Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hasan Karademir: Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu ile İslamcılık ve Demokrasi Üzerine Söyleşi

Hasan Karademir , Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

Hasan Karademir: Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu ile İslamcılık ve Demokrasi Üzerine Söyleşi

Hasan Karademir tarafından yapılan bu röportaj, Türkiye’nin sosyoloji ve siyaset düşüncesi alanında çağdaş tartışmalara önemli katkılar yapan Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu ile yapılmıştır. “İslamcılık ve Demokrasi” başlığı altında gerçekleştirilen bu söyleşi, hem düşündürücü hem de yönlendirici nitelikte bir içeriğe sahiptir. Röportaj; İslamcılığın tarihsel gelişimi, kavramsal sınırları, demokrasi ile kurduğu ilişki ve günümüzdeki siyasî-toplumsal sorunlar ışığında geleceğe dönük olası yönelimleri tartışmaktadır.

Doç. Dr. Koyuncu, akademik özgeçmişiyle bu tartışmaya teorik derinlik ve ampirik sağlamlık kazandırmaktadır. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde doçent/öğretim üyesi olarak görev yapmakta, genel sosyoloji, metodoloji ve siyaset sosyolojisi alanlarında çalışmaktadır.

Onun eserleri arasında İslamcılık ve Demokrasi, Vasat Sosyolojisi, Bauman ve Postmodernite, Kuruluşundan Arap Baharına Suriye & Milliyetçilik ve Ulus İnşası gibi kitaplar yer almakta; ayrıca modernlik, kültür eleştirisi, İslam düşüncesi ile modern dünyanın kesişme alanları ve gençlik, kuşaklar gibi toplumsal değişim süreçleri üzerine pek çok makalesi mevcuttur.

Röportajımızda, Koyuncu’nun bu çalışmalarının ışığında; demokrasi kavramının İslamcı hareketler içindeki değişen yeri, modernlik ile gelenek arasındaki gerilim, İslamcılığın geçmişten bugüne paradigmaları ve Türkiye özelinde demokrasi pratiği üzerine düşünceleri ele alınmaktadır. Okuyucu, bu metin aracılığıyla sadece bir düşünürün analizini değil, aynı zamanda Türkiye’de İslamcılık ve demokrasi arasındaki tarihsel dönemeçleri, güncel problemleri ve potansiyel gelecek yönelimlerini daha iyi anlama imkânı bulacaktır.

Öncelikle İslamcılık kavramının sosyolojik olarak tanımlanmasındaki güçlükler nelerdir? Bu güçlükleri aşmak için hangi kavramsal çerçeve ve teorik yaklaşımları kullanmak gerekir?

İslamcılığın tanımlanmasındaki ana zorluk, çok geniş bir alanda ve birbiri ile metodolojik ve örgütsel yakın ilişkisi bulunmayan toplumsal ve siyasal hareketlerin hepsinin tek bir kavram ile ifade edilmeye çalışılmasından kaynaklanmaktadır. İsmail Kara’nın neredeyse yarım sayfayı bulan bir tanımı var. Kara’ya göre (2014c: 17) İslâmcılık, “19.-20. yüzyılda, İslâm’ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, eğitim…) yeniden hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslâm dünyasını Batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden (…) kurtarmak; medenîleştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklek tik yönleri baskın siyasî, fikrî ve ilmî çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir”. Bu açıdan bakınca o tanıma girmeyen çok az yapı var. Fakat tanımın kriterini azaltmaya çalıştığımızda bu defa da başka sorunlarla karşılaşıyoruz. Örneğin İslam’ı hayata yeniden hâkim kılma metotları arasında farklılıklar var, akılcı metoda yaklaşım arasında farklılıklar var, yönetime ve yöneticinin uygulamalarına yönelik yaklaşımda farklılıklar var, kalkınma ve medenileşmeye yönelik yaklaşımda farklılıklar var. Bunun dışında içinde yaşanılan dönemin de etkileri üzerine eklendiğinde iç daha da karmaşık hale geliyor, çünkü İslamcılık içinde yaşanılan döneme göre bir siyaset tarzı, bir muhalif ideoloji, bir yaşam tarzı, yaşama dair bir duruş ve hatta bizzat İslam’ın kendisi olarak tanımlanıyor. Tabii burada etkili olan faktör İslam’ı anlama biçimimiz ile ilgili olarak öne çıkıyor. Bir din olarak İslam, bir ideoloji olarak İslam, bir yaşam tarzı olarak İslam vs. bunların hepsi de kendi perspektiflerine göre haklı.

Bu güçlükleri aşmak, ona dar bir çerçevede kavramsal sınır oluşturmakla mümkün olmaz. Bunu böyle kabul edip, çoğulluğun sunduğu imkânlara bakmak gerekir. Çoğulluk bir boyutu ile rahmettir. Bu ise ancak “ihtilaf ahlakı” ile mümkün olur. İslam ilk inmeye başladığı dönemden itibaren farklı anlama biçimleri ile karşılaşılmış ve çeşitli ihtilaflar her daim olmuştur. Fakat Müslümanlar çoğunlukla bu ihtilafı rahmete çevirmeyi başarabilmiştir. Bunun temelinde yatan neden ise insan doğasındaki farklılıklardır. Pınar Yayınlarından çıkan “Vasat Sosyolojisi” kitabım aslında bu perspektifi ve bunun metodunu ele almaya çalışan bir girişim olarak ortaya çıktı. Temelde “İslamcılık Düşüncesinin Problemleri” başlıklı yazmayı planladığım bir kitabın giriş kısmı olarak “Vasat Perspektifi” gelişti. Ancak süreç farklı gelişince şimdilik kaydıyla bahsettiğim kitabı erteleyip, perspektifi tartışmaya sunmak üzere Vasat Sosyolojisi kitabını yayınladım. Orada anlamayı etkileyen 3 unsuru ele aldım: bilgi birikimi, zekâ seviyesi ve yaşanmışlıklar (tecrübe). Bu üç unsur ki genel olarak müktesebat biçiminde ifade edebiliriz, her insanda farklı olduğu için anlama da farklılaşıyor. Bu da bize gösteriyor ki farklı anlama biçimleri hep vardı ve var olacaktır.

Demokrasi kavramının öz (ideolojik) ve prosedürel (yönetim mekanizması) tanımları, İslamcıların demokrasiye bakışını nasıl farklılaştırmıştır?

Demokrasi ile ilgili tartışmaların ana problem noktası, demokrasinin ne olduğudur. Demokrasi  Fransız yazar Alan Touraine’e göre iki farklı biçimde tanımlanmıştır. Buna göre bazıları demokrasiyi, halk egemenliğine biçim vermek olarak tanımlar, bazıları ise siyasal tartışmanın özgür, serbest bir biçimde gerçekleşmesini sağlamak olarak tanımlar. Bu bağlamda demokrasi, birincisinde özü, ikincisinde ise prosedürleriyle tanımlanmıştır. Öze ilişkin tanımlama, demokrasinin bir ideoloji, bir yaşam biçimi olduğuna dair tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Atilla Yayla’ya göre Prosedürel tanımlamayı merkeze alanlar demokrasiyi bir yönetim mekanizması olarak görür ve demokrasinin bir yaşam biçimi veya bir ideoloji olduğunu reddederler. Karl Popper daha genel bir tanım yapar ve “adına ne dersek diyelim, eğer bir yönetim kansız bir biçimde devredilebiliyorsa o yönetim demokrasidir. Adına ne dersek diyelim, eğer bir yönetim kansız devredilemiyorsa o yönetim tiranlıktır. Bu tanım Gannuşi’nin ve ondan mülhem olarak benim benimsediği tanım diyebiliriz. Aslında demokrasi konusu ilk defa İslam dünyasında 19.yy.da “meşruti hükümet” bağlamında gündeme gelmiştir. Temelde sultanın mutlak otoritesini sınırlayıcı bir unsur olarak meclis talebini kapsamaktadır ve bu bağlamda İngiliz klasik liberal demokrasi söylemine yakındır. 1970’lere kadar bu şekilde algılanmıştır ve talep edilen bir olgudur. 1970’lerle birlikte demokrasi, Allah’ın egemenlik hakkını kula devreden bir şirk sistemi olarak görülmeye başlanmış ve özsel boyutları ile tanımlanmıştır. Bu tanım aslında bütünüyle yanlış değildir, demokrasiyi bu şekilde tanımlayanlar da vardır. Ancak Yasin Aktay’ın “Sınırlara Sığmayan Demokrasi ve İslam” adlı makalesinde ifade ettiği gibi tek bir demokrasi tipi, anlayışı, uygulaması yoktur. Demokrasinin 100’den fazla tanımı ve pek çok farklı uygulaması vardır. Bu dönem İslamcılarının temel yanılgısı, bu tanımı demokrasinin tek mümkün tanımı ve uygulaması olarak değerlendirmeleridir. Üstelik bu dönemdeki demokrasi anlayışında ve tartışmalarında sanki bir manipülasyon var gibidir. Çünkü şirk olarak değerlendirilen demokrasinin İslam dünyasında doğru düzgün bir uygulaması yoktur. Neredeyse bütün İslam dünyası otoriter yönetimler altında yaşamaktadır ve tarihsel süreç bize göstermektedir ki İslam ülkelerinde demokrasi kanalları açıldığında İslami hareketler ciddi bir kazanım elde etmektedir. Bunun en bariz örneği Cezayir, Türkiye ve 2011 ayaklanmaları sonrasında Mısır ile Tunus’tur. Bu nedenle İslami hareketlerin demokrasi düşmanlığı yanlış bir konumlanmadır.

1970 sonrası İslamcılıkta demokrasi algısındaki dönüşümü, dünya ölçeğindeki siyasal İslam hareketleriyle karşılaştırmalı olarak nasıl açıklarsınız?

İslam dünyasındaki demokrasiye bakışın olumsuz bir şekle evrilmesinde sömürgeci Batı’nın iki yüzlü uygulamaları yatmaktadır. 18.yy.dan sonra kendisine “dünyayı uygarlaştırma” misyonu biçen Batı, aslında bu söylem üzerinde dünyayı sömürmeyi amaçlamaktaydı. Bu sömürünün bir söylem biçimi olarak demokrasi, insan hakları, özgürlük getirme şeklinde kendini sunması ve nihai niyetin ne olduğunun Batı-dışı dünya tarafından anlaşılması, Batı’dan gelen hemen her şeye bir tepki yarattı. Demokrasi de bu tepkiden nasibini aldı. İslam dünyası 20.yy.ın ortalarına kadar demokrasiye olumsuz bakmıyor, İslam siyasi düşüncesindeki “şura ve meşveret”in bir karşılığı olarak değerlendiriyordu. Ancak özellikle I. Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan işgaller, Batı’nın niyetleri konusunda bir şüphe bırakmamış, uygarlık, demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları, sömürgeciliği meşrulaştırıcı bir söylem olarak kullandığını kanıtlamıştır. Bunun dışında Mevdudi, Seyyid Kutup ve Muhammed Kutup gibi önemli Müslüman düşünür ve liderlerin demokrasiyi değerlendirme biçimleri de demokrasinin olumsuz bir şekilde algılanmasına neden olmuştur. Bu isimlerin eserlerinin çeviri yoluyla diğer İslam ülkelerine yayılması neredeyse İslam dünyasının genelinde demokrasiye bakışı olumsuz etkilemiştir. Yukarıda sayılan isimlerin ve onların temsil ettiği İslami hareketler olan Cemaat-i İslami ve İhvan-ı Müslimin’in eserlerinin Türkçeye çevrilmesiyle birlikte bu fikirler Türkiye’de de etkili olmaya ve karşılık bulmaya başlamıştır. Genel olarak tarihsel süreçte olumlu bakılan ve Eşref Edip’in Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi sonrası kaleme aldığı bir yazıda ifade ettiği gibi“pek feyizli bir müessese” olarak görülen demokrasi, bu tarihten itibaren “şirk” olarak algılanmaya başlanmıştır.

1970’ler ve 1980’lerle beraber dünya ölçeğinde yaşanan siyasal ve sosyal gelişmeler Türkiye’deki İslami hareketleri önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle 1980’ler sonrası Türkiye’nin dünyadaki gelişmeleri daha yakından takip etmesi; sivil toplum, demokrasi, Modernite, postmodernite gibi tartışmaların Türkçe literatüre kazandırılması ve Türkiye’deki yönetimin anti-demokratik uygulamaları demokrasiye dair bakışı olumlu anlamda değiştirmiştir. Buna ek olarak İslam dünyasında demokratik seçimlerin yapıldığı ülkelerde İslami hareketlerin seçimleri kazanmaları ve anti-demokratik bir biçimde iktidardan indirilmeleri de bu bakışı değiştirmiştir. Çünkü Gannuşi’nin de ifade ettiği gibi demokratik kanalların açılması İslami hareketler için iktidar fırsatı yaratmaktadır. Son olarak Türkiye’de 28 Şubat postmodern darbesi ve Dünya genelinde 11 Eylül saldırıları sonrası İslami hareketlere ve partilere yönelik baskıların artması da demokrasi söylemini değiştirmiştir. Çünkü bu baskı ortamında İslami hareketler ancak demokrasi söylemi ile varlık bulabilmişlerdir.

Türkiye’de İslamcı hareketlerin ideolojik yönelimlerini belirleyen en güçlü iç (siyasi gelişmeler, toplumsal yapı) ve dış (küresel olaylar, diğer İslamcı hareketler) faktörler hangileridir?

İslamcılık ve Demokrasi kitabımda detaylı biçimde ele almaya çalıştığım bu konuyu kısaca şöyle özetlemek mümkündür. Türkiye’de İslamcı hareketleri etkileyen ve ideolojik yönelimini belirleyen faktörleri genel olarak iki başlıkta ele alabiliriz: Siyasi ve Kültürel faktörler. Bunları da kendi içinde iç ve dış faktörler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Dünya konjonktürüne bakıldığında 1979 yılında İran Devrimi gerçekleşmesi, yine aynı yıl Afganistan’ın SSCB tarafından işgali ile ortaya çıkan Afgan Cihadı, 80’lerin sonunda Sovyet Bloku’nun dağılması, 11 Eylül saldırıları gibi faktörler dış faktörler, 12 Eylül Darbesi, Özal ve Anavatan Partisi İktidarı, sol hareketlerin zayıflaması, Refah Partisinin iktidarı, 28 Şubat Postmodern darbesi ve Ak Parti iktidarı iç faktörleri teşkil etmektedir. Kültürel olarak da sivil toplum tartışmaları, küreselleşeme, çoğulculuk, Modernite eleştirileri ve post-modernite tartışmaları gibi gelişmeler sayılabilir. Mevzu uzun olduğu için kısaca önemli gördüğüm noktalara değinmeye çalışayım. Siyasal mevzulardan ziyade kültürel meselelerin daha önemli olduğunu düşündüğüm için oraya odaklanmak istiyorum.

 

Devamı >>>



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER