Güvenli Bölge Meselesinde Bir Fırsat Penceresi Görüyorum

Ocak Medya´dan Hasan Mesut Önder yorumladı.

Güvenli Bölge Meselesinde Bir Fırsat Penceresi Görüyorum

Güvenli bölge meselesi son günlerde Türkiye kamuoyunda sıkça tartışılıyor. Güvenlik uzmanları konunun askeri kısmı ile ilgilenirken, siyasi uzmanlar da PYD/ YPG´nin devletleştirilmek istenmesinden bahsediyor. Kamuoyunda yapılan tartışmalara katılmakla birlikte, bu gelişmelerde küçük bir fırsat ışığı da görmüyor değilim.

Öncelikle bu yazacaklarımın hiçbir ideolojik ve siyasi saiklerle yazılmadığını belirtmek istiyorum. Bu yazımın, düşünce üretim süreçlerinde sıklıkla uygulanan ?şeytanın avukatlığı tekniği? olarak değerlendirilmesini istiyorum.

Öncelikle Türkiye´nin PYD/YPG´yi terör örgütü olarak ve bu örgütün güçlenmesini de bir güvenlik tehdidi olarak görmesi haklı bir gerekçedir. Batı kamuoyunda sıklıkla işlenen, ?YPG ve PKK iki farklı örgüttür ve YPG eli kanlı terör örgütü IŞİD ile mücadele ediyor, dolayısıyla PKK´dan farklıdır? tezi gerçekleri yansıtmamaktadır. Çünkü, bu örgütün Sabri Ok´un Kandil´den verdiği talimatlarla yönetildiği bilinmektedir. Medyada sıklıkla gördüğümüz, Şahin Cilo yani diğer adı ile Mazlum Kobani, ABD ile ilişkileri yürüten vitrindeki yüzdür.

Türkiye kamuoyundaki ikinci kaygı ise YPG´nin ABD himayesinde devletleştirilip uzun vadede Türkiye´nin bölünmesine neden olacağıdır. Bu kaygı kısmen haklı olsa da, bu tezde gözden kaçan küçük bir husus var. Bu tezleri dile getirenler, Türkiye´nin kendi vatandaşlarını yeni kurulacak, yeni yetme bir devlete kaptırabileceğini ve  yeterince cazibe merkezi olabilecek bir devlet olmadığını söze dökmeden ifade ediyorlar. Bu senaryonun topyekûn yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Türkiye, bir gün içe kapalı, anti demokratik ve yaşanılamaz bir ülke olursa, yani  cezbedici özelliklerini kaybederse, bu senaryo hayata geçebilir.  

Peki stratejik ortağımız olan ABD neden Türkiye´ye rağmen bir terör örgütünün   devletleşmesini istiyor? Bu sorunun cevabını vermeden son gelişmeleri doğru bir biçimde okumak zor. ABD´nin Suriye sahasında, kendi taşeronluğunu yapacak ve İran´ın Suriye içindeki yayılmasını engelleyecek bir partnere ihtiyacı var. Bu partner, yeri geldiğinde IŞİD ile mücadele edecek, yeri geldiğinde İran´ın bölgede yayılmasını durdurup İsrail´in Suriye´deki güvenlik kaygılarına cevap verecek şekilde yapılanacak. Ayrıca bu ortağın uluslararası kamuoyunda meşru bir aktör olarak tanınması da gerekmekte? Peki, ABD, bütün bu amaçlarına PKK ile işbirliği yaparak ulaşamaz mıydı, neden PKK´nin Suriye kolunu modifiye edip onları dünyaya IŞİD ile mücadele eden özgürlük savaşçıları olarak pazarlayıp, YPG´ye meşruiyet sağlıyor?  

Bu soruya Mehmet Şükrü Gülmüş şu şekilde cevap veriyor:?Bence ABD, soğuk savaş konseptinden kalma ve birçok kirli suçlara bulaşmış olan PKK´yı, YPG´ye dönüşmeye zorlayacak veyahut hepsini tasfiye edecek.? Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan için ABD tarafından konulan ödül ve üst düzey PKK  yöneticilerinin öldürülmesinde ABD´nin istihbarat desteği göz önüne alındığında, ABD´nin bu planı uygulamaya koyduğu düşünülebilir.

