İslamcılık Tartışmalarının ´Hülasa´sı

İbrahim KİRAS- 09.10.2018 Salı

İslamcılık Tartışmalarının ´Hülasa´sı

09.10.2018 Salı

Bir süredir bu sütunlarda tartışmaya çalıştığımız İslamcılık konusunun aslında masaya yatırılıp değerlendirilmesi gereken daha birçok boyutu var. Ancak her ne kadar yakın tarihimizde önemli roller oynamış bir fikir akımının ve son zamanlarda toptan aynı isim verilen toplumsal hareketlerin mahiyetini anlamayı ve yeniden anlamlandırmayı hedefleyen bu yazıların hemen hepsine her kesimden çok müspet tepkiler gelmiş olsa da ?Müslüman sıfatı neyimize yetmiyor, İslamcı lafı da nereden çıktı? veya ?İslamcılık iktidarda, bunun neyini tartışıyorsun? mealindeki ve seviyesindeki tepkilerin çokluğu bu işin gazete köşesinde yapılmasının zorluğunu gösterdi bana.

Zorluktan kaçıyor değilim ama özellikle bugün artık iktidar mevkiinde bulunan egemen İslam anlayışını yaratan tarihî ve sosyal dinamiklerin Osmanlı´nın son yıllarında ortaya çıkan fikir akımını var eden şartlarla ciddi anlamda bir ortaklık veya benzerlik taşımadığına ilişkin tespitimi kayda geçirmiş olmam yeterli. Bunun için Meşrutiyet devrinde devleti ayakta tutma ve milletin değerlerini ihya etme amacını paylaşan bir grup aydının temsilcisi olduğu fikir akımlarından birine verilmiş olan İslamcılık adının Cumhuriyet devrindeki modernleşmeye karşı belirli toplumsal reaksiyonu da adlandırmak için kullanılmasının sakıncalarının önüne geçmek için bu ikincisine ?neo-İslamcılık? denmesini önerdim.

Bu yazı dizisinde dile getirdiğimiz diğer görüş ve tespitlerimizi gözden geçirip hülasa etmek gerekirse?

Esasen modernleşme karşıtı mahiyet taşıyan islamî kimlikli toplumsal tepkilerin Cumhuriyet öncesindeki modernleşme sürecinin de bir gerçeği olduğu malum. Bu bağlamda özellikle İkinci Mahmud devrinden itibaren toplumsal yeniliklere dini gerekçelerle itiraz eden kesimlerin varlığından uzun uzadıya gerek yok. Ne var ki bu mahiyetteki en güçlü itirazın yakın geçmişimizdeki en radikal reform hareketi olan Tanzimat sürecinde ve bilhassa Islahat Fermanı´nın getirdiklerine yönelik toplumsal reaksiyon olduğunu ve bu itirazın ilke olarak modernleşmeye taraftar olan bir aydınlar kesimince de paylaşılıp giderek Meşrutiyet dönemi İslamcılık akımını hazırlayacak anlayışın bu sırada şekillendiğini söylemek lazım.

İslamcılık fikriyatının sacayağı dediğimiz öze dönüş, ittihad-ı İslam ve hürriyetçilik ideallerinin ilk şekillerinin başta Namık Kemal olmak üzere Yeni Osmanlılar hareketi mensuplarınca ortaya konulduğunu söylemiştik. İslamcılık akımının bir diğer ilham kaynağının veya rehberinin Cemaleddin Afgani olduğunu da eklemiştik. ?Gezgin Bilge?nin aynı zamanda yine Meşrutiyet döneminde olgunlaşacak olan Türkçülük fikrinin de ilham kaynaklarından biri olmasını komplo teorileriyle değil, Afgani´nin modernleşme vizyonuyla açıklanması gereken bir husus olduğunu savunmuştuk.

Özellikle İngiliz sömürgesi durumundaki İslam ülkelerinde etnik milliyetçilikler, bölgesel ayrışmalar ve mezhep ihtilafları teşvik edilirken Afgani etnik ve bölgesel alt kimlikleri birleştirecek bir milliyetçiliğin propagandasını yapıyor ve milli birliğini sağlamış demokratik yönetimlere sahip toplumların -dahası Sünni ve Şii ayrımını da aşarak- ittihad-ı İslam idealine ulaşabileceklerini düşünüyordu.

***

İslamcılık akımının hem modern hem de modernist nitelik taşıyan bir fikir hareketi olduğunu gözden uzak tutmamak geriyor. Bu hareketi kendisinden önceki ve kendisinden sonraki toplumsal reaksiyonlardan ayırt eden özelliği budur.

Düşünün ki hem Namık Kemal hem de Cemaledin Afgani nesillerin dünyaya bakışlarını şekillendiren görüşlerini medrese kürsülerinde veya cami minberlerinde değil gazete sayfalarında paylaştılar.

Malum, Namık Kemal her şeyden önce kudretli bir kalem. Hem şiirde hem de nesirde... Kitleleri etkileme gücünü kaleminden alıyor. Bir de tabii doğru bir fikri doğru bir zamanda savunuyor olmaktan. Yani aslında belirli bir kitlenin duygularına ve fikirlerine tercüman olmaktan.

Ancak Kemal´i toplumla ilişkisinde seleflerinden daha avantajlı kılan modern bir enstrüman var: gazete. Şerif Mardin´in tespitiyle, Tanzimat Çağı´ndan önce Osmanlı toplumunda mevcut olmayan ?kamuoyu?nu yaratan iletişim aracı.

Tıpkı Namık Kemal gibi Şeyh Cemaleddin de geniş İslam coğrafyasında sayılan ve sevilen meşhur bir alim ve mütefekkir olarak sahip olduğu etki gücünden çok daha fazlasını gazetecilik sayesinde elde etti. Zaten bir iki risale haricinde bilimsel eser de vermemiştir Afganlı bilgin.

(Her ikisinin de hem kişisel hem de entelektüel gündemlerinde Sultan Hamit figürünün hayati önem taşıması ise İslamcılığın hürriyetçi/demokrat ideallerinin açıklaması bağlamında bir başka önemli dinamiğin ifadesi.)

***

Bir sonraki yazıda ?hülasa?mızı 
bitirelim?