Tarih: 08.07.2020 16:45

Fıtrat ve yemek…

Facebook Twitter Linked-in

Altı yıl önce Soma’da meydana gelen ve 301 işçinin hayatını kaybettiği kazadan sonra dönemin başbakanı Tayip Erdoğan’ın söylediği “Bunlar olağan şeyler, bu işin fıtratında kaza var” sözü hala hafızalarda.

Kazanın üzerinden geçen altı yılda memlekette çok şey değişti, 2002 yılında ‘Yeni Türkiye’ diyerek, yola çıkanların ‘Eski Türkiye’yi arattıklarına tanık oluyoruz bu günlerde. Türkiye’de değişmeyen ender şeylerden biridir işçilerin kazalarda öldüğü, büyük oranda bir daha çalışamaz hale gelecek kadar sakat kaldığı gerçeği. Bu konuda şaşırtıcı bir istikrara sahibiz, her yıl ortalama iki bin işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. Çünkü; fıtratlarında var!

3 Temmuz sabahı Sakarya Hendek’te bulunan havai fişek fabrikasında meydana gelen ve yedi işçinin öldüğü patlamayla ilgili bilgi edinmek için haber kanallarını dolaşıyordum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, canlı yayında patlamayla ilgili bilgi veriyordu. Üç bakana bölgeye gitmeleri için talimat verdiğini söyledi, ayrıca fabrikanın sahibiyle konuştuğunu da. O an bir rahatlama, ferahlama geldi bana. Son yıllarda neredeyse evlerinden çıkmaları bile Cumhurbaşkanının talimatına bağlı olan, bunu da her fırsatta dile getiren bakanlarımız bölgeye intikal etmişlerdi. Demek ki olay kontrol altına alınacaktı. Endişeye mahal yok deyip, televizyonu kapattım.

Patlamayla birlikte eski defterler ortaya çıktı, fabrikanın vukuatları yazılmaya başladı. 11 yılda aynı aileye ait fabrikada altı büyük patlama olmuştu. Fabrikanın sahipleri her defasında isim değiştirerek, zaman zaman da yer değiştirerek yollarına  devam etmişlerdi. Şimdi çatlak seslere aldırmadan yeni bir isim ve yer bulma zamanı. Fabrika sahiplerinin yerine kendimi koydum bir anda ve kendi halime üzüldüm. Sonra, üzüldüğüme üzüldüm, şarkıdaki gibi.

MÜSİAD da benim gibi üzülmüş olmalı ki, aynı zamanda Sakarya Şube Başkanı olan fabrika sahibi Yaşar Coşkun’un yardımına koştu. Kazayla ilgili daha henüz hiçbir veri yokken, parçalanmış işçilerin cesetleri fabrikanın içinde dururken, kamuoyunu aydınlatmayı ihmal etmediler. Fabrikanın dünyanın en güvenli fabrikalarından biri olduğu, şube başkanlarının da bu konulara büyük önem verdiği bilgisini paylaştılar. Geriye tek bir ihtimal kalıyor: İşçiler, fıtratları gereği kazaya neden olup, kendilerini öldürttü. Sizi bilmem ama ben bu açıklamaya ikna oldum!

Yaşar beyle dayanışma için başta Ankara olmak üzere lüks otomobillerle memleketin değişik yerlerinden gelen MÜSİAD üyeleri için mükellef bir sofra hazırlatılıp ‘dayanışma yemeği’ verilmesi de şart oldu haliyle. Öyle de yapıldı. ‘Dayanışma yemeği’ fotoğrafı kamuoyuyla paylaşılınca kıyamet koptu. Sosyal medyada, ‘Yok işçilerin cesetleri hala fabrikanın içindeymiş, yok fabrikadan dumanlar yükselirken neyin yemeğiymiş…” gibi ağır eleştiriler yapılınca paylaşılan fotoğraf alelacele kaldırıldı.

Fabrikadaki patlamadan sonra gelişen olaylar zinciri içinde tek anlam veremediğim şey, bu fotoğrafın eleştiriler üzerine kaldırılması oldu. Sonuç olarak her şey yemek için değil mi? Fabrikadaki işçiler, kendilerinin ve ailelerinin yemek yiyebilmesi için çalışıyor, fıtratları gereği kaza geçirip ölmüyor mu? Yemek fotoğrafında arkada sıralanan her biri milyon değerinde lüks araçlar için değildir herhalde. İşçiler de biliyor, bütün hayatları boyunca kazandıklarını biriktirseler öyle araçlara sahip olamayacaklarını. O yüzden kazandıklarını aileleriyle yaşayabilmek adına tüketiyorlar. Hal böyleyken neden kaldırılır ki o fotoğraf?

Daha önceki patlamalardan sonra fabrika sahibinin anlattıklarından yola çıkarak bu olayda da işçilerin ‘suçlu’ olduklarını düşünüyorum. Nedense hep ölen, yaralanan işçiler suçlanmış! Yok şimdi, sessiz sedasız ölüp gitseler, sakat kalsalar sorun yok. İşverenin başı derde girecek, fabrikayı nereye taşıyacaklarını düşünecek vs… bir sürü sıkıntı. Şu anda bu yazıyı yazarken belki ülkenin bir köşesinde işçi ya da işçiler fıtratları gereği kaza geçirip, ölmüş ya da sakat kalmıştır. Hiç kimsenin de haberi olmamıştır bu durumdan.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —