Tarih: 17.09.2018 09:12

Geçmişe saygı duymak başka, aynen yaşatmaya kalkışmak başkadır!

Facebook Twitter Linked-in

Sovyetler Birliği´nin son lideri Gorbaçov´u hatırlayacaksınız. Karşısına sürekli olarak Lenin´in, Stalin´in yönetim tarzını ve sözlerini çıkaran tutucu Yüksek Prezidyum´a şöyle bağırmıştı:

?Bırakın da, devleti artık yaşayan liderler yönetsin!?

Bu söz ilk bakışta insana garip geliyor Öyle ya, Lenin de Stalin de çoktan ölüp gitmişler. Ölüp gitmişler, ama yaşayan liderlerin beynine hükmetmeyi de sürdürmüşler. Devlet onların koyduğu sınırları zorlayacak yapıya bir türlü kavuşamamış. Tabiatiyle kendini yenileyememiş, çağdaşlaşamamış; bir bakıma Lenin´e, Stalin´e ve onların dönemine tıkanıp kalmış.

Bunu ilk fark eden belki Gorbaçov değildir. Ama beynini ölü liderlerin hükmünden kurtarmak için harekete geçme cesaretini gösteren ilk lider odur.

Zaten başka çaresi de yoktu. Her üç patatesten birini tezgâha intikal ettiremeden çürüten bir ekonomik beceriksizliği ufak-tefek tashihlerle yürütmeye kalkışamazdı. Buna kalkıştığında her şeyin gümbür gümbür başına çökeceğini biliyordu. Sistemi temelinden ele alması lâzımdı. Bunun için de ölülerin gerçekten ölmesine ihtiyaç vardı.

İşte bu ihtiyaçtan dolayı, Gorbaçov,?Devleti yaşayan liderler yönetsin? diyerek ortaya çıktı, ?Glasnost?u, ?Perestroika?sı ve geleneksel asık suratlı ?komünist lider? görüntüsünü tepeleyen tebessümüyle çağın icaplarında diriliş aramaya başladı. Ancak ölüler rejimini sürdürmek isteyenlerin hışmına uğrayıp devrildi.

Devrilmesine rağmen, Gorbaçov´un yaptıklarını küçümsememek lazım: O, Sovyetler Birliği´ndeki ölüler rejimini yıkan liderdir!

?Ölüler rejimi? demek, kısaca, devlet ve millet çapında ?resmî ideoloji?hâkimiyeti demektir. Resmî ideoloji hâkimiyeti ise demokrasinin ve hürriyetlerin baş düşmanıdır.

Çünkü insan ya elli-yüz yıl önce söylenen, ama bugünün şartlarına uymayan bir sözü, bir fikri, bir görüşü savunmak ya da susmak zorunda bırakılır.

?Ölüler rejimi?nde dirilerin düşünmesi ve yeni fikirler üretmesi hoş karşılanmaz. Zira ölü liderler vaktiyle düşünmüşler, dirilere hükmedecek fikirler üretmişlerdir. Dirilere düşen tek şey, ölü liderlerin düşüncelerini, tavsiyelerini hayata geçirmekten ibarettir.

Yani yaşayan liderler, ölü liderlerin kuklaları hükmündedir. Modern hayatın gereklerine uysun uymasın, eski prensipler üzerinde icraat yapılacak, diri liderler nutuklarına, ölü liderlere sürekli atıflarda bulunacak, sözlerini yerli-yersiz kullanacak, hemen her konuşmalarını ona minnetlerini sunarak bitireceklerdir.

Tabiatiyle rejim hayattan kopacak ve zaman içinde hayat-memat çizgisine tıkanacaktır.

Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, eski Doğu Bloku´nun başına gelen belânın kaynağı ölüler tarafından yönetilmektir! 

Yakın geçmişte Sovyetler Birliği´nin yanı sıra bütün Doğu Avrupa´nın verdiği mücadelenin özeti, ?ölüler rejiminden kurtulma mücadelesi?dir. ?Ölüler rejimi?nden kurtulmanın ilk şartı ise, onu ayakta tutan ?ideoloji?den kurtulmaktır. Zira ?resmî ideoloji? olan ülkelerde tam demokrasi olmaz! Stalin ölecek, Leninölecek ki, Gorbaçovlar, Yeltsinler, Putinler ?özgürce? yaşayabilsin.

Gorbaçov´dan sonra Yeltsin geldi. Komünist Parti´den sonra LeninMüzesi´ni de kapattı. Komünist önderlerin heykellerini söktürüp çöplüklere attırdı. Gömülmesinden bu yana Lenin mozolesinin kapısında bekleyen nöbetçileri kaldırttı. Lenin ile Stalin´in kafa yapısında şekillenmiş meclisi bile topa tuttu, kapattı. Pravda´nın çanına ot tıkadı!

Burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Vaktiyle kiliselerin bronz çanlarını eritip Lenin heykelleri dökülmüştü. Sonra bronz heykeller eritilip tekrar çan döküldü.

Sonunda Sovyetler Birliği´nin yıkıldığı yerde Rusya dirildi.Atak üstüne atak yaptı ve bugünlere geldi. Bu ?yıkılış? ve ?diriliş?ten alınacak dersler olmalı.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —