Tarih: 03.02.2020 01:57

Hayal Kırıklığı Vakfı

Facebook Twitter Linked-in

Bazı değerler, kurumlar ve kavramlar vardır, yozlaşma ne kadar yayılsa da oralara kadara gitmez veya gitmemesini umarsınız. İnsanların o kurumlara saygısından doğan ve gelenekle güçlenen bir korunma zırhı vardır. Bazı değerler zayıflar ama oralar değil, bazı kurallar esner ve yok olur ama o kurumların kuralları her zaman, her şartta korunur. Tuz da kokar evet ama oraların tuzu değil…

Vakıflar ve yardım kuruluşları böyle yerlerdir. İnsanlar gönüllü olarak varlıklarını vakfettiklerinden, hayırseverler veya idealleri olanlar bilerek isteyerek sadece başkalarına faydalı olabilmek için yardım ettikleri için adında vakıf olan, isminde yardımlaşma ibaresi olan kuruluşlara saygı duyarız. Çünkü, ahlakı ıskalayanlar, eğer sonuçlarını göze alıyorlarsa yozlaşmadan pay elde etmek için birçok yolu deneyebilirler ama bunu toplumun değer verdiği tabelalar altında yapmazlar. Öyle varsayarız… Niyeti, para kazanmak, servet biriktirmek olanlar için denenmiş çok yol varken buraları kullanmayacaklarını düşünürüz. Yahut da her ne gönüllü iş yapacaklarsa, içine kamu imkanlarını katmayacaklarını…

Gelin görün ki geldiğimiz nokta dilek ve temennilerin, iyi düşüncelerin, bu kadar da olmaz varsayımlarının yerle bir olduğu dünyadır. Gözler önüne serilen Kızılay ve devamındaki hikaye koskoca bir hayalkırıklığıdır. Bu kadar olmamalı, buraya kadar olmamalı, buna tevessül edilmemeliydi. Ne derseniz deyin, ne eklerseniz ekleyin peşine…

Hukukun, demokrasinin, adaletin en çok zayıfladığı darbe ve benzeri dönemlerde bile ilk başta ayakta tutmaya çalıştığımız kurumlar, vakıflar, dernekler bunlar olamaz. Yardımlaşma, fikir, düşünce, eğitim ve politika merkezleri olarak mutlaka korunması gereken, o duyguyla da sahiplenilen kurumlarımız böyle olamaz. Sırtlarını devlet imkanlarına; yani kamu imkanlarına, yani her vatandaşın eşit hakkı olan kaynaklara dayayan kurumlar vakıf senetlerinde, dernek belgelerinde vadettikleri her ne ise onun temsilcisi olamaz.

Öte yandan, ahlak, adalet, fırsat eşitliği ve dayanışma yerle bir olmuşken buna ses çıkarmayan, tepki göstermeyen, tavır koymayan; yani temel mesuliyetlerini yerine getirmekten uzaklaşan kurumlar da bizim kurumlarımız olamaz. Yozlaşmaya itiraz etmesi beklenen, yozlaşmayla mücadele etmesi gereken kurumlar bugün o yozlaşmanın bir parçasına dönüşüyor. Bundan daha ürkütücü bir şey yoktur.

En kıymetli bağış insanların haktan, hukuktan, adaletten, liyakattan yana sorgusuz sualsiz teslim ettikleri itimattır. Para, pul bir yana o itimat nerelere kullanılıyor acaba?

Sadece adı çok geçen vakıflara, derneklere değil sözüm… Ne yazık ki birçoğuna. Fırsatlara, imkanlara kuralsızca tamah edenlere de olup bitene ses çıkarmayanlara da…

Bir gelenek siliniyorsa, bir değer zinciri kopuyorsa, bir zihniyet buharlaşıp uçuyorsa endişe duymak gerekir. Endişeliyiz…

Toz bulutu indiğinde, gerçekten bir söz söylemek veya dayanışmak gerektiğinde; yani insanların saygı ve itimatına ihtiyaç olduğunda asla geri gelmeyecek ahlaki sermayeyi kaybetmeye değer mi? Parası olan herkesin yapabileceği işler için sınırları aşmak yerine, sadece itibarı olan kurumların yapabileceği işlerden feragat etmek nedendir?

Yol yol değildir, gidiş gidiş değildir biliyorum ama bilmem ki titreyin ve kendinize gelin desem, vakit bunun için de geçmiş midir?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —