahrum bırakılarak “çıplak yaşam” statüsüne indirgenmiştir. İsrail’in Gazze’deki sivilleri toplu cezalandırması ve insani yardım engelleri, Agamben’in soykırımın modern devletlerin istisna hali politikalarıyla bağlantılı olduğu tezini destekler.

Öte yandan Batı Şerialısıyla Gazzelisiyle Filistinliler, İsrailli yöneticilerin gözünde insan olmaktan çıkarılmıştır. Soykırım öyle birdenbire gelmez. Önce soykırıma ya da katliama maruz bırakılacak varlıklar, ikinci ya da üçüncü kategori canlı olarak değerlendirilerek onların insan haklarından ya da uluslar arası hukukun sivillere sağlamış olduğu belli başlı imkanlardan yararlanmayı hak etmeyen varlıklar olduğu düşünülür. Bir başka ifadeyle soykırım önce zihinde başlar, sonra varlık alanında bir gerçeklik kazanır. Bu durum Tevrat’tan esinlenerek oluşturulan ama madern dönemde bambaşka bir anlam kazanan ve Siyonist düşünceyi inşa edenlerin zihin dünyasında kristalize olan “seçilmiş halk” kavramsallaştırmasıyla da ilintilidir. Seçilmiş varlık üst bir insanlık kategorisidir dolayısıyla doğal olarak ve kendiliğinden Filistinliler daha alt bir kategoriyi oluşturur. Oysa geleneksel Yahudilik anlayışı bunun karşısındadır ve üstünlüğün tamamen metafizik alanında gerçekleşen ancak insanların hukuk önünde eşit olduğu düşüncesine halel getirmeyen bir ahlaki bir durumla mümkün olduğunu savunur. Tevrat’ın sapkın yorumlarından beslenen Siyonizmde ise böylesine bir üstünlük anlayışı yoktur.

Kendi kusursuzluğunun farkına varmak ya da bilincine çıkmak..Netanyahu’nun ve İsrailli kurmayların sürekli sakız gibi çiğnediği, “İsrail ordusu dünyanın en ahlaklı ordusudur” sözü, bu kusursuzluğun tecessüm etmiş haline dönüşmektedir.

Buna karşın Agamben’in Auscwitz’de Muselmann kavramını bugüne uyarladığımızda şöyle bir durum ortaya çıkar:

Filistinli belirsiz bir varlıktır; onda yalnızca insanlık ve insanlığa-ait-olmayan değil, bitkisel hayat ve ilişki, fizyoloji ve etik, tıp ve politika, hayat ve ölüm de sürekli iç içe geçer. Muselmanriın “üçüncü alanı”nın, bütün disipliner engellerin yıkıldığı ve tüm setlerin sular altında kaldığı olmayan-yer olan kampın kusursuz şifresi olmasının nedeni budur. Dolayısıyla, Bettelheim’da kamp, mükemmel bir uç durum örneği olarak, insani-olmayan ve insani-olanın saptanmasını ve böylelikle Muselmann’ın insan varlıktan ayrılmasını mümkün kılar.

Müzakerelerden kaçış

Artık rahatlıkla aşırı sağ olarak tanımlayabileceğimiz İsrail Başbakanı Netanyahu, savaşı sona erdirecek bir belgeye imza atmamak için müzakerelerden kaçıyor. Çünkü bir anlaşmanın tamamlanmasının “savaş sonrası” tartışmalarını yeniden gündeme getirebileceğini ve bu durumun kendisine yönelik açılan davaların yeniden gündeme gelmesiyle sonuçlanacağını biliyor. Hamas’a taviz olarak görülebilecek herhangi bir anlaşma, onun politik hattına göre, aşırı sağın baskısıyla hükümeti çökertebilir. Netanyahu bu nedenle, gerilimi tırmandırmayı ve olabildiğince zaman kazanmayı siyasi olarak daha az maliyetli ve kolay görmekte.

Öte yandan savaşın çözümsüz devam etmesi, erken seçim çağrılarını dondurmakta ve Netanyahu’ya kartları yeniden karıştırmak için zaman kazandırmakta. Netanyahu, Hamas’ın yönetimini devirmeden ve “zafer görüntüsü” sağlamadan yapılacak bir anlaşmanın yenilgi anlamına geleceğine inandığından yüzden, müzakerelerde kullanılabilecek bir güç kartı elde etmek için çatışmayı yükseltmeyi tercih etmekte.

Stratejik ve taktiksel hesaplar

Netanyahu, müzakereleri daha fazla taviz elde etmek için bir baskı aracı olarak kullanırken daha fazla taviz vermesini istediği Hamas’ın ek geri adım atmadan sabit bir pozisyon alması üzerine müzakereleri durdurdu. İsrail Başbakanı, arabulucuların Filistinlilerin uygulanabilir önerilerine yaklaşmaya başladığını fark edince, savaşı kademeli olarak sona erdirebilecek yeni bir müzakere yolunu engellemek için geri çekildi.

Netanyahu, ABD’nin kendisine verdiği büyük desteği, uluslararası toplumun dayatabileceği olası bir çözüm öncesinde sahada fiili durumlar yaratmak için kullanıyor. Amaç, topyekûn bir savaş değil, Hamas’ı müzakere masasına İsrail şartlarıyla geri döndürecek bir baskı turu olabilir.

İsrail hükümeti dün yaptığı toplantıda Gazze Şeridi’nde askeri operasyonu genişletmeye karar verdi. Bu karara göre İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ni bölerek, kuzeydeki Gazze Şehri’ni diğer bölgelerden ayırmak için bir “tampon bölge” ve yerinden edilmiş kişiler için kamplar oluşturmayı planladığı tahmin ediliyor. Bu, güneyde insani kolaylıklar sağlanırken hava baskısıyla güneye göçü teşvik etmeyi amaçlıyor. Unutmamak gerekiyor ki İsrail’in bu insanlık dışı planı ancak ABD’nin örtülü desteğiyle gerçekleşebilir.

Öte yandan İsrail’in Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün yürüttüğü bir anket, Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşta güvenlik ve siyasi performansa ilişkin kamuoyu görüşlerini ortaya koydu. Ankete göre halkın yüzde 61’i, Gazze’deki askeri operasyonların esirleri geri getireceğine inanmıyor. Sadece yüzde 25’i operasyonların Hamas’ı yenilgiye uğratıp esirleri geri getirebileceğini düşünüyor. Yüzde 52’si ise Netanyahu hükümetinin esir takası anlaşmasını engellediğine inanıyor.

 

Devamı >>>



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER