Tarih: 13.08.2018 17:03

HANGİ KOORDİNATTAYIZ?

Facebook Twitter Linked-in

Fatma TUNCER- 13. 08. 2018 Pazartesi

Küresel kültürün kuşatması altında yaşayan bireylerin en büyük sorunu köklerinden uzaklaşarak edilgen birer varlık haline gelmeleridir. Varoluşsal bütünlüğün bozulması ile birlikte insanın dünyasında yoğun bir boşluk ve anlamsızlık ortaya çıkıyor. Ve ne yazık ki ahlaki değerlerin yerine konulan maddiyat ve seküler odaklı ideolojiler insanı yolunu kaybetmiş bir yolcuya dönüştürmekle kalmıyor bununla birlikte eşyanın kölesi haline getiriyor? Oysa İslam, tarihi, kültürü, medeniyet ve tevhidi dünya görüşü ile bütündü ve bu bütünün korunması esas alınmalıydı. Fakat olmadı.
 
Müslümanlar kendi paradigmalarından uzaklaştırılarak Batı´nın seküler ideolojilerine bağlanma ve teslim olma durumuyla yüz yüze kaldı ve bu durum bir duruş kaybına sebebiyet verdi. Ötekilerin güdümünde hareket eden Müslümanların kendi düşüncelerini ileri sürme ve ?biz buyuz? deme cesareti kalmayacaktı ve nitekim öyle de oldu. Ne acıdır ki bu durum bizleri kültürel, felsefi ve siyasi anlamda hiçbir sorgulama yapmaksızın seküler kültürün hamiliğini yapmaya itti.
 
Küresel odakların güdümünde hareket eden Müslümanların özlerine dönebilmeleri için yeni bir medeniyet tasavvuruna ve yeni bir tarih inşasına ihtiyaçları var. Kültürel dokumuza yeniden döndüğümüzde bize ihraç edilen özgürleşme ve demokrasi gibi yapay kavramlara hiç ihtiyaç olmadığı anlaşılacaktır. Bu bir gerçek!
 
İnsanın varoluş bütünlüğünün bozulması karmaşık ve girift sorunların ortaya çıkmasına,  olayları dünyevi ve uhrevi olarak ayrıştırmaları ise fıtratın bozulmasına ve insan yaşamındaki ahengin ortadan kalkmasına neden oldu. Maddiyatın ön planda tutulması fertlerin ahiret inancını zayıflattı ve onların kendilerini dünyevi bir varlık olarak algılamalarına neden oldu.  Böylesine bir ikilem içinde yer alan insan parçalanmışlığın ve belirsizliğin içine sürüklendi. Vahyi öğretileri hayatından çıkaran insan doğal olarak ahlaki değerlerden de uzaklaştı ve dünyayı çıkarların çatıştığı bir ortam olarak görmeye başladı. Fertler iman ekseninde yaşamak şöyle dursun, kendilerini teşhir etmek ve bu doğrultuda varlık gösterebilmek için çaba sarf eder hale geldiler.
 
Bilim ve teknolojide büyük mesafeler kat eden insan şımardıkça şımardı ve kendini evrenin hükümdarı olarak görmeye başladı. Ahlaki değerlerden uzaklaşan insan dışsal unsurları metalaştırarak varlığını bu unsurlar üzerinden tanımlamaya çalıştı.
 
Günümüzde yediden yetmişe herkesin diline pelesenk yaptığı ?özgürleşme? kavramı, asli değerlerden uzaklaşmak olarak algılandı. Oysa Allah´ın dininden uzaklaşan fertler özgürleştik zannetseler de aslında köleleşiyor ve insan olmaktan beşer olmaya doğru düşüş gösteriyorlar.
 
Peki, İslam üzere yaşamak nasıl olmayı ve neyi gerekli kılar?
 
İslam üzere yaşamak, iman, ihlâs ve cihat şuuru ile yani hakikatin şahitliğini yapmakla mümkün olabilir. İslam üzere yaşamak nesnelerin kölesi olmaktan uzaklaşıp yüce Yaratıcı´ya kul olmakla ve asli değerlerin hayata taşınması ile mümkün olabilir.
 
İslam üzere yaşamak, ferdin kendi haklarını koruduğu gibi karşı tarafın haklarını da koruyabilmesi ile zulmün karşısında durmakla mümkün olabilir.
 
Hülasa İslam üzere yaşamak akıl ve iradenin vahye teslim olması ile mümkün olabilir, nesnelere kul olmakla değil.
 
Kaynak: islamvehayat.com



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —