İran´ın Kafkaslarda nüfuz arayışı

İran, Kafkas ülkeleri üzerindeki etkisini artırmak, bölgedeki güç dengesini kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarını maksimize edecek şekilde yeniden dizayn etmek için bölgede daimi ve yakın ilişkiler kurma mücadelesini diri tutmakta.

İran´ın Kafkaslarda nüfuz arayışı

Hüseyin Pamuk

?Halkımız çok iyi biliyor ki, İran´ın kuzey bölgeleri ve Kafkaslar 205 yıl önce sadakatsiz Kaçar Hanedanı döneminde İran´dan koparıldı. Hatta 47 yıl önce, İslam Devrimi gerçekleşmeden yedi yıl evvel, Pehlevi rejimi döneminde coğrafya kitaplarında İran´ın 14. vilayeti olarak nitelendirilen önemli bir güney parçamız (Bahreyn) bizden koparıldı...? Bu sözler, 11 Şubat´ta İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından İran İslam Devrimi´nin 40. yıldönümü kutlamaları kapsamında toplanan kalabalığa seslenirken kullanıldı. Kullanılan ifadeler coşku verici bulunabilir ancak İran´ın günümüzde Kafkas devletlerine yönelik izlediği dış politika ve hak iddialarına ilişkin önemli mesajlar vermektedir.

Avrupa kıtasına enerji ihraç etmek için Türkiye´ye alternatif güzergahlar bulma konusunda Gürcistan´ı Karadeniz üzerinden Avrupa´ya açılan bir kapı olarak gören İran´ın, bu muhtemel enerji arz rotasını hayata geçirebilmek için, Gürcistan-İran arasındaki karasal bağlantı olan Azerbaycan´ı kendi ekseninde tutması gerekiyor.

2011´de Orta Doğu´daki otoriter rejim karşıtı gösterilerin, bölgedeki mevcut devlet yapılarını zayıflatmasıyla beraber Irak, Suriye ve Lübnan üzerinde etkisini artırma çabalarına girişen İran, Şii hilali olarak bilinen, Şii nüfusun çoğunlukta yaşadığı bölgelerde kurmaya çalıştığı hakimiyet fikrinin kuzey ayağını hayata geçirmek ve bölgedeki müttefiklerini yönetimde tutmak adına, Suriye iç savaşında Sünni radikal gruplara karşı aktif bir mücadele içine girdi.

Ulusal güvenliğine tehdit olarak algıladığı unsurlarla kendi sınırlarının ötesinde bir coğrafyada mücadele eksenli bir strateji geliştiren İran, Orta Doğu´da ulusal varlığının bekasıyla eşit tutuğu Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen´deki çıkarlarını korumak için ekonomik, siyasi ve askeri tüm unsurlara başvurmaktan çekinmedi. Öte yandan, ?tarihi bağ?, ?ortak geçmiş? vurgusuyla Kafkaslara ilişkin dış politikasında ise kamu diplomasisine dayanan yumuşak güç stratejilerine ağırlık verdi.

Kafkasların önemi

İran, Kafkas ülkeleri üzerindeki etkisini artırmak, bölgedeki güç dengesini kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarını maksimize edecek şekilde yeniden dizayn etmek için bölgeyle sürekli ve yakın ilişkiler kurma mücadelesini diri tutmakta. Kendisini Sovyetler Birliği´nin vârisi olarak gören Rusya´nın Kafkasya üzerinde hak iddia etmesi, ABD´nin Hazar havzasındaki zengin enerji yataklarına erişim sağlayarak buralardaki İran ve Rusya etkisini kırma çabası ve nihayetinde Türkiye´nin jeostratejik konumunun avantajlarından yararlanarak bir enerji koridoru haline gelmek talebiyle Kafkas devletleriyle yeni enerji hatları projelerini hayata geçirme mücadelesi, bölgedeki siyasi atmosferi ciddi bir rekabet ortamına dönüştürmüş durumda.

ABD´nin 2003´teki Irak işgaliyle birlikte Orta Doğu´daki enerji havzalarına erişiminin kolaylaşması nedeniyle uluslararası sistemde ikinci plana düşen Kafkaslar, enerji ihtiyaçlarının artması ve yukarı yönlü seyreden fiyatların yeni enerji yataklarına duyulan ihtiyacı artırmasıyla birlikte, bölgesel ve uluslararası birçok aktörün rekabete girdiği bir alan haline geldi. Özellikle de ambargolar sonrası petrol satışı düşen Tahran, enerji arz güvenliğini garanti altına almak ve bölgedeki enerji rezervleri üzerindeki etkisini artırmak için Kafkaslara yönelik politikalarında ve bölgeye ilgi duyan diğer aktörlerle rekabetinde daha dikkatli olmaya başladı.

Bu bağlamda, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi Kafkas devletiyle farklı düzlemlerde ve düzeylerde ilişkiler geliştiren İran´ın temel hedefleri üç ana başlık altında toplanabilir.

Birincisi ve en önemlisi, İran devriminden sonra ABD ve Batılı devletler tarafından tecrit edilmesi ve çevrelenmesi politikalarına karşı Kafkas ülkelerini kendi ekseninde tutmaktır.

İkincisi, Avrupa Kıtası´na enerji ihraç etmek için maliyeti en düşük ve güvenli güzergah olan Türkiye koridoruna alternatif bir enerji taşıma potansiyeline sahip Gürcistan´ın stratejik konumundan yararlanmak istemesidir. Çünkü İran yönetimi, Suriye iç savaşında olduğu gibi birçok konuda mutabık olmadığı Türkiye ile olası bir anlaşmazlık durumunda, enerji arz güvenliğini garanti altına alma çabası gütmektedir.

Son olarak, İran, başta Rusya olmak üzere, bölgedeki toplumlarla kültürel, dini ve etnik bağları olan Türkiye gibi devletlerin Kafkasya ülkeleri üzerinde nüfuz kurmak suretiyle kendisine bir tehdit oluşturma potansiyelini ortadan kaldırmak istemekte. İran´ın, Kafkas coğrafyasında tarihsel, kültürel ve dini bağlar paylaştığı toplumlarla ortak hafızayı yeniden canlandırmak istemesini bir dış politika stratejisi olarak ele almak gerekir.

Neden Azerbaycan?

İran´ın Kafkasya stratejilerinin odak noktasında Azerbaycan ile geliştirdiği ilişkiler yer alıyor. Uluslararası ilişkiler disiplininde ?realist? ekolün önemli temsilcilerinden biri olarak bilinen ABD´li stratejist Zbigniew Brzezinski´nin belirttiği gibi Kafkas coğrafyasının kalbi ve Hazar havzasına açılan stratejik kapı olan Azerbaycan, siyasi istikrar ve enerji arz güvenliği konularındaki bağımsızlığını elinde tutarsa, Rusya ve İran´ın bölgedeki etkisini sınırlandırabilir.

Ancak, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sınır anlaşmazlığının çatışmaya sebep olma potansiyeli, bölgeyi siyasi bir istikrarsızlığa itiyor ve aynı zamanda bu soruna farklı çözümler sunmaya çalışan yabancı aktörler için de bölgeyi bir mücadele alanına dönüştürüyor. Bu açıdan bakıldığında, İran´ın Kafkaslara yönelik dış politikasında Azerbaycan´ı öncelemesinin temel nedeni kendini belli ediyor.

İran, Azerbaycan´ı kendi eksenine çekmek için uluslararası ilişkiler disiplininde yumuşak güç unsurları olarak belirtilen kültürel, tarihi, dini ve ekonomik enstrümanları bir arada kullanıyor. Devletlerin uluslararası ilişkilerinde hedeflediklerine ulaşmak için, tek kutuplu bir uluslararası sistemde tecrübe edilenden farklı olarak, sert güç unsurlarından uzaklaşarak yumuşak güç enstrümanlarını öncelediği 20. yüzyılın son çeyreğinden günümüze gelen süre içerisinde kültür, eğitim ve din kavramlarının uluslararası ilişkilerde önem kazandığı açıktır. Bu minvalde İran´ın da dış politikasında Azerbaycan üzerindeki nüfuzunu artırmak, iç işlerindeki dengeleri etkilemek ve dış ilişkilerini de İran´ın çıkarları lehine dönüştürmek amacıyla başvurduğu en önemli enstrümanlar kültür, din ve eğitimdir. Böylece Orta Doğu´da, özellikle Irak, Suriye ve Yemen´de, nüfuzunu artırmak için başvurmaktan çekinmediği görece sert güç unsurlar bazlı -askeri operasyonlar, baskıcı diplomasi ve ekonomik yaptırımlar- stratejilerinin yerini Kafkasya´da yumuşak güç araçları almıştır.

İran´da şu anda Azerbaycan´da yaşayan nüfusun iki katından daha fazla Azerbaycan Türkü yaşamaktadır. Bu nedenle, İranlı Azeri nüfus üzerinden Azerbaycan ile sahip olduğu kültürel, etnik ve dini bağları, Kafkaslara yönelik dış politikasında hassas bir şekilde kullanmaktadır.

İran´ın Azerbaycan´daki Şiilik propagandası

İran, 1990´ların başından itibaren günümüze de uzanacak şekilde, Azerbaycan´daki Şii gruplara eğitim bursları ve sosyal proje finansmanları sağlayarak, ayrıca dini personel ve öğrenci değişim programlarıyla, siyasi ve ekonomik desteğini artırmıştır. İran, kendi ideolojisini bu bölgede yaygınlaştırarak, dini açından lider ülke olmayı hedeflemekte. İran Kültür ve İslam Rehberliği Bakanlığı tarafından finanse edilen ve yönlendirilen Azerbaycan´daki İslami ve Kültürel İlişkiler Örgütü, Şii Azeri toplumunun Sovyetler Birliği döneminde törpülenen dini duygularını yeniden canlandırmak ve İran´ın bu Şii gruplar üzerindeki nüfuzunu pekiştirmek için aktif bir rol oynuyor. Bu organizasyon, Azerbaycan´da İranlı kurumlarla beraber İran´ın film, müzik, edebiyat, din felsefesi ve Şii ideolojisini önceleyen kültür ve dil aktiviteleri düzenleyerek, Şii gruplar arasında ileri seviyede bir iş birliği ortamı oluşturuyor ve böylece İran´ın etkisini de pekiştiriyor.

Sovyetler Birliği´nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ve seküler bir devlet sistemini benimseyen Azerbaycan, her ne kadar dini faktörün propagandasına karşı önleyici politikalar geliştirmiş olsa da, son yıllarda Şiiler için ?kutsal topraklar? sayılan Kerbela ve Necef´e giden Azerbaycanlıların sayısındaki artışa bakıldığında, İran´ın Kafkasya´daki Şii gruplara yönelik yürüttüğü, Şii ideolojiyi Azeri toplumu hafızasında tekrardan canlandırma politikasında nispeten başarılı olduğu söylenebilir.

Önceleri İran´da yetiştirilen Şii din adamları Azerbaycan´a gönderilip orada misyonerlik hizmeti yaparlardı. Ancak Azerbaycan hükümetinin, İran´ın kendi iç işleri üzerindeki etkisini asgariye indirmek için yabancı bir ülkede dini eğitim almış veyahut yabancı uyruklu din adamlarının Azerbaycan´da dini faaliyet yürütmelerini yasaklayan kanunu çıkarmasının ardından, İran, 2000´ler boyunca İranlı mollaların etkin bir eğitim verdiği ve Tahran yönetimi tarafından finanse edilen yaklaşık 200 medresede yetiştirdiği Şii mollalar vasıtasıyla kendi ideolojisini Azerbaycan toplumunda yaymaya devam etti. Bu durum, İran´ın Azerbaycan´da nasıl güçlü bir pozisyon kazandığını göstermektedir. 2017 yılı verilerine göre, İran toprakları üzerinden Şii mezhebin kutsal toprakları olarak bilinen Kerbela´ya giden Azeri ziyaretçilerin sayısında diğer yıllara kıyasla yüzde 33´lük bir artış olması, Şii ideolojinin Azeri toplumunda tekrar hızlı bir canlanma sürecine girdiğini gösteriyor.

Azerbaycan´a ekonomik markaj

Azerbaycan´ı kendi nüfuz alanına çekmeye çalışan İran, bu ülkeye uyguladığı kültürel ve dini politikaların yanı sıra, bu ülke ile geliştirdiği ekonomik ilişkilerle de bu coğrafyada etkin bir aktör olma yolunda önemli mesafe kat etmiştir. Rusya, İran ve Hindistan, aralarındaki ticareti 2018´de önceki yıllara oranla yüzde 68 yükselten, maliyet ve zaman konusunda büyük bir ticari kazanç sağlayan Kuzey-Güney Taşıma Koridoru´ndan yapılan ticareti canlandırmak için karşılıklı olarak yüzde 50 oranında gümrük vergisi indirimi anlaşması imzalamışlardır. Bu sayede İran söz konusu ticaret hattının Azerbaycan ekonomisindeki yerini güçlendirmek amacıyla ilaç geliştirme fabrikaları, araba üretim sanayii ve hidro enerji geliştirme teknolojisi gibi farklı sektörlerde 700´ü aşkın şirket vasıtasıyla 3.1 milyar dolara ulaşan ve gittikçe artan yatırımlar gerçekleştirmiştir.

İranlı Khodro ve Azerbaycanlı Azeurocar´ın ortaklığında, 2025´e kadar bitirilmesi planlanan ve 25 milyon dolarlık yatırımla, üretilmesi hedeflenen yıllık 10 bin aracın pazarlanması konusunda varılan iş birliği, İran´la Azerbaycan arasındaki ekonomik ilişkilerin daha kompleks ve vazgeçilmez bir hal alacağını gösteriyor.

