Fransız-Filistinli sosyolog Sari Hanafi’ye Le Monde gazetesi tarafından “Gazze-sonrası” üzerine bir yazı yazması teklifinde bulunulur. Göndermiş olduğu yazı, iki haftalık bir sessizlikten sonra reddedilir. Sebep:
“Kullanılan terimler yayın politikamıza uymamaktadır. Örneğin Hamas’ın eylemleriyle ilgili olarak ‘silâhlı direniş’ten bahsetmek, olaylara bizim yaklaşımımıza tekabül etmemektedir. Bu da karşılıklı yaklaşımlarımızın uzlaşamayacak derecede uzak olduğunu düşündürmektedir.”
Collège de France’taki Filistin konulu bir kolokyumun hükûmetin baskısıyla sansüre uğratıldığı bir anda, Orient XXI, Sari Hanafi’nin Le Monde gazetesine cevâbını ve reddedilen yazının metnini yayımladı.

Gazze’nin yarını üzerine Le Monde gazetesinin yayımlamayı reddettiği yazı. 9 Ekim’den beri bir ateşkesin yürürlükte olmasına rağmen Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’a yönelik İsrail bombardımanları sonrasında yıkılmış binalarda yaralı arayan Filistinliler. Han Yunus, 12 Ekim 2025.
1 Eylül 2025 – Orient XXI
OMAR AL-QATTAA / AFP
Sari Hanafi’nin Le Monde gazetesine cevâbı
“ […] Açıkça söylemek gerekirse, Le Monde gazetesinin yayın çizgisini bildiğim için (birkaç farklılıkla aynı şey Libération ve Figaro gazeteleri için de geçerlidir), bu gazetenin benden özellikle 7 Ekim saldırısı sonrası İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili ve ‘Gazze-sonrası’ üzerine bir yazı istemesine şaşırmıştım. Eylemlerindeki bâriz orantısızlığa rağmen ‘İsrail’in meşrû savunma hakkı’ndan söz edilmesini körlük diye niteliyorum. İnsan haklarını savunan tüm saygın örgütlerin (Uluslararası İnsan Hakları Birlikleri Federasyonu, Human Rights Watch, Uluslararası Af Örgütü, B’Tselem, İnsan Haklarından Yana İsrailli Hekimler gibi) aksine, Le Monde gazetesi Gazze’de vuku bulanın bir soykırım olduğunu kabul etmiyor.
İşgale karşı ‘Filistinliler’in silâhlı direniş hakkı’ terimini kullanmama karşı çıktınız; oysa 1967’den beri, yani elli yıldır süren askerî işgal sonrasında uluslararası hukuk bu hakkı tanımaktadır. Bu arada beni en çok sarsan ise, İsrailliler’in –ve bu soykırıma aktif ya da pasif biçimde katılmış olan Avrupalı-Amerikalı güçlerin– kendi “sonra”larını ne şekilde yaşayacaklarını ele almadan, yazımı Gazzeliler’in “sonra”yı nasıl yaşadıklarıyla sınırlı tutmam konusundaki ısrârınız oldu.
Göründüğü kadarıyla Le Monde gazetesine göre, öğrenimini Fransa’da görmüş bir Fransız-Filistinli sosyolog ancak Gazze üzerine bir haber kaynağı olabilir. Benim Küresel Kuzey üzerine bir hükümde bulunma hakkım yoktur. Çok sık rastlanan bir şema bu: Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘İslâmî ayrılıkçılık’ üzerine İslamofobik sözlerini sarfettiği anda1, ona cevap vermek için bir yazı yazmıştım — o sırada Uluslararası Sosyoloji Derneği’nin (Association internationale de sociologie) başkanıydım. Le Monde ve Libération gazeteleri bunu yayımlamayı reddetmişlerdi. Bu yazıyı yazanın saygın bir uluslararası derneğin başındaki bir Fransız akademisyen olmasının hiçbir önemi yoktu; sizin gözünüzde, Lübnan ve Gazze’yle sınırlı bir yerel “haber kaynağı” 2 idim, fazlası değil.
Macron’un sözüm ona ‘İslâmî ayrılıkçılık’ üzerine kampanyası sırasında hiçbir Fransız gazetesinin Müslüman Fransızlar’ın imzâsını taşıyan ve onların görüşlerini ifâde ettikleri yazıları yayımlamadıklarını hatırlatmak da yerinde olur — o dönemde yürütülen sistemli içerik tahlilimin de teyit ettiği gibi. Farhad Khosrokhavar gibi tanınmış bir sosyolog bile o kampanya hakkındaki eleştirilerini yayımlayamamıştır.
Belki Le Monde gazetesi, Fransız medyasının ve akademik dünyasının sosyal bilimlerin uluslararasılaşmasına ayak direyen, kendi mahallesine kapanmış bir eğilimi nasıl geliştirdikleri üzerine düşünse iyi olurdu. Kaldı ki bu sorunu Fransız Sosyoloji Derneği’nin dergisi Socio-logos’ta yayımlanan söyleşimde de ele almıştım3.
İçtenlikle,
Sari Hanafi”

