Tarih: 12.02.2023 13:06

İnsana uygun şehirler

Facebook Twitter Linked-in

Betonarme çok katlı binalara ve bu binalardan oluşan dikey şehirleşmeye karşıydı Bilge Mimar Turgut Cansever.

Göğe doğru dikey büyüyen gökdelenlerden oluşan şehirlerin ve şehircilik anlayışının iddia edildiği gibi ekonomik olmadığını, insana madden ve manen çok pahalıya mal olduğunu söylüyordu.

Bu şehircilik anlayışının insanı tabiattan kopardığını ve özgürlüğünü kısıtladığını düşünüyordu.

2023 yılının şubat ayında 10 ilde yaşanan büyük depremle bir kez daha kulaklarımızda çınladı Bilge Mimar’ın söyledikleri.

**

İki akademisyen Doğan Bıçkı ve Merve Kırkan’ın makalesinde “Türkiye’de “Yatay Mimari” Meselesi” Turgut Cansever’in perspektifinden ele alınmış.

Türkiye’de yatay mimari düşüncesinin öncü muhafazakâr ideoloğu olan Turgut

Cansever’in önerisi bir-iki veya nadiren üç katlı, bahçeli, avlulu, ahşap-taş gibi doğal-yerel malzemelerin kullanılabileceği, ihtiyaca göre kolaylıkla eklenti alabilen evler inşa etmekti.

Yapıları şehri yücelten bir “ziynet” olarak gören Cansever, bu çözümü ve düşünce tarzını “ufkî yoğun yerleşme” olarak adlandırıyordu.

Ufkî yerleşmenin aslında bir “yaşam tarzı” ve “dünya görüşü” ile ilişkili olduğunu vurgulayan Cansever’e göre, otuz katlı bir bina yapıp içine bir aileyi yerleştirmek, o aileye nerede oturacağını emretmek, insanın çevreyi idrak etme ve değerlendirme hakkını gasp etmektir.

İnsanları yüksek binalara mahkûm etmek hem insanların toplumsal ilişkilerini koparmakta hem de tabiatla ilişkisini sona erdirmektedir.

Komşular ile ilişkiler, yüksek katlı apartmanlarda teknokratların tayin ettiği son derece yüzeysel, sığ, iptidai ve yalnızca yan yana gelme münasebetinden ibaret bir hâl almaktadır.

Ayrıca Cansever yüksek betonlar arasında yaşamaya mahkûm edilen çocukların tabiatla ilişkilerinin koptuğunu, yaşlıların ise güzellikleri tadarak yaşamlarını tamamlama fırsatını kaybettiklerini ifade etmiştir.

Dolayısıyla ufkî yerleşimin komşuluk ilişkilerini artıracağı, yardımlaşma ve dayanışma ağlarını güçlendireceği, insanları dev betonlar arasında hiçleşmekten kurtaracağı düşünülmüştür.

Cansever, zorunluluktan kaynaklanan bir çözüm olarak bile yüksek katlı bina fikrine sıcak bakmamıştır.

Cansever için insanları üst üstte istiflemek, insanı teknolojiye kurban etmektir.

Şehirlerin “güzel” olmaları ve içerisinde yaşayacak kişilerin görüşlerini de yansıtması gerekmektedir.

Ancak yüksek katlı apartmanların, içinde yaşayanlarca değiştirilmek istense dahi değişebilecek bir tarafı yoktur.

Buralarda yaşayanlar, sadece evlerindeki mobilyaları değiştirebilirler ve bunun farkında bile değillerdir.

**

Cansever’e göre, ufki yoğun şehirler yapılmış olsa, dikey yapılardaki tehlikeli asansörlerin kirli havası solunmayacak; asansörleri çalıştırmak için gereken enerjiden tasarruf edilecek ve insanlar işyerlerine yürüyerek gidebildiği için şehir egzoz dumanlarıyla kirletilmemiş olacağından sağlık harcamaları azalacaktır.

Bu sebeple Cansever için dikey yapılaşma, insanları sağlıklarını korumak adına hastanelere ve spor salonlarına gitmeye zorunlu kılan, hayatın güzelliklerini yaşamak için harcanması gereken zamanı çalan ve hayatı pahalılaştıran bir olgudur.

**

Cansever’in şehir tahayyülünde, binaların alçak veya yüksek olması tek başına bir hedef değildir; Osmanlı mahallesine benzer biçimde, kişilerin ihtiyaçlarını kendi muhiti içerisinde karşılamasını en uygun çözüm olarak görmüştür.,

Cansever’in konut konusuna yaklaşımı birey temelli olmayıp aile temellidir.

Bu nedenle kendisi, bireyselleşmiş-modern bir yaşamı hatırlatan konut terimi yerine kolektif yaşamı ifade eden ev terimini kullanmayı yeğlemiştir.

Az katlı bile olsa birden fazla aileyi/kat malikini barındıran, yeterince yeşil alan/bahçe kullanımına sahip olmayan; konutu tasarruf edenlerin bir binayı

paylaşma zorunluluğu nedeniyle özgür olamadıkları bir ev Cansever açısından makbul değildir.

**

Cansever’in “ufki yapılaşma” kavramının bize sağladığı ufuk, önemli bir soruyu ortaya çıkarmaktadır:

Yatay yapılaşma ile deprem güvenliği, şehrin tarihi yapılarının gölgede bırakılmaması gibi düşük kat yükseklikleriyle elde edilecek birtakım yararlar bizim için yeterli midir?

Yoksa Cansever’in istediği gibi, mahallenin kıymetli bir ferdi olacak, aileye özgü, esnek, müstakil, mahrem bir yuva işlevi görecek haneler ve bunlardan teşekkül eden asude yerleşimler midir istenen?

Makale sahiplerinin bu can alıcı sorusunu bir kez daha ciddi olarak düşünme vakti gelmedi mi?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —