Gazeteci Mehmet Ali Güller, Youtube üzerinden yaptığı yayında yeni Ortadoğu düzeni konusunu ele aldı. Güller, Türkiye’ye biçilmek istenen yeni role ilişkin uyarılarını dile getirdi.
Güllerin değerlendirmesi şu şekilde:
Trump ve Netanyahu yüklü bir ajandayla Beyaz Saray'da buluştular. Gündemlerinde Erdoğan da vardı. Trump, Suriye'de Türkiye ile İsrail'in karşı karşıya gelmemesi için devreye gireceğini açıkladı.
Peki, Türkiye ve İsrail neden Suriye'de karşı karşıya geliyordu? Ve o karşı karşıya geliş riski sürüyor mu? Yoksa bazı açıklamalarla tansiyon düşürüldü mü? Ve Trump bu konuda nasıl bir yol izleyecek? Ayrıca Washington, İran'a karşı Türkiye ile İsrail'i aynı cepheye sürme hedefini gerçekleştirebilecek mi? Ve Trump iddia ettiği gibi iyi arkadaşı olan Erdoğan'a her istediğini yaptırabilecek mi? Bugün bu sorulara yanıt arayacağız.

Trump İle Netanyahu’nun yüklü ajandası
Amerikan Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Beyaz Saray'da yüklü bir ajandayla bir araya geldiler. Gündemlerinde Gazze vardı, gündemlerinde İran vardı, gündemlerinde gümrük vergisi vardı ve gündemlerinde Türkiye'de vardı. İkili son dakika ortak basın toplantısı yapmak yerine oval ofiste sınırlı sayıda gazeteciye açıklama yapmaya karar verdiler. O açıklamaları önce ele alalım, sonra bizi ilgilendiren Türkiye boyutuna bakacağız.
Önce Gazze ile başlayalım. Biliyorsunuz Trump göreve başladıktan sonra bir Gazze planı açıklamıştı. Filistinlileri buradan çıkarıp şehri baştan inşa etmeyi savunmuştu.
Bu özetle Gazze'yi Filistinsizleştirme projesiydi aslında. Bu konu Trump ve Netanyahu'nun Beyaz Saray buluşmasında da gündeme geldi. Ve Trump aynen şöyle dedi: “Böylelikle özgür bir bölge oluşur, her gün insanların ölmeyeceği bir yer olur. Orası aslında çok acayip bir yer ama şimdi kimse orada yaşamak istemiyor. Hamas var, bir sürü sorun var, ölüm orada akıl almaz düzeyde yüksek.
İsrail niye orayı bıraktı hiç anlamıyorum. İsrail Gazze'yi asla bırakmamalıydı. Şimdi dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri. Gazze bir ölüm tuzağı.”
Evet ne çok şey söylenebilir bu laflar üzerine. Ama biz gelin kısaca emperyalistlerin vicdanı da yoktur, ahlakı da yoktur diyelim ve burada bu konuyu kapatmış olalım ve Netanyahu'ya geçelim. Çünkü ona da söyleyeceklerimiz var. Bakınız o da Gazze konusunda aynen şöyle diyor:
“Trump'la yeni bir anlaşma üzerinde çalışıyoruz. Anlaşma Hamas'ın Gazze'deki mevcudiyetini yok etmeyi ve Gazze halkına nereye gitmek isterlerse gitme seçeneği sunmayı hedefliyor. Onları biz oraya kilitlemedik.
İnsanlara seçenek sunmak kötü bir şey mi? Eğer Gazze'liler gitmek istiyorsa bazı ülkeler onları almaya hazır.” Evet yani bu sözlerin üzerine ne desek az kalır. Hangi lafı etsek eksik kalır. Netanyahu değil, Netennazi diyelim ve kapatalım.
Evet gelelim İran konusuna. İkilinin gündeminde İran'da vardı. Ve bu konuda da Trump şöyle dedi: “İran'la doğrudan görüşüyoruz. Belki de harika olacak bir anlaşma yapılacak. Bu İran için gerçekten harika olur. Bunu söyleyebilirim. Cumartesi günü en üst düzeyde bir araya geleceğiz ve nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.”
Evet geçen hafta tehditler vardı. Nükleer üstlerinizi bombalayacağız diyordu. Şimdi harika bir anlaşma yapabiliriz demeye başladı. Evet doğru. Heyetler görüşecek. Amerikan ve İran heyetleri cumartesi günü Umman’da görüşecekler.
Trump anımsarsanız önce İran'a tehdit dolu bir müzakere mektubu göndermişti. Tabi reddedilmişti tehditler nedeniyle. Ardından da Trump reddedilince mektubu İran'ın nükleer üstlerinin tesislerini bombalama tehdidi savurmuştu.
Tahran'da Amerika'ya bunun karşılığını vereceğini ilan etmişti. Elbette İran Irak değil, Libya değil, Suriye değil. Amerika'nın öyle açık bir saldırıya soyunabilmesi çok zayıf bir ihtimal.
Dolayısıyla müzakere yapmak zorunda olan yani Trump'ın o tehdit dolu şartlarını içermeyen türden bir müzakere yapmaya mecbur olan aslında Amerika'dır.
Neyse gelelim şimdi asıl konumuza. Trump ile Netanyahu'nun buluşmasındaki ana başlıklardan biri de Türkiye'ydi. Türkiye ile İsrail'in Suriye'de karşı karşıya gelmesiydi. Trump bu konuda Netanyahu'ya bir güvence vermiş. Aynen şöyle dedi: “Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum.” Evet İsrail'e diyor ki Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum. Peki nasıl çözecek Trump? Yani sorunu nasıl ortadan kaldıracak? Bunu aslında başka türlü çözeceğini ifade etmiş oluyor şu yanıtıyla.
“Erdoğan ile çok iyi ilişkilerim var. Basının Erdoğan'ı sevmeme kızdığını biliyorum ama ben seviyorum. O da beni seviyor ve hiçbir sorunumuz olmadı.”
Ne güzel. Trump'ın Erdoğan ile birbirimizi seviyoruz dediği o saatlerde ise Türkiye'de propaganda aygıtları yine sosyal medyada kesintisiz çalışmasını elbette sürdürüyordu. AKP yerli ve milliydi. Muhalefet CHP ise Amerikancıydı, İngilizciydi. Evet bunu da bir dipnot olarak verelim.
Şimdi meseleyi biraz açmaya başlayalım. Şimdi Trump'ın bizzat devreye girmesini bu görüşmede yani 7 Nisan günlü görüşmede Netanyahu'nun bizzat istediği Beyaz Saray'daki bu buluşmada istediği anlaşılıyor. Çünkü açık açık şöyle diyor Netanyahu gazetecilere yaptığı açıklamada da Türkiye ile çatışma istemiyoruz.
Evet Netanyahu ayrıca şöyle de söylüyor. Dedi ki “Trump ile Türkiye ile çatışmayı nasıl önleyebileceğimizi konuştuk.” Gerçi bu açıklama 7 Nisan'da ama 3 gün önce de benzer bir açıklama tersinden Ankara'dan gelmişti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 4 Nisan'da İsrail ile karşı karşıya gelmek istemiyoruz demişti. Yani önce Fidan söyledi ardından Netanyahu da söyledi. Böylece iki taraf aynı açıklamayı yapmış oldu. Böylece de aslında bir nevi Suriye'de yükselen tansiyon birbirleri hakkındaki bu karşılıklı çatışma istemiyoruz karşı karşıya gelmek istemiyoruz şeklindeki beyanlarıyla o tansiyon düşürülmüş oldu. Peki yani bu tansiyonun yükselmesine neden olan üst konusu ortadan kalkıyor mu bu durumda? Biraz bunu yanıtlamaya çalışalım. Şimdi önce üst meselesini bilmeyenler için hatırlatalım.
Türkiye'nin Suriye'de Suriye'nin ortasında Humus'ta T4 Tiyas hava üssünü kontrol etmek istediği iddia edilmişti. Gerçi Milli Savunma Bakanlığı sonrasında bunu doğrulamadı ama AKP medyası günlerdir bunu yazıyor çiziyor zaten. Hatta ne ayrıntılar ne ayrıntılar var.
İşte Hisar düzeleri yerleştiriliyor. Teknik bir takım ekipler gidecek vesaire gibi. Hatta iddialardan biri de şu üssün inşası sırasında güvenlik amacıyla T4 üssüne ve Palmira'ya Türkiye S-400 kuracak diye de bir iddia da var.
İnsanın aklına tabii S-400'ü oraya kurunca hani Türkiye Amerika'yla o yükten mi kurtulmaya çalışıyor gibi deli deli sorular da geliyor ama parantezi kapatıp esas meseleye gelelim. Şimdi bu iddialar ortaya çıktığında İsrailli yetkililer de pek çok İsrail gazetesine bu konuda açıklamalar yaptılar ve özetle Türkiye'nin Suriye'de askeri üst kurma ihtimalini kendileri için potansiyel tehdit ilan ettiler. Bu yönde açıklamalar yaptılar.
Ve ardından ne oldu? 2 Nisan'da İsrail ağır bir hava saldırısı düzenledi. Hava saldırısı yaptıkları yerlerden biri de işte bu konuşulan Türkiye'nin konuşlanacağı söylenen T4 üssüydü. İsrail bu üssüde vurdu. Daha ilginci şu bu saldırısından sonra İsrail Hava Kuvvetleri'nin İsrail Dışişleri Bakanı Katz bir açıklama yaptı. Ve açıklamasında doğrudan Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet El Şaray'a seslendi. Dedi ki İsrail'e düşman güçlerin Suriye'ye girmesine izin verirseniz çok ağır bedel ödersiniz.
Kastettiği elbette Türkiye'ydi. Ama işte az önce de belirttiğim gibi 2 gün sonra yani bu hava saldırısından 2 gün sonra 4 Nisan'da Fidan Reuters'e konuştu ve İsrail ile Suriye'de karşı karşıya gelmek istemiyoruz dedi. İşte 3 gün sonra Beyaz Saray'da da bu kez Netanyahu Türkiye ile Suriye'de karşı karşıya gelmek istemiyoruz dedi.
Peki bu açıklama yani Netanyahu'ndan önce Fidan'ın 4 Nisan'da yaptığı bu açıklama İsrail ile karşı karşıya gelmek istemiyoruz demesi Ankara'nın üst talebinden vazgeçtiği anlamına gelir mi? Doğrusu ben sanmıyorum. AKP iktidarının bu konuda iddiasını sürdüreceğini düşünüyorum. Ama tabi bu arada başka iddialar da var.
Deniliyor ki 2 Nisan'daki bu hava saldırısından sonra tansiyon yükselip de İsrail ile Türkiye'nin karşı karşıya gelme riski artınca Amerika devreye girdi. Ve o devreye girişin sonucunda da şu anda Ankara ile Tel Aviv heyetleri Suriye'de bir çatışmasızlık hattı oluşturulması konusunda bu konunun üzerinde çalışıyorlar diye iddialar da var göreceğiz. Şimdi biz yeniden Washington'un açıklamalarına dönelim ve meseleye biraz böyle kuş bakışı bakmaya çalışalım.
Amerika Türkiye ile İsrail'i aynı hedefte buluşturmak istiyor
Bakınız Amerika'nın Suriye'de karşı karşıya gelen Türkiye ile İsrail'i aynı hedefte buluşturarak bu sorunu aşmayı ve bunun üzerinden de kendi hedefine ulaşmayı amaçladığı görülüyor. Benim okumam bu şekilde. Tekrar edeyim yani Suriye'de diyelim Türkiye ile İsrail karşı karşıya geldi ya karşı karşıya gelen bu iki kuvveti aynı hedefte buluştururum diyor. Aynı hedefte buluşacakları için hem kendi aralarındaki sorunları aşmış olurlar hem de benim hedefime eklemlenerek benim hedefimi de kolaylaştırmış olurlar diyor Amerikan yetkililerinin yaptığı açıklamalardan çıkan okuma sonuç.
