Tarih: 23.08.2021 14:47

Gurur duymam gereken babam bir katilmiş

Facebook Twitter Linked-in

Babam, taşraya taşınmamızı bir ‘macera’ olarak düşünmemi istemişti.

Benim için geri dönüşü olmayan bir macera.

Asker olmak, ‘hayatın seçeneklerden değil daha çok görevden oluşur’ demişti.

Kollarımı iki yana açıp uçarken aslında dünyama da veda ediyordum.

Geriye sadece arkadaşlarımı, çok sevdiğim evimi değil hayatımı da bırakıyordum.

Yüreğimdeki ışıklar sönmüştü.

Gittiğim yerde bir daha yanar mıydı; bilemezdim.

Oysa hayatı hep çocukça yaşamak isterdim.

Büyüklerin zehirli dünyasından uzak kalarak.

“Şu büyükler meslek edinme konusunda çok garipler; mesela Pavel, patates soymak için doktorluğu bırakmış!”

Kim bilir benim imtihanım da çocukluk merakıydı.

Aileme göre yeni ev, bana göre çıkışı olmayan karanlık bir tünel.

9 yaşındaki bir çocuğun gözüyle, İkinci Dünya Savaşı’nın kara günlerini anlatmak elbette çok zordu.

Yaşanan soykırımları.

1,5 milyon Yahudi’nin öldürüldüğü Auschwitz toplama ve yok etme kampını.

İnsanlık dehşetini.

“Yandıklarında daha kötü kokuyorlar, değil mi?” sorusunun vahşetini.

Kendi mahallenizden olmayan biriyle arkadaşlık yapmak.

Yahudi biriyle dost olmaya kalkışmak günahların en büyüğüydü.

Neticede insan değillerdi.

Tek isteğim; cinsiyetine, ırkına, rengine, dinine, diline, tabiiyetine, düşünce farkına, ulusal veya toplumsal kökenine, zenginliğine bakmaksızın arkadaş bulmaktı.

Arkadaşıma şöyle demiştim:

Eğer istersen tatilde Berlin’e gelebilirsin, herkesin arası düzeldiğinde tabi.”

Şimdilerde sizler de aynı soykırımları, ötekileştirerek yapıyor musunuz?

Dünyanın dört bir yanına ve zihinlere çekilen tel örgüleri aşamayarak.

Hala babaları katil olan çocuklar var mı sizin dünyanızda?

Babam, “Görevim ülkemiz ve senin için gerçekten önemli” demişti.

“Ama sen askersin çiftçi değil” karşılığını vermiştim.

“Neden çiftçiler pijama giyiyor?” diye sorduğumda;

‘Aslına bakarsan o insanlar, gerçekten de pek de insan sayılmazlar.’ karşılığını almıştım.

Cayır cayır ateşte yakılan insanların kokusu burnuma kadar geldiğinde, gurur duymam gereken babamın bir katil olduğunu bilemezdim.

Sorularımın cevaplarına hep kalın duvarlar örüldü.

Ben de kâşif olup yola çıktım.

Ateşe odun taşıyan değil mazlumca yanmayı tercih ettim.

Katil babamı da arkada bırakarak.

Gurur duyduğu babasını kaybeden arkadaşımın babasını ararken can verdim.

Annemin gözyaşları beni babamın ateşinden kurtaramamıştı.

Yaktıkları ateşin ben de kurbanı oldum.

Çizgili Pijamalı Çocuk (The Boy in the Striped Pyjamas).

Johne Boyne, ilk taslağını hazırlarken oldukça az uyudu ve iki buçuk günde tamamladı. Kitap, 2006 yılında yayınlandığında 5 milyondan fazla satıldı. Eser, 2008 yılında beyaz perdeye aktarıldı.

Yukarıdaki satırları, hafta sonu bu filmi izledikten sonra karaladım. Bruno adlı çocuk üzerinden hislerime düşeni yazdım.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —