İşin aslı: İlk Halife’nin kararlaştırılması

Sinan Eskicioğlu'nun yazısı;

İşin aslı: İlk Halife’nin kararlaştırılması

 

 -

 

Halife seçimi

Geçen hafta macera başlıyor demiştim ya.

 

Evet, macera başlıyor.
Bu macera, yaşanan olayların üzerini örtüp kapatmadan irdelemek ve anlamak isteyenler için.

Yoksa zaten kaynaklarda mümkün olduğunca ‘abartılı güzel’ şekilde ele alınmış. Müslümanların Hz. Peygamber’den sonraki dönemini, kendilerini kandırarak, en iyi zamanlardı şeklinde görmeye çalışanlar bu tür yazıları sürekli okuya dursunlar; biz olaylara vakıf olmaya çalışalım. 

Hz. Peygamber’in vefatı bütün Müslümanları derin bir kedere gark etmişti. Özellikle de Hz.Ali’yi ve kızı Fatıma’yı. Hz. Ali ve Fatıma acılarını yaşıyorlardı. Doğal olarak da cenaze işleriyle uğraşıyorlardı ve ‘ACI’larını yaşamak istiyorlardı ve yaşıyorlardı.

Şehrin başka mahallelerinde başka işler dönüyordu.

Birileri Hz. Peygamber’in vefatı sonrası dönemi düşünmeye başlamıştı bile.

  1. Hz. Peygamber’den sonraki dönemi düşünenler, onun yerine kimin geçeceğine karar vermek istiyorlardı.

Bunu da şu şekilde sunuyorlardı: ‘Müslümanların geleceğini düşünen, bunu dert edinen kutsal kişiler…..’

Böyle gösterilmeye çalışılsa da, işin aslı böyle değil tabi ki.

İşin aslı şu: Kabileler halinde yaşayan Arap toplumu, İslam’la birlikte ‘devlet’ olmayı, sistem kurmayı öğrenmişlerdi. Kurumsallaşma ve savaşlarla oluşan rant büyüktü ve bu rantı idare edecek olan kişi ya da aile gücüne güç katacaktı. Hani bizde bir söz vardır ya, ‘Bal tutan parmağını yalar’, Müslümanların başına halife olacak kişi ve ailesi de balı tutma gibi ağır bir yükü üzerine alacaktı ama aynı zamanda da bal da yalayacaktı.

  • Hz. Peygamber hem bir peygamber ve hem de Müslümanların başkanıydı. O’nun vefatından sonra Arap Müslümanlar tekrar kabile düzenine geçebilirler, ya da Müslüman toplumu dağılabilirdi. Bu dağılmanın önüne geçmek için acilen bir halife seçilmeliydi.

Bakın!.

Müslümanların geleceğini dert edinen düşünce tekrar karşımıza çıkıyor. Ne kadar da ulvi bir görev!.

Müslümanlara sunulanların hepsinde İslamilik ve kutsallık var, öyle değil mi?

Kitaplara bu şekilde geçmesinin sebebi şu: Eserler daha sonra yazılmışlardı ve gücü elinde bulunduranlar kitapların öyle yazılmalarını istiyorlardı.

Aksi bir durumda ne olurdu?

Eziyet, işkence ve ölüm.

Tıpkı Hz. Hasan’la Hüseyin’e yapıldığı gibi….

İşin aslı tabi ki böyle değildi.

Hz. Peygamber’den sonra yönetimi eline geçirmek isteyen gruplar, aileler şunu biliyorlardı: ‘Kim elini çabuk tutarsa, kazanacaktı’. Bu yüzden de Medineli Ensar Beni Sakife isimli yerde toplanmışlardı. Burayı gölgelik olarak nitelendirirler, sizler de Anadolu’da gördüğünüz büyük bir kavak ağacının altında kurulmuş olan bir köy kahvesi gibi düşünün. İşte burada toplanan Medineli Müslümanlar, halifenin kendilerinden olmasını istiyorlardı. Bunun duyulması üzerine Mekkeli Müslümanlar hemen oraya koştular.

Neden mi?

Az önce ifade ettiğim konu: ‘Gücün ve iktidarın önemi’.

Müslümanlar arasındaki İLK ayrılık aslında böyle başlamıştır.

Halife, Mekke’den mi olacak, Medine’den mi?

Peki neler oldu?

İki başkan olsun dendi. Birisi Mekkeli, diğeri Medineli.

Ama buna karşı çıkıldı.

‘İki başlılık Müslümanları böler’ düşüncesi baskın çıktı.

Sanki Müslümanlar bölünmedi de…

Ebu Bekir, Ömer b. Hattab ve Ebu Übeyde b. Cerrah’ı teklif etti.

Dikkat buyurun, ikisi de Mekkeli!…

Fakat sahabiler onun (Ebu Bekir) halife olmasını uygun gördüler ve Mescid-i Nebevi’de kendisine biat ettiler. (TDV İslam Ans.)

Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde’yi biat edilecek kişiler olarak gösterince ikisi de gururlandılar. Hatta bir hayli gururlanmışlardı. Belki de bu gurur Ömer’e yetmiş olacak ki, hemen kendine geldi ve Ebu Bekir’in elini tutarak ona beyat (biat) etti. Siz bunu biraz bizim kurban pazarlarındaki pazarlığa benzetebilirsiniz, yani elini tutup sana biat ediyorum demek, oy vermek gibi bir durumdu.

Ömer, bu arada ayrıca şu sözleri de kullanımıştı: ‘Sen, Hz. Peygamber’in emriyle Müslümanlara namaz kıldırdın’.

Bu, Hz. Muhammed’in hayattayken Ebu Bekir’i işaret etmesi olarak algılandı. Belki bunu sadece Ömer algıladı ve orada bulunanlara algılattırdı. Şunu da diyebiliriz o zaman, başkan seçimlerinde algı oyunları yeni değil…

Ömer b. Hattab’ın bu davranışından sonra diğerleri de Ebu Bekir’e biat ettiler.

Beni Sakife’de birkaç Medineli ve Mekkeli Müslüman Ebu Bekir’in halifeliğini onayladılar.
Peki sonra ne oldu?

Sonrasında da ertesi gün Mescid-i Nebi’de hutbe okundu ve onun halifeliği halka duyuruldu.

Dikkat buyurunuz: ‘Halka duyuruldu’

Bu ibare kitaplarda şöyle geçer: ‘Ebu Bekir’in halifeliği halka duyuruldu, hutbe okundu ve halk bütün olarak ona beyat ettiler.

İşin aslı: Bir grup halifeyi seçti ve sonrasında halkın huzuruna çıkıldı ve ‘halife Ebu Bekir’dir’ dendi ve Müslümanlar da kabullendiler.

Yani buradan ‘İslam’da seçim var ve halifeler seçimle gelmiştir’ gibi bir sonuç çıkmaz.

Tartışılır.

Evet, tartışılır.

Ben de zaten tartışılsın diye yazılmayanları aktarıyorum.

Dediğim gibi macera başladı, hayırlısı bakalım.

Sevgi ve Bilgiyle kalın