Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İslamcılığın Sorunları ve Çözüm Önerileri

Ferhat Özbadem yazdı:

İslamcılığın Sorunları ve Çözüm Önerileri

İslamcılık, 20. yüzyılda Müslüman halkların sömürgeciliğe, sekülerizme, emperyalizme ve kültürel asimilasyona karşı geliştirdiği siyasal ve toplumsal bir direniş fikri olarak doğmuştur. Ancak günümüzde, özellikle siyasal iktidarla kurduğu ilişki, pratikte yaşadığı yozlaşma, düşünsel derinlik kaybı ve ahlaki kırılmalar nedeniyle birçok açıdan İslamcılık sorunlar yaşamaktadır. Gözlemleyebildiğimiz bir kısım sorun ve çözüm önerilerini şöyle sıralayabiliriz.

İslamcı kurumlar birçok coğrafyada siyasal iktidara geldiğinde, fikri-düşünsel özünden uzaklaşmış, iktidar pragmatizmine saplanmış, adalet ve şeffaflık ilkeleri ihmal etmişlerdir. Bu ve benzeri sapmalar halk nezdinde "İslamcı yönetim" denilince, liyakatsizlik, yolsuzluk, otoriterleşme gibi düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

İslamcılığın iddiaları ile bir kısım temsilcilerinin bireysel yaşamları, siyasi ilişkileri ve gündelik pratikleri arasında büyük çelişkiler olması, ahlakilik ilkesinin yıpranmasına sebep olmaktadır. İslamcılığın temel ilkelerinden biri olan ahlakilik ilkesi yıprandığında diğer konulardaki görüşler kıymet görmemektedir.

İslamcıların sapma gösteren-yozlaşan kişi ve kurumları ilk önce kendi öz eleştirisini yapması, içtenlikli bir muhasebeyle ahlaki meşruiyetini yeniden kazanması gerekmektedir. Yönetimde adalet, kişisel hayatta tevazu, malda sadelik, sözde hikmet, ilişkilerde merhamet İslamcı duruşun temeli olmalıdır.

20.yüzyılın ikinci yarısında Seyyid Kutub, Mevdudi, Ali Şeriati gibi figürlerin temsil ettiği yoğun düşünsel üretim günümüzde yerini zayıf üretim ve düşünce mirası tüketimine bırakmıştır. Genç ve yeni kuşakları ikna edebilecek entelektüel bir zemin üretilememekte ve çağa yeterince etki edememektedir. İslamcılar bu krizi ancak düşünce enstitüleri ve fikir kulüpleri kurmalıdırlar. İslamcılığın teorik zeminini besleyecek kurumlar inşa ederken, birey olarak bu konuda üretim yapan fikir adamları da sahiplenilmelidir.

Bir kısım İslamcı yapı, evrensel İslam ilkeleri yerine dar cemaat çıkarlarını öncelemekte, ümmet fikri yerini hizipleşmeye bırakmaktadır. Bunun neticesinde birlik yerine ayrışma, evrensellik yerine hizipçilik egemen hale gelmektedir. Mezhepçilik meselesi de Müslümanların ayrışması konusunda merkezde olan konulardan biridir. Emperyalist islam düşmanlarının ektiği fitne tohumları neticesinde İslamcılar arasında vuku bulan Şii-Sünni ayrışması sadece İslam düşmanlarının işine yaramakta ve müslümanlara zarar vermektedir. Ayrışma sebebi olan konular bir kenara bırakılıp, Müslümanların birlikte iş yapma imkânları gündem edilmelidir. Mezhepçiliği körükleyen söylemlerden uzak durmalı, bu konuda fitne söylemi üretenler uyarılmalıdır.

İslamcı hareketler genellikle inanç, siyaset, hukuk ve ekonomi gibi alanlara yoğunlaşırken, kadınların kamusal rolü, sanatın inşası, çevre ahlakı gibi hayati meseleleri ihmal etmiştir. Bu alanlarda ya boşluk oluşmuş bu boşluğu da seküler veya sol kesimler doldurmuştur. Toplumlar belli dönemlerde belli konularda eğilim gösterirler. Eğilim gösterdikleri konulara bigâne kalmak başkalarının o konu ile ilgili alanları doldurmasına zemin hazırlar. Bu yönü ile İslamcılar sanat ve çevre konularında da öne çıkmalıdırlar. Sanat eserleri üretmeye zemin hazırlayacak bir düşünce, çevre bilincini en yüksek perdeden savunan bir bilinç, modern zamanda kadının yerini netleştiren bir bakış İslamcılığın günümüzdeki en önemli ödevlerindendir. İnsanları ilgilendiren her konuda İslamcılık bir bakış açısı ve modelleme ortaya koymalıdır.

Birçok İslamcı kişi ve kurum, İslam tarihine yüzeysel veya romantik bir bakışla yaklaşmakta, geçmişi ya bütünüyle idealize etmekte ya da bütünüyle dışlamaktadır. Gerçek tarihsel tecrübelerden beslenmeden sadece soyut bir söylem kurulmaktadır. Tarih bilgisi ve tarih bilinci İslamcı fikriyat için çok önemli bir konudur. İslam tarihi ile birlikte insanlık tarihi, bilim tarihi, dinler tarihi, felsefe tarihi gibi tarih dalları ile ilgili de aynı çaba gösterilmelidir. İslamcılık tarihsel tecrübeyi "kutsal" ya da "lanetli" ilan etmeden, eleştirel ama yapıcı bir tarih şuuru geliştirmelidir. Emevi, Abbasi, Osmanlı, Endülüs, Selçuklu gibi tecrübeleri anlamak; sadece tarihi değil, aynı zamanda sosyolojik ve siyasal bir zorunluluktur. Bu, modern hareketin geçmişle organik bir bağ kurmasını sağlar. Tarihi genel olarak egemenlerin-kazananların yazdığı gerçekliği göz önünde bulundurulursa çapraz okumalar ve karşıt tarih teorileri okumanın önemi de daha iyi anlaşılır.

Bir kısım İslamcı kişi ve kurum, milliyetçi-dindar ideolojilere angaje olmuş, ulusal çıkarları ümmetin ortak menfaatlerinin önüne koymuştur. "Bizden olan Müslüman" anlayışıyla coğrafyacı, etnikçi, devletçi bir yönelim baskın hale gelmiştir. Bu Türklerde de Araplarda da, Kürtlerde de epeyce yaygın olan bir virüs maalesef. İslamcılık yeniden ümmet perspektifine dönmeli, Türk, Arap, Kürt, Fars, Boşnak, Çeçen, Afgan gibi tüm Müslüman halkları eşit ve kardeş görmeli, emperyalist bölgesel hesaplaşmalara alet olmamalıdır. Kudüs'ten Doğu Türkistan'a, Somali'den Yemen'e kadar tüm coğrafyaların acısını hisseden bir adalet ve dayanışma bilinci öne çıkarılmalıdır. Ümmet vurgusu her zeminde ve fırsatta ortaya konulmalıdır.

İslamcılık bir siyasi talep değil; varoluşsal bir duruş, adaletli bir toplum hayali ve vahye dayalı bir hayat arayışıdır. Bugün yaşadığı sorunlar, onun misyonunu yitirmesinden değil; temsil konumunda olan kişi ve kurumların sapmalarından kaynaklanmaktadır. İslamcılık köklerine sahip çıkarak, kendi iç dinamikleri ile çağa ve insana tekliflerini sunmalıdır.

 

Kaynak: kitap haber



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER