Tarih: 01.07.2019 16:21

İsmet Özel: Çağını redderek başlıyor Müslüman görevine

Facebook Twitter Linked-in

Bütün insanlık tarihinde hayranlık duyduğum iki dönem var: Birincisi Peygamber´in yaşadığı dönem (bunu belirtmek saçmadır biliyorum, bütün Müslümanlar için aynı şey geçerli) ikincisi de Osmanlı Devleti´nin kuruluş yılları, o yılların gaza coşkusu. Kafamda dönüp duran insan davranışları, o davranışların gerisindeki kavrayış yüceliği her zaman içimde bir heyecan dalgası kabartmaya hazır. Bildiklerimiz okuduklarımızla sınırlı, üstelik okuduklarımızı ancak kendi zihin kapasitemizin yani eğitimimizin bize açtığı pencerenin büyüklüğü, genişliği nisbetinde gözümüz önünde canlandırabiliyoruz.

Bahis konusu dönemlerin üstünlüğünü çağımızın kepazeliği ile karşılaştırınca zaman zaman karamsarlığa kapılmıyor değilim. (Benim gerici yanım bu galiba.) Çünkü o dönemlerdeki insan tipi inancını mevcudiyetinin diri, taze, dinamik bir parçası yapabilmiş, daha doğrusu böyle bir güçle donatılmıştır. O dönemdeki insan için inanç duygu ve şuur meselesinin ötesinde bir var olma meselesi halindeydi. Bunun ötesinde inancın dinamik olma vasfı öne çıkıyordu. Bu dönemler dışında da güzel Müslümanlar yaşadı yeryüzünde elbet, ama dönemlerin hem ortak, hem ferdi, hem dakikaya münhasır, hem ebedi zenginliklerine hiçbir çağ yaklaşamadı. İnsan, bu hayvanla melek arasındaki garip yaratık, yalnız belli dönemlerde sürü olmaktan uzaklaşıp cemaat birimi olabilirdi.

Şimdi önümüzde bir davranış alanı, gerçekleştirilmeye hazır birçok görev yapar. Bu görevleri yüklenecek olanların vasıflarını benim ve bütün Müslümanların hayran oldukları dönemlerdeki insanların vasıflarıyla karşılaştırmaya kim cesaret edebilir? Biz, şu kör, sağır, topal ve dilsiz hâlimizle mi bir adım daha ileri götüreceğiz İslâm davasını?

Düşünün ki boyunduruğu altında bulunduğumuz Batı medeniyeti toplumda ve insan kavrayışında çok derin değişiklikler doğurdu. Yarında bulunan İslâm düzeninin bu değişiklikler rağmına gerçekleşeceğini çok şükür kavrayabiliyoruz. Öyleyse kavradığımız bu gerçeğe nasıl sahip çıkalım?

Önce kendimizin içinde bulunduğu durumu tenkid etmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü insan ne olduğunu bilirse o olduğundan uzaklaşmaya başlamış demektir. Kör olduğumuzu bilelim ki gözlerimiz açılsın, sağır olduğumuzu bilelim ki ses duymamız imkân dâhiline girsin, topallığımızı iyice anlayalım ki koşmak bize nasib edilsin ve nihayet dilsiz olduğumuzun şuurunda olalım da söz söyleme ehliyeti bize verilsin.

Az iş değil, çağını reddderek başlıyor Müslüman görevine.

Yarın bu çağın içinde ama bu çağın kavrayışının çok üstünde bir insan ve bir toplum düzenine insanlık şahit olsun diyedir bütün gayretlerimiz. Halihazırdaki zekâmız, şimdiki zihni kapasitemiz bizim giriştiğimiz işin gerisinde kalmıştır. Daha bugünden Müslüman olduğunu söylemekle mevcut hâlimizi aşma niyetimizi -kendimiz farkında olmasak da- ifade etmiş bulunuyoruz. Müslümanlar! Olağanüstü insanlar olduğunuzu anlayın! Henüz hiçbirimiz yeni bir insan olamadık belki, yeni bir hayat tarzını (şunca makinanın arasından) kafamızda canlandıramıyoruz. Ama biz gösterdiğimiz teslimiyette samimi olduğumuz takdirde bu noktadan çok ilerde olacağız.

Çünkü biliyoruz ki biz bir gidersek bize on gelinecek.

Kaynak: Düşünce Mektebi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —