Tarih: 16.12.2020 01:14

‘İran istihbarat hücresine operasyon’un perde arkası…

Facebook Twitter Linked-in

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Azerbaycan lideri Aliyev ile birlikte katıldığı törende okuduğu şiir yüzünden gerilen ve ardından, iki tarafın da karşılıklı yumuşama mesajları sayesinde parladığı hızla sönen krizden sonra dikkatler, dün (14 Aralık) medyaya yansıyan yeni bir haberle tekrar Türkiye – İran ilişkilerine çevrildi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, beş gün önce katıldığı Bakü’deki Karabağ Zaferi töreninde, aslı anonim olan ama kamuoyunda Bahtiyar Vahapzade’ye ait olarak bilinen “Topraktan pay olmaz” şiirini okumuş, İran medyası Erdoğan’a büyük tepki göstermişti.

https://tr.euronews.com/2020/12/12/erdogan-n-okudugu-siir-sonras-ankara-tahran-hatt-nda-gerginlik

Tepkilere İran’ın resmi kaynaklarının da katılmasıyla, ikili ilişkiler kısa bir süre için gerilmiş, karşılıklı sert mesajlar yayımlanmıştı.

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Bazı İranlı siyasetçilerin Cumhurbaşkanımız hakkında kullandığı çirkin dili kınıyoruz. Bu İranlı siyasetçiler İran’ı her zaman dost ve kardeş ülke olarak gören Cumhurbaşkanımızla, İran’ın düşmanlarını birbirine karıştıracak kadar pusulalarını kaybetmişler” demişti.
 

Ancak 10 Aralık’ta başlayan kriz, karşılıklı yumuşama mesajlarıyla iki gün sonra yatıştı. 12 Aralık’ta akşam saatlerinde, İran’ın Ankara Başkonsolosluğundan “Kardeşlik” tag’iyle şu tweet atıldı:

“Türkiye Dışişleri Bakanı @MevlutCavusoglu ile İran Dışişleri Bakanı @JZarif arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde, son zamanlarda yaşanan yanlış anlaşılma giderildi ve taraflar, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve genişletilmesinin önemini vurguladı.”

Ne var ki, fırtınanın dinmesinin üzerinden henüz kırk sekiz saat geçmeden, Emniyet’in ve MİT’in İran istihbaratına bağlı bir hücreye yaptığı söylenen ortak operasyon ilişkileri yeniden gerdi. Operasyon haberlerinde tanıdık bir isim özellikle dikkat çekiyordu: Uyuşturucu kaçakçısı olarak bilinen ve çok sayıda cinayet anlatısının da odağında yer alan Naci Şerifi Zindaşti.

TRT Haber olayı “MİT’ten İranlı ajan operasyonu; Zindaşti’nin 9 adamı tutuklandı” başlığıyla verdi.

https://www.trthaber.com/haber/gundem/mitten-zindasti-operasyonu-11-adami-nokta-operasyonla-yakalandi-538227.html

Olay, 14 yıldır İsveç’te sürgün hayatı yaşayan İranlı muhalif Habib Chaab’ın kaçırılışıyla ilgiliydi. İddialara göre, başlarında Zindaşti’nin yeğeni Bahtiyar F.’nin bulunduğu ekip, Chaab’ı İstanbul’da bir minibüs içine çektikten sonra ilaçla bayıltmış, önce Van’ın Başkale ilçesine götürmüş, oradan da İran’a kaçırmıştı.

Peki, Chaab Türkiye’de ne arıyordu? İsveç’ten Türkiye’ye ve İstanbul’a neden ve nasıl gelmişti?

Chaab İsveç’ten Türkiye’ye kendi rızasıyla (fakat İranlı ajanlar tarafından “çekilmesiyle”) gelmişti. Bu da, Zindaşti’nin hazırladığı bir plan sayesinde mümkün olmuştu.

Chaab, 9 Ekim 2020’de İstanbul’a eski eşinin davetiyle ve onunla buluşmak üzere gelmişti. İranlı muhalif, eski eşinden 100 bin Euro civarında bir para almayı umuyordu; kendisine öyle söylenmişti.

Chaab, İstanbul’a indikten kısa bir süre sonra buluşmanın ayarlandığı Beylikdüzü’ndeki bir benzin istasyonuna gelmiş ve burada içinde eski eşinin bulunduğunu düşündüğü bir minibüse girdikten sonra bayıltılmıştı.

Habere göre polis, başka kayıtlarla birlikte, zanlıların olayda kullandıkları plastik kelepçeleri satın alma görüntülerini de elinde bulunduruyordu. Operasyon, merkez İstanbul olmak üzere dört farklı ilde yürütülmüştü. Sanıklardan beşi İstanbul’da, beşi Van’da, biri ise Ankara’da gözaltına alınmıştı.

Aynı olayı haberleştiren Hürriyet, sanıklardan dokuzunun tutuklandığını, ikisinin ise adli kontrolle serbest bırakıldığını yazdı.

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-mitten-zindasti-operasyonu-11-kisi-yakalandi-41687996

Ruhullah Zam’in öyküsü gibi…

Henüz akıbeti ile ilgili bir bilgiye ulaşılamamış Chaab’ın öyküsü, geçtiğimiz cumartesi (12 Aralık) idam edilen muhalif gazeteci Ruhullah Zam’i ve onun kaçırılış öyküsünü akıllara getirdi.

İdam cezası görülmemiş bir hızla, cezanın onanmasından sadece üç gün sonra infaz edilen 42 yaşındaki Ruhullah Zam da önce yaşadığı Paris’ten Irak’a “çekilmiş,” yani kendi rızasıyla Irak’a gitmiş, oradan da İranlı istihbaratçılar tarafından İran’a götürülmüştü. Onun öyküsünde de “güvenilir” bir kadın ve elde edilmesi umulan paralar vardı. Detaylar için bkz Serbestiyet’te,

Nurullah Zam’in sonu  düşünüldüğünde, Habib Chaab için de geleceğin pek parlak olmadığı sonucuna varılabilir.

Chaab, İran’daki Arap azınlığın bağımsızlığı için mücadele veren ve El-Ahvaziye olarak da bilinen Ahvaz’ın Kurtuluşu İçin Mücadele Hareketi’nin (Struggle Movement for the Liberation of Ahvaz), ASMLA’nın liderlerinden biriydi ve hareketin İsveç kolunu yönetiyordu.

El-Ahvaziye adı dünya kamuoyunda en çok, 2018 yılının Eylül ayında İran’ın Ahvaz kentinde düzenlenen bir silahlı saldırı ile yankılandı. İran-Irak savaşının yıldönümü dolayısıyla yapılan rutin bir askeri geçit töreninde, tören alayındaki askerlerin ve locada töreni izlemekte olanların üzerine otomatik silahlarla ateş açıldı. Dört kişi tarafından düzenlenen saldırıda 29 kişi hayatını kaybetti, 60 kişi de yaralandı. Saldırıyı önce, yapmadığı eylemleri de sahiplenmeyi taktik olarak benimsemiş IŞİD üstlense de, gerçek kısa bir süre içinde ortaya çıktı. İran, ASMLA’nın Suudi Arabistan tarafından desteklendiği iddiasında. https://www.dw.com/tr/iranda-askeri-ge%C3%A7it-t%C3%B6renine-sald%C4%B1r%C4%B1/a-45599021

Zindaşti kimdir?

Türkiye medyasına 14 Aralık 2020’de düşen “İran istihbarat hücresine operasyon” haberine dönmeden önce, Zindaşti’nin kim olduğuna kısaca bakmak gerekir.

Kamuoyu Zindaşti ismiyle, uyuşturucu ticaretinden tutuklanmasından hemen sonra, FETÖ sanıklarından eski savcı Zekeriya Öz’ün Ergenekon soruşturmalarındaki gizli tanığı olduğu haberleriyle tanıştı.

Zekeriya Öz tarafından serbest bırakılan Zindaşti, yine bir uyuşturucu ticareti hesaplaşması sonucu öldürülen kızının katillerinin peşine düşerek İstanbul, Dubai ve başka birçok ülkede işlenen intikam cinayetlerini azmettirdiği iddialarıyla da tanınıyor.

Uyuşturucu ticaretinden ve bu cinayetlerden dolayı 2018 yılında tekrar tutuklanan Zindaşti, altı ay tutuklu kaldıktan sonra 19 Ekim 2018’de avukatının “tutukluluk incelemesi” gerekçesiyle yaptığı başvuru sonucu serbest bırakıldı.

