İnsanlık bize bakarak İslâm´ı niçin tercih etsin?

Ali Haydar Haksal- 06.04.2018

İnsanlık bize bakarak İslâm´ı niçin tercih etsin?

Bir süredir; yazılarımda ve konuşmalarımda dile getirdiğim bir konu. Bunu durduk yerde mi söylüyoruz? Sorunlar çok yönlü ve var. Sorunun muhatabı öncelikle biziz. Zaten sorunlara bu açıdan bakılmazsa soru ve sorunların bir anlamı olmaz. Kendimizden başlamak en doğrusu. Bulunduğumuz ortam, çevre var olan sorunları görmeye engel midir ya da hiç bir sorun yok diye muhatap olmaktan mı kaçınıyoruz, geçiştiriyoruz?

Uzun süredir var olan, yüksek ses ile dile getirilmekte kaçınılan deizm ya da ateizmin gençler arasında olan yaygınlığı. Kimileri bu gibi olumsuzlukları dile getirmeyin, hem gündem olmasın hem de meşruiyet kazanmasın düşüncesinde. Belki de asıl sorun bu. Yani bir olumsuzluğu dile getirememek. Bunu sadece deizm, ateizm konusu ile sınırlayamayız. Sapkınlıkların yaygınlığı ve hatta adaletsizliklerin haksızlıkların yaygınlığı da bunlara eklenebilir. Sorunlar çığ gibi büyüyor ve giderek artıyor.

Geçen yıl, İstanbul´un en iyi liselerinde birinde katıldığım bir programda okul yöneticileri deizm ve ateizm sorununu gündeme getirmişlerdi. Bu giderek yaygınlaşıyor. Birebir görüştüklerimden de benzer durumlar gündeme geldi. İlahiyat mezunu bir bayanın bu anlamda yakarısına kulak verdim. Doğrusu konu çok farklı bir düzlemde seyrediyor olsa da farklı kesimlerde benzer durumlar alabildiğine yaygın. İster istemez bu benim birincil sorunum. Kendimi yoklamak durumundayım. Ben kişilik olarak nasıl bir karakterim, ilişiklerim, davranışlarım, örnekliğim ne düzeyde.

İslâmî bilinç ve duyarlığı olanlar, muhalefette, söz sahibi değil iken belki durum çok daha farklı idi. İnsanlık arayış içinde. İnsanlığın aradığı temel durum adalet, iyilik ve hakkaniyet. Müslüman olanlar veya bu iddiada olanların bugün görünümleri nasıl? Bu önemli bir sorun. Bizzat duyduğum şu: ?Eğer bunlar Müslüman ise ben değilim!? Dicle İlahiyat Fakültesi´nde başörtülü bir bayan öğrencinin şu sorusu dikkat çekici: ?Türk kardeşlerimiz bize zulmediyorlar.? Bir başkası ise: ?Türk kardeşlerimiz bizi sömürüyorlar, yok sayıyorlar, insan yerine koymuyorlar.? Bunlar sıradan sorular değil. Soru sorudur ve muhatap arıyor. Bu konuyu Konya Milli Eğitim İl Müdürlüğü´nde yapılan bir araştırma sonucunu da ekleyebiliriz. Bir felsefecimizin bizzat öğrencilerindeki gözlemleri de anlamlı. İşimiz bu gibi durumları sıradanlaştırmak ya da kimi belli göndermelerde bulunmak olmamalı.

 

Dün Alanya´dan aziz bir dostum aradı konuştuk. Sorunu bir başka düzlemde ele aldı, kendisi. Din görevlileri, kurumun çıkardığı dergi ve kitapları bırakın bir yana takvim yapraklarını bile okumuyorlar. Lojman edinme, araba yenileme ve gündelik işlerini koşturmanın telaşında. Ve tabii ki asıl sorun, adalet, hakkaniyet ve zulüm. Yaşanan süreçte mazlum olan on binlerden söz ediliyor. Ve tabii ki bunların etkisi çığ gibi büyüyor. Ya da siyasal partileri olan bu ülkede gerek yerel gerek genel iktidar sahipleri kendi partilerinin dışında kimleri istihdam ediyorlar? Bunu salt iktidar olan çevre ile sınırlı tutmuyoruz. Genel iktidarda olmayıp da yerelde kimi illerde iktidar olan farklı siyasal kurumlarda kim nasıl ve ne kadar yer bulabiliyor.

Bir de sorun şu: 28 Şubat´ta bize çok zulmedildi. Şimdi sıra bizde diye onlara zulmetme hakkına sahip miyiz? Uluslararası güçlerin kuklası olan birinin yaptıklarını çok genele yaymak, burada sınır tanımadan birçok mağdurluklara neden olmak sorunu hafifsetebilir mi? Dahası Müslüman görünümlü burjuvanın başını alıp gittiği bu dünyada kim neden İslâm´ı tercih etsin? Ben ne kadar hakkaniyetliyim, ne kadar dert sahibiyim, sorularını kendimize sorabilir miyiz?

Müslüman ailelerin çocukları deizme, ateizme kayıyorsa sorun basit olmasa gerek. Büyük dalganın etkisi kuşatıyor. Siz çocuklarımıza dahi örnek olamıyoruz. Sorun çok yönlü. Yerimizde, başımızı kuma gömerek hiçbir şeyi görmeme duymama sorulara çare değil. Her adım ve davranışımız bizi bağlıyor ve etkiliyor. Önce kendimizden başlamalıyız.