Hayra alamet değil

Dış politikada yalnızlaşmak ve Moskova’yı alternatif sanmak “hayra alamet değil.” Siyasi tarihimizde dış politikamızın bu kadar sıkıştığı bir dönem olmamıştı! Çözüm? Sihirli çözüm yok…

Hayra alamet değil

Taha Akyol yazdı;

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Putin’le görüşmesi elbette önemliydi. Sorunlar bellidir: Suriye’de ve özellikle İdlib’de Türkiye’yi tedirgin eden gelişmeler, yeni 1 milyon mültecinin gelmesi riski, kışın Türkiye’nin gaz ihtiyacının sorunsuz tedariki… Ve, Batı’yla netameli ilişkilerde Erdoğan’ın elinde bari bir ‘Rusya kartı’nın bulunması…

Erdoğan New York’taki açıklamasında Biden’la ilişkilerin “hayra alamet olmadığını” belirttikten sonra Putin’e mesaj niteliğinde şunları söylemişti:

Biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik…”

Erdoğan Soçi buluşması konusunda “Putin’den beklentim farklı” diyordu. Soçi’de “kimseyi yanımıza almadan Putin’le Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da” varılacaktı. (24 Eylül)

Fakat 29 Eylül’de Soçi’deki Erdoğan-Putin görüşmesinde bunlar gerçekleşmedi.

‘BİR YANLIŞ GÖRMEDİM’

Evvela Rusya ile ilişkilerde “bir yanlış” yok mu, ona bakalım.

Her şeyden önce İdlib’den Türkiye’ye 1 milyon mülteci daha gelmesi tehlikesi!

Türkiye’yi kazanmak ve Batı’dan uzaklaştırmak için Suriye’de Türkiye’nin belli alanlarda kontrol sağlamasına müsait davranan Putin, her aşamada askeri harekat yaparak Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik alanını daraltıyor, mülteci tehlikesini körüklüyor.

İdlib’de Türkiye’nin terörist unsurları “ayırması”, Rusya’nın da askeri harekât yapmaması konusunda Eylül 2018’de “mutabakat” sağlandığı halde, bir yıllık sükunetten sonra Rusya “Türkiye teröristleri ayırmıyor” suçlamasıyla harekat yapıyor.

27 Şubat 2020’de Rus ve rejim uçaklarının saldırısında İdlib’de 34 askerimiz şehit düştü. Bundan siyasi ve askeri olarak Rusya’nın sorumlu olduğunu hem BM Daimi Delegemiz Feridun Sinirlioğlu, hem Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar açıklamıştır.

İdlib’de Türkiye’nin kontrolündeki saha yarı yarıya azalmış ve oradaki Türk Gözlem Noktaları kaldırılmıştır!

SURİYE’DEKİ RUSYA

Kasım 2015’te Rus uçağı düşürüldüğünde Putin, üstelik Antaya’daki G-20 zirvesinde Erdoğan hükümetini “Suriye’deki İslamcı terör örgütlerini desteklemek”le suçlamıştı… (14 Nisan 2016)

İdlib konusunda da Rus Dışişleri Bakanı Lavrov sürekli Türkiye’yi “teröristleri ayırmamakla” suçluyor! Son olarak bu suçlamayı, Soçi’deki Erdoğan-Putin görüşmesinden dört gün önce tekrarladı!

Bizzat Putin de daha iki hafta önce Esat’la görüşmesinde “Suriye’deki yabancı güçler”i suçladı, bunun içinde Türkiye de var.

Suriye’yi eyaleti gibi gören Putin, adeti olduğu üzere, Soçi’de Erdoğan’la buluşmasından bir ay önce İdlib’de yine askeri hareket başlattı… Bu yüzden Türkiye İdlib’den 1 milyon mülteci daha gelmesi tehlikesiyle karşı karşıya. Erdoğan ve ekibi Soçi sürecinde “yeni göç dalgasına tahammülümüz yok” diye defalarca açıkladılar.

PUTİN’İN SURİYESİ

Putin’in nasıl bir Suriye inşa etmekte olduğunu ve Suriye’de Türkiye’nin karşılaştığı sorunları anlamak için, eski Şam Büyükelçimiz Ömer Önhon’un “Büyükelçi’nin gözünden Suriye” adlı kitabını mutlaka okumak lazım. (Remzi Kitabevi)

Önhon’a göre, Suriye’de Rusya ve bağımlısı rejim asker-sivil ayrımı yapmadan, hastane, okul, cami gibi tesisler de dahil, 7 yılda 82 bin varil bombası kullandı! Önhon Suriye’deki Rus stratejisinin 19. Yüzyılda Kafkasya’da, 20. Yüzyılda Afganistan ve Çeçenistan’da uyguladığının aynısı olduğunu anlatıyor. (sf. 297)

DİPLOMASİYE DÖNÜŞ

Putin zihnindeki Suriye’yi inşa ederken Türkiye’ye 2.5. milyar dolara S-400’ler sattı. Şimdi Türkiye Moskova ile SU 35 ve Su 57 uçakları almayı, birlikte denizaltı inşa etmeyi görüşüyor!

Putin askeri sanayi pazarını genişletme kalmıyor, Türkiye’yi Batı’dan daha bir uzaklaştırmakla asıl stratajik kazanç sağlıyor.

Batı’dan uzaklaştıkça Türkiye’nin ekonomisinde ve dış politikasında sorunlar artıyor.

Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG’yi hem Washigton hem Moskova ağırlıyor!

Dış politikada yalnızlaşmak ve Moskova’yı alternatif sanmak “hayra alamet değil.”

Siyasi tarihimizde dış politikamızın bu kadar sıkıştığı bir dönem olmamıştı!

Çözüm? Sihirli çözüm yok…

Eski Washington Büyükelçimiz Namık Tan’ın YetkinReport’ta dediği gibi “tarih boyunca hayranlık uyandırıcı sayısız başarılara imza atmış olan diplomatlarımızın yetiştiği Dışişleri Bakanlığımızı, iç siyasetin dar kulvarından çıkararak, bir an önce küresel gündemi düşünmeye ve bu istikamette fikir üretmeye odaklandırmak” iktidarın en temel görevi olmalıdır.