İpek Yolu’ndan Afganistan’a / Erdem Beyazıt

hertaraf.com’dan Harun Aykaç, merhum şair, yazar ve siyasetçi Erdem Beyazıt’ın, cihad döneminde Afanistan’a yapmış olduğu yolculuğu oraya yönelik gözlemlerini içeren eserini değerlendiriyor.

İpek Yolu’ndan Afganistan’a / Erdem Beyazıt

“İpek Yolu’dan Afganistan” kitabı 1960’tan sonra uzun yıllar “bir neslin ağabeyi” olarak tanınan ve şiirleri adeta bir slogan olarak dillerden düşmeyen ve ezberlenen 69 yıllık ömrüne çok şeyler sığdıran Erdem Bayazıt tarafından 1980 yılında bir grup arkadaşı ile Afganistan’a yaptıkları gezi ve gözlemler sonucunda kaleme aldığı bir eserdir.

Afganistan; İslâm coğrafyasının uzun yıllardır kanayan bir yarası. Afganlar tarih içinde binlerce yıldır hercû merce uğrayan bir toprağın çocukları. Bu kitap yaklaşık 40 yıl önce Sovyetler Birliği ile savaşmış ve onları zorlu bir mücadeleden sonra dize getiren mücahidlerin hikâyesini anlatan gezi ve roman karışımı bir kitaptır.

Evet bu kitabın kahramanları Ahmet Bayazıt, Şenol Demiröz, Yücel Çakmaklı, Çetin Tunca, Necdet Taşçıoğlu, Halil İbrahim Sarıoğlu ve Erdem Bayazıt’ın kendisi ile o devrin Afgan mücahitleridir.

Bu kitapta dile getirilen seyahat ile amaçlanan birinci olarak İran ve Pakistan’daki Afgan muhacir ve mücahitlerine ulaşarak onların sesini dünya kamuoyuna duyurmak.

İkinci olarak devrimden sonraki İran’ı bütün gerçeği ile görmek…

Üçüncü olarak ise, İstanbul’dan Yeni Delhi’ye kadar kadim İpekyolu’nun tarihi ve turistik yerlerini filme ve yazıya rabtetmektir. Eser okunduğunda bunların aşağı yukarı bir bir gerçekleştirildiği görülecektir.

Ayrıca bu gezi sırasında Hizb-i İslâmî’nin lideri Gulbedin Hikmetyar ile yapılmış röportajı da yine bu eserde görmek ve okumak mümkün.

Kitabın içindeki bazı paragraflardan birkaç örnekle sizleri baş başa bırakarak bu seyahata kısmen de olsa sizleri ortak etmek istiyorum:
“Tahran’da kaldığımız ilk günün akşamı sabık Cumhurbaşkanı Beni Sadr’ın, İmam Hümeyni tarafından “münafıklar” olarak nitelendirilen Marksist Halkın Fedaileri lideri Mesut Recavî ile birlikte kadın kılığına girerek bir Boing 707 ile Fransa’ya kaçtığını öğreniyoruz.” (s:15)

“Tahran caddelerinden kafileler halinde akan halk ise en çok “Civânân-ı Hizbullah pişmergân-ı Ruhullah” diye haykırıyordu. Yani: “Allah hizibinin gençleri Ruhullah’ın (İmam’ın) öncüleridir.” (s:17)

“Tahran ve Tebriz’in aksine İsfahan tarihi eserlerle dolu bir şehir…” (s:19)

“Kirman’dan İran’la Pakistan arasındaki sınır kapısı Mircave’ye kadar yolumuz 676 kilometre. Aradaki en büyük yerleşim merkezi sınıra 82 kilometre mesafedeki Zahidan. Bugün hedefimiz akşama kadar Zahidan’a ulaşmak. Kirman’dan sonra yolumuz çöllerden geçecek.”

