İbn Arabî’nin de bir 'Mehdi'si var

Faruk Beşer, bir, iki “sahih” hadise dayanarak, gelecek olan mehdinin olağanüstü hallere uygun değil, adil ve ümmetini gönendirecek yöneticiler vasıfta olacağını belirtiyor.

İbn Arabî’nin de bir

Mehdi meselesine bağlı olduğu için Deccal konusunu yazmayı düşünüyorum. Ama önemine binaen önce mehdi ile ilgili söylediklerimizin bir özetini, eksik bıraktığımız bazı önemli notları ve arkasından İbn Arabî’nin bu konudaki görüşünü vermek istiyorum. Ta ki mesele daha iyi anlaşılmış olsun.

Demiştik ki, Mehdi anlayışında Sünnilik Şia’dan büyük ölçüde etkilenmiştir. Ancak mehdiden söz eden hadislerin çoğu uydurma ya da zayıf olsa bile sahih olanları da vardır. O halde mehdiyi bütünüyle inkâr etmek doğru değildir. Resûlüllah (sa) sözleriyle neyi kastetmişse biz onu aynen kabul ederiz. Ancak ilgili hadisi şerifler incelendiğinde Mehdi'nin olağanüstü bir kişilik değil, ümmetin hidayetine vesile olan örnek insanlar olduğu anlaşılır. Ümmeti savunma gücüne sahip adil yöneticiler, her asırda var olan müceddidler ve dini yeniden canlandırıp ayağa kaldıran alimler böyle birer Mehdi'dirler. Hadislerde çoğul olarak “Mehdiler” dendiğine göre mehdi pek çoktur, mesela Râşit Halifelere bizzat Resûlüllah Efendimiz “Mehdiler” demiştir ve böyle adil, gayretli ve ümmete ferahlık getirecek yöneticilerin sonradan da geleceğine işaret buyurmuştur. Kısaca Mehdiler her dönemde gelmiştir ve gelmeye devam edecektir. Anlaşılan bunun güçlü bir devletin bulunmasıyla da alakası vardır. Böyle güçlü bir devlet ve onu yönetecek irade olmadan Mehdilik olmaz. Bu sebeple ilginçtir ki, Buhari ve Müslim gibi dikkatli hadis alimleri Mehdi hadislerini kitaplarına almamakla beraber, sonradan Mehdi diye yorumlanan şu hadisi şerifi Müslim rivayet etmiştir: “Ümmetim Acemler ve Rumlar (acaba doğu batı emperyalizmi mi?) tarafından sıkıntılara boğulduğu bir zamanda bir halife çıkar ve malı öyle sayarak değil, hesapsız dağıtır” (Müslim). Pek çok alim mehdinin böyle bir yönetici olduğu kanaatindedir. Bu aynı zamanda ümmetin ayağa kakmasının güç, kuvvet ve maddi imkânlar oluşturulmasına bağlı olduğunu da gösterir. O halde mehdiyi güçlü bir İslam devleti ve onun, ümmeti sefaletten ve fakirlikten kurtarıp bolluğa kavuşturacak yöneticisi olarak anlamak yanlış olmaz. Müminlere düşen de oturup miskin miskin Mehdi beklemek değil böyle bir halifenin oluşmasının şartlarını hazırlamaktır. Allah bize bir Mehdi beklememizi emretmiyor ama düşmanlarımıza karşı kuvvet hazırlamamızı ve ilim/bilim, tebliğ ve davet yapmamızı emrediyor. Kesin olan emirlere neden riayet etmiyoruz de hayali güçlere bel bağlıyoruz?

Konumuzla ilgili ilginç bir durum da şudur: Sufi Muhittin İbn Arabî (v. 638 H/1240 M) Mehdi'nin işte böyle bir yönetici olacağına işaret etmekle beraber onun diğer özelliklerinde ve geleceği zamanda isabet edememiştir.

Mehdî’den ve İsa’nın (as) nüzulünden sembolik ve şifreli bir dille söz ettiği “Ankâu’l-Mağrib” adlı kitabında (s 150 vd) sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiînin ardından, dördüncü dönem dediği, kendi yaşadığı 'H. Yedinci Asır'ın sonuna kadar Mehdi'nin gelip zulmü ortadan kaldıracağını, arkasından İsa’nın inip fethi tamamlayacağını ve asır sona ermeden evvel de (M. 1284’e işaret eder) kıyametin kopacağını remizlerle anlatır. İsa (as) gelmiş olacağına göre deccal da çıkmış ve ondan gereken cevabı almıştır.

Aynı yerde benim anladığım kadarıyla İbn Arabî kendisine de “hatm” yani evliyanın sonuncusu gibi bir makam verir. Yani artık bu işe noktayı koyacak veli de hazırdır. Ama dediğimiz gibi, Mehdî’nin olağanüstü bir kişilik değil, adil bir yönetici olacağını ve bu işi tek başına değil, vezirleri ile birlikte gerçekleştireceğini, dünyayı adalete doyuracağını, zamanında bolluğun ve refahın artacağını söylemesi anlamlıdır. Bu konuda söylediklerinin en kale alınacak noktası burası olmalıdır. Çünkü diğer söylediklerinin gerçekleşmediği sonradan ortaya çıkmış oldu. Sözünü ettiğimiz hadiste de Mehdi diye yorumlanan kişinin olağanüstü birisi değil, adil ve halkına bolluk yaşatacak bir yönetici olduğundan söz edilmişti. İbn Arabî bunu Selçuklulardan, yani Türklerden beklediğini de ima eder. Bu zafere iştirak etmek için de onların ülkesine hicret etmiş, Fütûhat’ın ilhamlarına kavuştuğu Mekke’ye de bu şerefe katılmak için gelmiştir. Şimdi İbn Arabî’nin verdiği tarih üzerinden neredeyse sekiz yüz sene geçti ve Mehdî de İsa da (sa) hala gelmedi. O halde Mehdi hadislerinin sahih olanlarına getirilen olağanüstü açıklamaların da hem Mehdi olayını hem de İsa’nın (sa) nüzulünü anlatmaya yetmeyen zan ve yorumlardan ibaret kaldığı anlaşılmaktadır. Demek ki bu tür haberler çoğunlukla mecaz ve müteşabih ifadelerdir.

Şimdi sıra Mehdi'nin negatifi olan Deccal'a geldi.