Şimdi peki nedir o hedef derseniz o hedef İran. Aslında bunu çok açıkta söylüyorlar öyle bulmaca çözmüyoruz yani ben bu analizi yaparken hani böyle kılı kırk yaran şeyler çıkarmıyorum notlardan. Tamamen Amerikalı resmi yetkililerin yaptığı açıklamaların analizi bu. Gelin bu açıklamaların bazılarını hatırlayalım. Bakın Amerikan Dışişleri Bakanlığı 26 Mart'ta Fidan ile Rubio görüşmesinden sonra resmi bir açıklama yaptı ve o açıklamada dedi ki iki taraf Suriye'nin İran'ın istikrar bozucu faaliyetlerinin güzergahı olmayacağı konusunda mutabık. Bunun anlamı ortada. Bakınız önceki yayınlarda da konuştuk Amerika'nın yeni bir büyük eltisi gelecek Ankara'ya. Thomas Barack 77 yaşında bir iş adamı. Üstelik Trump'un çok eski arkadaşı Trump bunu Beyaz Sıray'da özel kalem müdürü yapmak istedi kabul etmedi. Türkiye'ye gelmeyi kabul etti. Onun da AKP medyasında Osmanlı vatandaşının torunu diye güzellendiğini konuşmuştuk. Daha önceki yayınımızda var. Her neyse. Bakınız Tom Barack 1 Nisan'da Amerikan Senatosu'nda görev onayı ile ilgili toplantıda çeşitli konularda açıklamalar yaptı.
Burada yaptığı açıklamada; Türkiye'nin hangi rolü oynayacağını, kendi perspektiflerinden hangi rolü oynayacağını, hangi Amerikan projesine eklemlenmeye çalışılacağını çok net söyledi. Aynen şöyle dedi:
Türkiye'nin, Başkan Trump'ın İran'ın Orta Doğu'daki nüfuzuna karşı yürüttüğü azami baskı kampanyasının önemli bir ortağı olduğunu söyledi. Thomas Barak. Evet.
İran'a karşı Amerika'nın yürüttüğü kampanyanın ortağı dedi. Her şey ortada açık. Ve bakınız. Barak Başkan ne dedi? Suriye'de Esad'ın devrilmesiyle hem Amerika'ya hem İsrail'e hem de Türkiye'ye alan açıldığını söyledi. Suriye'de İran'a yakın bir ismin Esad'ın devreden çıkması Amerika, Türkiye ve İsrail için çok iyi bir gelişme dedi.
Bakınız bütün bu açıklamalarda İran hedef Amerika, İsrail ve Türkiye üçlüsüyle bir çıkar ortaklığı şeklinde sunuluyor. Hepsi ortada. Yani öyle çok derin büyük analizler yapmaya gerek yok. Her şeyi açık açık söylüyorlar. Açık açık konuşuyorlar. Bakınız burada bir parantez de açayım.
Hakan Fidan son günlerde demin Roy Terse yaptığı röportajı aktardım ama son olarak dün Irak Televizyonu'na yaptığı önemli bir röportaj var. O röportajın İsrail'le ilgili bölümünü size aktarmak istiyorum. Şöyle diyor.
“İsrail'de iki tane ana akım düşünce var. Birinci düşünce grubu bölgeyle gerçekten saygıya, sevgiye ve karşılıklı ilişkilere dayalı bir ilişki geliştirmek ve İsrail'i böylece daha güvenli hale getirmek. İkinci düşünce bölge ülkelerini hep zayıf ve iç karışıklık içerisinde tutarak İsrail'i güvenli tutmak. Netanyahu bu ikinci gruba mensup.”