Buna ek olarak, İran´ın Azerbaycan büyükelçisi Cevad Cihangirzade tarafından yapılan açıklamada, iki ülke arasında telekomünikasyon, siber güvenlik, uzay endüstrisi, mobil iletişim ve internet hizmetleriyle ilgili projeler konusunda ciddi bir iş birliği yapılacağı ifade edildi. İranlı iş insanlarının Rusya ve bölgedeki diğer devletlerde faaliyet gösteren şirketlerle ekonomik ilişkiler geliştirmeye çalışmasına bakarak, İran´ın Azerbaycan ekonomisi üzerinden Rusya ve eski Sovyetler Birliği ülkelerini bir pazar olarak tasavvur ettiği yorumu yapılabilir.

Kafkaslarda artan İran etkisinin muhtemel sonuçları

Avrupa kıtasına enerji ihraç etmek için Türkiye´ye alternatif güzergahlar bulma konusunda Gürcistan´ı Karadeniz üzerinden Avrupa´ya açılan bir kapı olarak gören İran´ın, bu muhtemel enerji arz rotasını hayata geçirebilmek için, Gürcistan-İran arasındaki karasal bağlantı olan Azerbaycan´ı kendi ekseninde tutması gerekiyor. Tüm Kafkasya coğrafyasının kaderini belirleyebilecek bir stratejik konumu olan Azerbaycan´ın İran eksenine kayması, bu bölgede etkin bir rol oynamak isteyen Türkiye ve Rusya´nın nüfuzunu ortadan kaldıracaktır.

Arap Baharı sonucunda birer çatışma alanı haline gelen Orta Doğu ülkeleri üzerindeki kazanımlarını kaybetmek istemeyen Rusya´nın ve çatışma bölgesine yakınlığından dolayı tüm olumsuz sonuçlardan etkilenen Türkiye´nin Kafkasya´ya yönelik politikaları süreklilik gösteremediği için, İran Kafkaslarla olan tüm kanallarını kullanarak bölgeyi kendisine muhtaç bırakmak istiyor. İran´ın fonladığı ideoloji temelli kültürel ve dini faaliyetler, Azeri toplumunda hızlı bir dönüşüme neden oluyor. Ayrıca tüm bu sürecin dış bir aktör olan İran tarafından yönlendirilmesi, seküler bir sisteme sahip Azerbaycan´da Şiiliğin hızla yükselmesine sebep olurken ülkeyi de İran eksenine çekiyor.

İran, yumuşak güç unsurlarıyla sürdürmeye çalıştığı Azerbaycan´daki toplumsal mühendisliği, ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesiyle başarılı bir şekilde devam ettirmeyi kurguluyor. İranlı şirketlerin, Kuzey-Güney Ticaret Koridorundaki ticareti canlandırmasının ve Azerbaycan ekonomisini bu koridor üzerinden yüksek bir ticaret hacmine ulaştırmasının yanı sıra Azerbaycan´da ciddi yatırımlara imza atmasıyla birlikte istihdamın artması, Tahran´a Bakü ekonomisine doğrudan nüfuz etme kabiliyeti kazandırmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında, İran´ın kültürel ve Şiilik temelli stratejilerle Azerbaycan toplumunu dönüştürmesi ve Şiilik vurgusunu etnik duyguların ötesinde bir aşamaya taşıması, hem kendi sınırlarındaki Azerbaycan Türkü´nün kendi bekası için bir tehdit olmayacağı hem de Türkiye´nin Azerbaycan ve Kafkasya coğrafyasındaki etkisini boşa çıkarmış olacağı anlamına gelir.

Son yıllarda İran´ın Kafkasya politikası, Ortadoğu´daki iç savaşlara kilitlenen Türkiye ve Rusya´nın kendi dış politikalarında Kafkasya´yı ikincil plana koymasıyla başarılı bir ilerleme kaydetmektedir. Bu nedenle, İran´ın stratejik bir konumu ve zengin enerji kaynakları olan Kafkasya üzerinde hak iddia eden söylemleri güçlenmeye başlamış ve Azerbaycan´a toplumsal mühendislik projelerini dayatabilme kabiliyeti artmıştır.

Azerbaycan toplumunda İran Şii ideolojisine yer açmak için, İranlı kurumların Azerbaycan´da önemli roller üstlenmesi ve beraberinde İran´ın bölgede inşa ettiği çok boyutlu ekonomik işbirliği, İran´ı önümüzdeki dönemde Kafkaslarda en önemli aktör haline getirecektir.