Tarih: 12.06.2022 21:28

İbn Haldun: Ne bir pozitivist ne de bir tarihsici

Facebook Twitter Linked-in

14. yüzyılın ikinci yarısından 15. yüzyılın başlarına dek uzanan bir biyografiye sahip İbn Haldun, klasik İslam düşüncesinin müteahhirin isimleri arasında en çok tanınanlardan biridir. Modern zamanlardaki beşerî bilimlere öncülük ettiği varsayılan ilm-i umranı bu lafzı dile getirdiği Mukaddime'nin isminden de anlaşılacağı üzere tarih biliminin kendisinden beklenen maksadı gerçekleştirmesi için yardımcı bir bilim olarak geliştirmişti.

İbn Haldun'un Tarih Felsefesi Muhsin Mehdi çev. Fuat Aydın Vakıfbank 2022

Terkettiği görüşleri

İlm-i umranı bir kültür bilimi olarak düşünmeye meyyal Muhsin Mehdi'nin yirminci yüzyılın tanınmış siyaset felsefecilerinden Leo Strauss'un danışmanlığında yazdığı doktora tezi Türkçedeki İbn Haldun okumalarını detaylandıracak veriler içeriyor.

Platonik gelenek

Tarih ve toplumun temelleri söz konusu olduğunda İbn Haldun'un Machiavelli ve diğer modern siyaset ve sosyolojinin kurucu babalarının görüşleriyle aynı sayılabilecek görüşlere sahip olduğu iddiası yaygınsa da bu iddiayı eleştiren Muhsin Mehdi, İbni Haldun'un Tarih Felsefesi adıyla Türkçeye çevrilmiş eserinde İbn Haldun'un felsefesinin temel ilkeleri ve tarih, siyaset ve toplum hakkındaki görüşlerinin modern görüşlere nazaran İbn Rüşd'ün çizgisinde ve İbn Rüşd'ün Müslüman ve Grek takipçilerinin yanında yer aldığını, modern görüşlerin bu bakımdan terk edilmek zorunda olduğunu belirtir.

Genellikle İbn Haldun'un senkretik, Neo-Platonik, idealist, dini ve siyasi gerçekliklere karşı kayıtsız olduğu şeklinde dile getirilen görüşlerden de kuşku duyan Mehdi, 16. ve 17. yüzyılda Avrupa düşüncesinde meydana gelen keskin bakış açısı değişiminden bağımsız olarak, İslam felsefesinin zannedildiğinden daha seküler, siyasi ve gerçekçi olabileceğini öne sürüyor. İbn Haldun yorumunu büyük ölçüde onun ilm-i umranını üzerine inşa ettiği ilkelerin, genelde İslam felsefesi ve özelde de İslam siyaset felsefesi ilkeleri olma ihtimalini araştırmaya vakfeden Mehdi, onun klasik felsefenin ve İslam felsefesinin bir öğrencisi olduğu sonucuna varır. İbn Haldun'un özellikle Neo-Platonculuk, atomculuk ve mantıksal nominalizme karşı Platon ve Aristoteles'i savunduğunu, peygamberlik, fıkıh ve İslam toplumunun karakterine dair incelemesinde ifade ettiği görüşlerle onun siyaset felsefesinin İslam dünyasındaki Platonik geleneğin devamında yer aldığını iddia eden Mehdi, İbn Haldun her ne kadar tarih üzerine düşünceleri ve toplum hakkındaki incelemeleriyle modern beşeri bilimlerin hakiki öncüsü ve kurucusu olarak görülse de onun geleneksel siyaset felsefesi ile tarihin ve toplumun bilimsel incelemesini bitiştiren bir bakış açısıyla hareket ettiğini işaret eder.

İbn Haldun'un ne bir pozitivist ne de bir tarihsici olduğunu ifade eden Mehdi, İbn Haldun'un her zaman toplumsal hayatın fiili olarak var olan biçimleriyle ilgilendiğini, toplumun gerçek bilgisinin kendisiyle verilerin toplanması ve organize edilmesi gereken bir ampirik yöntem gerektirdiğine inandığını, ancak bir ampirisist olmadığını da vurguluyor. Aynı şekilde İbn Haldun'un düşünlerine işaret ederek onu determinist, pragmatist olarak nitelenemeyeceğini de vurgulayan Mehdi, nihai anlamda İbn Haldun için siyasetin vazgeçilmez olduğunu belirtmeyi de ihmal etmez.

***

 

Kaynak: Star Gazetesi Açık Görüş




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —