Kehf Suresi'nde anlatılan Musa ile Hızır kıssası, geleneksel tefsirlerde ekseriyetle zahirî ilim ile ledünnî ilim arasındaki ontolojik gerilimin bir tezahürü olarak yorumlanmıştır. Ancak bu kadim anlatımın, günümüz siyasetinin teorisinin merceği altında sınıflandırıldığı, devlet olgusunun en temel diyalektiği açığa çıkarıldığı görülüyor: Evrensel, normatif ve ilanihaye geçerli olması beklenen kurallar (nomos) ile siyasal iktidarın bekâsı için zaman ve konuma bağlı, istisnai ve pratik müdahaleleri (phronesis) arasındaki kaçınılmaz kesinti.
Musa, bir nevi toplumsal sözleşmenin, yazılı hukuk ve adaletin tecessüm etmiş halidir. Onun planı, nedensellik, planlanabilirlik ve hesap verilebilirlik politikalarına sıkı sıkıya bağlıdır. Musa, “adaletin, sonuçlar ne olursa olsun, bir sistematiklikle ve kuralın lafzına uygun olarak kurulması” şeklinde savunan bir hukuk devletini idealini temsil eder.
Hızır ise, “devlet aklının” ve “olağanüstü hal” pratiğinin alegorik suretidir. O, siyasal varlığın en yüksek çıkarı (salus rei publicae) adına, pozitif hukuk kuralları aşan, zaman ve zaruret tarafından dayatılan bir “eylem bilgeliği” ile hareket eder. Hızır'ın müdahaleleri, C.Schmitt'in “egemen, olağanüstü hale karar verendir” tanımlamasını andıran bir mantıkla, düzeninin nihai bekâsı için bazen düzenin yerinde olması durumunda alır.
Bu iki epistemolojik ve pratik yürüyüşün, sistematikliğini ontolojik çift-kişi sahnelemektedir:
Hızır'ın kusursuz bir gemiyi serbest bırakması, modern olağanüstü hallerde “kamulaştırma”, “el koyma” veya bireysel hakların geçici olarak askıya alınması alma yetkisinin metaforik bir belgesidir. Musa'nın itirazı, Locke'cu bir özgürlük hakkı ve hukuk devleti savunusudur. Yani devlet özgürlüğün kaynağı değil koruyucusudur Hızır ise, totaliter bir gasp tehdidini (zorba bir kral) muhafaza etmek için minimum bir zararı göze alır. Bu, faydacılığın siyasete uyarlanmış hali gibidir. Jeremy Bentham'ın ifadesiyle “Azın çok için, bireyin kamu için feda edilebilirliği” ilkesi. Ancak uygulamada kritik olan soru şudur: Kamu yararını kimlerin kullanabileceği ve sınırları nedir?
Anlatının en rahatsız edici kısmı, potansiyel bir suçluyu, fiili bir suçu işlemeden önce cezalandırmaktır. Musa, “Tertemiz bir canı, bir can bedeli olmadan katlettin ha!” Buna göre, Kant'ın kategorik imperatifine yakın duran, evrensel bir dosyaya erişim mevcuttur: “Özne, asla tuz bir araç olarak görülemez.” İnsan, gelecekte kötüleşebilir ihtimali üzerinden araçsallaştırılamaz ve yok edilemez. Hızır ise, yasal güvenlikleştirme (güvenlikleştirme) mantığını temsil eder: Varoluşsal bir tehdit algılamasına karşı, önleyici/ön-alıcı (önleyici) müdahaleyi, mevcut daha büyük bir kötülüğü engellemenin aracı olarak kullanılabilir hale getirir. Bu, günümüzdeki “teröre karşı savaş” doktrininde vücut bulan, şüphe üzerine harekete geçme paradigmasının antik bir prototipidir. Burada, etik ile siyasal arasındaki trajik uçurum açılıyor.
Hızır'ın nankör bir bölümünün defterindeki hiçbir karşılık beklemeden onarması, Musa'nın değişim değeri ve hakkaniyet üzerine kurulu piyasada mantığını alt üst eder. Musa'nın mantığı, çözümün seçim teorisi ve ekonomik insan (homo ekonomikus) birbiriyle örtüşür. Hızır ise, devletin “ülkenin ebed-müddet” olma iddiasının gereği olarak, piyasa mantığının dağılımını geçen bir “sosyal sermaye” ve “gelecek inşası” yatırımı yapar. Yetimlerin hazinesini korumak, toplumsal hafızayı, nesiller arası adaleti ve sosyal durumun sürekliliğini güvence altına almaktır. Bu, rejimin basit bir gece bekçiliği değil, toplumsal varoluşun nihai garantörü olduğu fikrinin tezahürüdür.
Hızır kıssası, devlet iktidarına içkin trajik bir ikilemi sahnelemekle mevcut değil, aynı zamanda radikal bir epistemolojik uyarıda mevcut: Hızır'ın eylemlerini meşru ve doğru kılan şey, mutlak, gaybî ve yanılmaz bir özelliğe (vahye) sahip.
Gerçek siyasal arenada ise, iktidar sahipleri sınırlı, kusurlu ve çoğu zaman ideolojik önyargılarla malûl bir bilgiyle hareket ederler. Burada asıl tehlike, iktidarın “istisna haline gelmesi” kalıcılaştırarak, kendi keyfî tahminlerini mutlak hakikat yerine koyması ve “kamu kayıtlı” retoriği altında otoriterleşmesidir.
Bu nedenle Musa ile Hızır'ın yollarının ayrılması derin bir sembolik anlam taşır: İstisna, kural haline gelmemelidir. Hızır'ın bilgeliği, ancak geçici, olağanüstü ve son derece sorumluluk aralıklı anlara mahsus bir araç olarak kalmalıdır. Siyasal toplumun temel normatif çerçeveleri, daima Musa'nın temsil ettiği evrensel adalet, şeffaflık ve hukuk avantajı politikaları üzerine inşa edilmelidir.
Nihayetinde bu kıssa, iktidarın en yüce ve en tehlikeli sınavını işaret eder: Normatif düzen muhafaza ederken, onu geçici olarak askıya alma süresi bilgeliğe ve temel koruyucuya sahip olmak ve bu yetkiyi kullanırken, beşeri bileşenlerin aksamını taşıdığı cehalet ve kibirden (kibir) daima sakınmak. Siyasetin en incelikli dengesi belki de buradadır: Hızır'ın öngörüsünü ücret hesaplaması, ancak daima Musa'nın sorumluluğuyla hareket etmek.
Kaynak: hayatiesen.substack.com