“Şehrin girişinde Afganlı muhacirlerin oturduğu evler ve çadırlar var. Kız çocukları su taşıyor. İhtiyarlar duvar diplerinde oturuyor. Eli iş tutanlar şehirden aldıkları yiyeceklerle bir günün sonunda evlerine dönüyorlar.” (s:23)

“Pakistan gümrüğünde muameleler iyice karanlığa çöktüğü halde bitmemişti. Muamelelerle uğraşan İbrahim sayısız form doldurmaktan yorulduğunu söylüyordu…” (s:28)

“Pakistanlı memurlar Türk olduğumuzu öğrenince bizi ağırlamak için ellerinden gelen yardımı esirgemediler.” (s:28)

“Tan yeri ağarırken kalktık. Güneş doğmadan yola koyulduk. Biraz sonra Çetin Tunca’nın kamerası kum tepelerinin arkasında güneşin doğuşunu tespit ediyordu.” (s:29)

“Emperyalizmin sembolü Cola’lar, Pepsi’ler, Fanta’lar … Bundan sonra bütün Pakistan’da en çok göreceğimiz şey her dükkânın önünde yükselen meşrubat şişeleri olacak.” (s:31)

“Rusların Afganistan’a müdahalesinin sebebi Afganistan’daki İslâmî akımdan korkmasıydı. Afganistan’da kurulacak bir İslâmî devletin etkileri diğer bağımsız olmayan Müslüman milletlerde de görüleceği için telaş içindeydiler. İşte Afganistan’a bunun için müdahale ettiler. Biz inanıyoruz ki, Afganistan’da İslâm devleti kurulduğu zaman tüm dünyadaki
bağımsız olmayan Müslüman milletlere iyi bir örnek olacaktır.” (s:129)

“Ruslar, Rusya’dan hep Müslüman olan askerler getirdiler. Mücahitlerle savaştırmak için… Halbuki bu askerlerin birçoğu mücahitlerin safına geçip Rusya’ya karşı savaştılar.” (s:130)

“Bütün dünya milletlerine ve gençlerine, komünizm himayesi altında yatan devletlere ortamın şudur ki komünizmin Afganistan’da yaptığı cinayetleri ve vahşetleri, alçaklıkları görsünler ve bilsinler! Komünizm ve koministler beşeriyetin düşmanıdırlar. İnsana değer vermezler. İnsanların öldürülmesinden acı duymazlar. Onlar Afganistan gibi zayıf ve masum bir millete 150 bin asker gönderdiler. Müslümanları napalm bombalarıyla, helikopterlerle öldürdüler. Zehirli bombalar kullandılar, toplu halde, savunmazsız sivil halkı öldürdüler, onlara tecavüz ettiler. 600 bin kişiden fazla günahsız insanları öldürdüler.” (s:132)

“Hepimiz grup grup sıraya girmiş yere çömelmiştik. Esmer, siyah sakallı, kara gözlü, derin bakışları ile muhatabının içine işleyen, 25 yaşlarında bir mücahit elinde megafonuyla karşımıza geçti, bir “aşr-ı şerif” okudu. Sonra “kafirlerin kahrı, mü’minlerin zaferi” için dua edildi.” (s:158)

“Türkiye’den ayrıldığımıza tam 24 gün olmuştu. Nice çöller aşmış, nice cehennemî sıcak altında geceler geçirmiştik. İşte bu seyahatin hedefi olan Afganistan’ın sınırındaydık, işte mücahitlerle beraberdik, işte Himalayalardan,Hindikuşlaradan, Kûh-i Sefidlerden akıp gelen buz gibi havanın altındaydık.” (s:168)

Satırları ile sizleri en yakında temin edip okuyabileceğiniz bu kitap ile başbaşa bırakırken bu gezide kamera yoluyla kayıt altına alınan bu tespitlerin günün birinde görüntülü bir belgesel olarak karşımıza çıkması dileğiyle.

 

İpek Yolu’ndan Afganistan’a

Erdem Beyazıt

KETEBE Yayınları