İmaj olarak kirli bir örgütle açık açık iş tutmanın ABD´ye maliyeti ağır olacağından, PKK´ya eklemli bir örgütü yeniden dizayn etmek ABD açısından daha makul bir strateji?

Bunun yanında, PKK/YPG ?nin homojen örgütler olmadığını söylemek gerekir. PKK/YPG içerisinde bir grup Şam, Tahran ve Moskova ekseni ile işbirliğinden yana iken, bir kısmı da ABD ile yakın işbirliğini tercih ediyor. Örneğin SGD eski sözcüsü Albay Talal Silo ile yaptığım bir ropörtajda söylediği şu husus bu farklılaşmayı gözler önüne seriyor: ?Şahin Cilo Amerikalılarla olan ilişkileri sayesinde göz önünde, Amerikalılara sempati duyar. Cilo, Amerika´ya ne kadar sempati duyuyorsa, Fehman Hüseyin de Amerikalıları o kadar sevmez. Hatta Amerikalılara karşı olumsuz bir tutum aldığımda bana teşekkür de etmişti?.

 

Muharrem Sarıkaya´nın yazısında belirtilen güvenli bölge haritası doğru ise, ABD´nin mutlak kontrolü altında bir YPG yaratmaya çalıştığı söylenebilir. Bu süreçte PKK ve YPG arasındaki bağın kesilmesi ve YPG´nin bağımsızlaşması için PKK yönetim kadrosuna yönelik operasyonlar artarak devam edebilir.

Brookings Enstitüsü uzmanlarından Jeremy Shapiro, Tolga Tanış´ın  ?Potus ve Beyefendi? kitabı için vermiş olduğu özel mülakatta terör örgütlerinin içinden geçeceği üç aşamalı plandan bahseder:

1. Rasyonel olma

2. Sosyalleşme 

3. İyi bir aktör olma 

Shapiro, bu mülakatta IŞİD´in  bu süreçlerden geçip geçemeyeceğini tartışıyordu. Bu üç madde üzerinden YPG´yi okursak, YPG, ABD kontrolünde hukuki bir statü kazanırsa, rasyonel bir aktör haline gelip sosyalleşir mi? İyi bir aktör olup Türkiye´ye tehdit oluşturmayacak bir pozisyon alır mı, bilinmez ama ABD özel temsilcisi James Jeffrey´in SDG´den Kuzey Doğu Yönetimi olarak bahsetmesi, ABD´nin YPG´yi dönüştürmek istediğini gösteriyor. Eğer ABD bir terör örgütünden rasyonel bir aktör çıkarabilirse, Türkiye´nin Kürt sorununa olumlu katkıları olabilir.

Nasıl mı? 

Açılım sürecinin nerede tıkandığı ile ilgili MİT´in bir önceki müsteşarı Emre Taner Meclis Darbe Komisyonuna verdiği ifadede şunları söyledi:

?Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade ediyorum. Sebep şuydu: 500´ün üzerinde bir yönetici kadro ?Biz ne olacağız? Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye´ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?´ Gidin Norveç´te oturun, gidin İsveç´te oturun. Hangi parayla, hangi pulla, hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında. 60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var, bunu biliyorlar. Yanaşmak istediler, fakat yapamadılar, olmadı, çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık. Çözüm süreci belli bir yere geldi, Habur´da tıkandı.?

PKK lider kadrosu ve silah bırakan alt düzey örgüt mensuplarının akıbetinin ne olacağı hususu ile ilgili sizin zihninizde de bir şimşek çakmadı mı? Evet, hem lider kadrosu, hem de suça bulaşmamış kişiler, pekala yeni kurulan, bağımsız/federe devletlerin içinde yer alabilirler. Eğer Emre Taner´in ifade ettiği tek tıkanma noktası bu ise, sorunu bu şekilde çözemez miyiz? Öcalan´ın ?çatışmayı bir haftada bitirebilirim? açıklaması bununla ilgili olmasın, siz ne dersiniz?