Serbest bırakılması şaşkınlıkla karşılanan Zindaşti’nin tahliye edilmesinin ardından infaz savcısı tekrar tutuklanmasını istediyse de, aradan geçen üç saatlik sürede Zindaşti ve üç adamı çoktan kayıplara karışmıştı.

Olayın ardından HSK soruşturma başlattı. Zindaşti’nin serbest bırakılması kararını veren hâkim ve savcılar, tutanaklara geçen ifadelerinde, AK Parti milletvekili Burhan Kuzu’nun Zindaşti için kendilerine baskı yaptığını iddia etti.

“Baronlar Savaşı” kitabında Zindaşti skandalının perde arkasını anlatan gazeteci yazar Timur Soykan, Zindaşti’nin serbest bırakılması olayında, (Pelikan örgütlenmesiyle ilişkilendirilen) yargıdaki İstanbul Grubu’nun rolü olduğu iddialarına dikkat çekiyor.

https://www.birgun.net/haber/devlet-siyaset-mafya-ucgeninde-zindasti-skandali-turkiye-bugun-90-lardan-daha-kirli-323800

Zindaşti, bu şaibeli serbest bırakılmanın ardından, üç ay önce İran’da yeniden ortaya çıktı ve Twitter’dan, annesinin cenaze törenine silahlı korumalarıyla katıldığını gösteren fotoğrafları paylaştı.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/uyusturucu-baronu-zindasti-iranda-ortaya-cikti-1765648

Bu aşamada Habib Chaab’ın kaçırılması olayına tekrar dönebiliriz ve haberi “son dakika” ibaresiyle yayımlayan medya kuruluşlarının çoğunda yer almayan, ama Hürriyet’inkinde satır arasına sıkışmış bir detaya odaklanabiliriz.

Buna göre, 14 Aralık 2020’de sabah saatlerinde medyada yankılanan MİT-Emniyet operasyonu yeni değildi. Operasyon aslında 27 Kasım 2020 tarihinde gerçekleştirilmişti.

Aynı bilgiye Euronews’un haberinde de rastlanıyor. (Ayrıca İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı’nın (MOIS) resmi sitesinde 12 Kasım’da yayımlanan bir girdide, Habib Chaab’ın istihbarat birimlerince yakalandığı bilgisi, elleri ve gözleri bağlı fotoğrafıyla birlikte yer alıyor.)

Bu bilgiler, bir soruyu kaçınılmaz kılıyor: 27 Kasım’da yapılan bir operasyon Türkiye medyasında neden 14 Aralık’ta ve “son dakika” ibaresiyle, üstelik İran-Türkiye ilişkilerinde bir kriz henüz atlatılmışken yer aldı? Haberin Türkiye’deki medya kuruluşlarından önce The Washington Post gazetesinde yayımlanmış olması, bu sorunun cevabında işe yarayabilir.

Türkiye’deki benzerlerinin aksine, WP’de haber bir gün önce, yani 13 Aralık’ta yayımladı.  https://www.washingtonpost.com/world/middle_east/iran-intelligence-turkey-kidnap-plot/2020/12/12/818e0c30-3b2c-11eb-8328-a36a109900c2_story.html

Haberin ayrıntılarında, Chaab’ın Türkiye’ye kimseye haber vermeden uçtuğu söyleniyor ve arkadaşlarından birinin (Fouad el-Kabi’nin) “Hiçbirimiz onun gitmesini kabul etmezdik” dediğine dikkat çekiliyor. Haberde Türkiye, İran istihbarat ajanları için bir “arka bahçe” olarak tanımlanıyor.

Voice of America’da 15 Kasım’da (yani bir ay önce) yayımlanan bir haberde ise, Chaab’ın kaçırılması hakkında şu yorum yapılmıştı: “Uzmanlar, İran istihbarat teşkilatlarının son yıllarda komşu ülkelerde, özellikle de Türkiye’de, meslektaşlarıyla bağlarını güçlendirdiklerini ve faaliyetlerini genişlettiklerini söylüyorlar.”

Aynı haberde, Khoshnood adlı İranlı analistin bir yorumuna da yer verilmişti. Yorumda, Habib Chaab’ın, İran’ın gözaltında tuttuğu iki PKK’lı karşılığında teslim edildiği öne sürülüyordu.
https://www.voanews.com/extremism-watch/iran-arrests-arab-opposition-activist-habib-chaab




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —