Faşizm bir ideolojiden ziyade, modern zamanların keyfi dikta yönetimleri için kullanılan ortak bir sıfattır. Mussolini iktidarda iken İtalyan Faşist Parti’nin sözcüsüne soruyorlar “faşizm nedir?” diye. Cevap bütün zamanlar için geçerlidir: “Duçe’(şef)nin şu anda düşündüğü şeydir. Kısaca faşizm, zorbaların yapıp ettiklerini meşrulaştırmak için devreye girer. “İktidar elinizde, önünüzde hiçbir sınır ve engel yok; ne yaparsınız? Herhangi bir ahlâkî ve vicdanî engele takılmadan verilecek cevapların tamamı faşizm tanımının içinde kendine bir yer bulacaktır.
Öyleyse faşizm iktidar tekniğinden önce, muhalefetin yetersizliğinin, gerekli denge ve fren mekanizmalarını işletememesinin eseridir. İktidar sert kayaya çarpmalıdır ki faşist hayallerle yoldan çıkmasın. Mussolini’nin iktidara gelişi standart bir örnektir. Faşizm her seferinde çok güçlü olduğu için değil muhalefet zayıf kaldığı, örgütsüz davrandığı için iktidarı ele geçirmiştir. Bu yüzden faşizmin ayak seslerini duyduğunuz zaman iktidardan önce muhalefete dikkat kesilmeniz gerekir.

Türk usulü faşizm:
Faşizm milliyetçiliğin karanlık yüzü olarak bilinir; ancak bu hüküm çok doğru değildir. Faşizm her zaman bir şekilde iktidardadır ve karşınıza güç oyunu ve ideolojisi olarak çıkar. Doğasını ve iş tutma biçimini anlamak için bütün dikkatinizi iktidarların karanlık bölgelerine çevirmeniz gerekir.
Türkiye’de faşizm, bir iktidar tekniği olarak hep zayıf ve geçici olmuştur.
Üçüncü sınıf bir Alman faşizmi mukallidi olarak CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in, ülkenin en güçlü adamı sıfatıyla görev yaptığı dönemi, 27 Mayıs’ın cahil cuntacılarını, 12 Eylül’ün Kenan Evren düzeyini ve bir de 20 Temmuz 2016 darbesi ile kurulup, 2019’a kadar geçen dönemi istisna edersek faşizm Türkiye’de çok fazla boy gösteremedi ve geldiği zaman da uzun süre gücü elinde tutamadı.
Bugün tam tersine bütün zamanların en zayıf iktidarı iş başında. Ekonomi çökmüş durumda ve bir umut ışığı görünmüyor. Bürokrasisi, partisi ve en önemlisi halkı kendisine sırt çevirmiş vaziyette. Yapayalnız orta yerde duruyor ve bu zayıflığın getirdiği pervasızlıkla boyunu fersah fersah aşan operasyonlara girişiyor. Çaresizlik her yerinden saçılıp dökülüyor.
Haksızlık etmeyelim, bugün faşist bir yönetim iktidarda değil. Sebebi istememesi değil, yutmaya kalktığı muhalefeti bir türlü sindirememesi. Hatta boğazında kaldı, yutamadı.
Peki bu kadar çaresiz ve güçsüz bir iktidar faşist bir yönetime geçebilir mi?
Cevap: Muhalefet izin verirse elbette geçer.
Faşizmin sosyolojisi:
Ülke genelinde faşist bir yönetime uygun vasat oluşturacak veya destek verebilecek bir sosyoloji mevcut değil. Demokrasinin kuralları içinde iktidar sorununun, bilhassa ekonomik krizin çözümü için halk sabırla bekliyor. Temsilcisi sıfatıyla bu işi muhalefete havale ediyor. Muhalefet de vites yükselterek direniyor.
Belediyelere yönelik son dalgada, belediye başkanları ve görevlileri Vatan Emniyet’in bodrum katından polislerin arasında resmî geçit yaparken, Faşizmin üzerine bastığı kiremitlerden çoğu kırıldı. Birincisi bu şov, Savcılığın bilgisi ve izni olmadan hayatta gerçekleşmezdi; dolayısıyla savcılık, soruşturmayı açan ve yürüten iddia makamı olarak tarafsızlığını, hukuka bağlılığını inkâr etmiş, muhalefeti tasfiye etmek için devrede olduğunu ilan etmiş oldu. İkincisi, bu şovu yaptıran iktidar maksadının üzüm yemek olmadığını göstermiş oldu. Aşağılama ve küçük düşürme amaçlı bu tür gösteriler halk nezdinde tam tersi sonuç verir. Üçüncü olarak da halk bir tiyatronun sergilendiğini ayan-beyan görmüş oldu. Ciddi alınacak faşist bir vizyon bu kadar bariz bir hatayı nasıl yapar, kendi attığı taşla üç yerinden nasıl vurulur?
Algı ile ülke yönetilemiyor, yönetilebileceğini zannedenlerin faşist dikta özlemleri kabusa dönüşüyor.
Concordia mümkün mü?
Soğuk Savaş döneminde yaygınlaşan, bilhassa Latin Amerika’da moda haline gelen faşist dikta yönetimleri iktidara gelirken ve kaldıkları süre boyunca büyük insanlık suçları işlediler. Tasfiye edilirken bazı ülkeler geçmişe sünger çekmek anlamına gelen concordialar yaptılar. Concordia, Roma Mitolojisinde geçen barış anlaşma ve uyum tanrısının adıdır.
Faşist hikâyelerin ortak final sahnesi olarak bu uzlaşmalar üzerine kafa yormamız lâzım.
Bugün dünya şartları, hele bizimki gibi bir bölgede faşist yönetime izin vermiyor. Bölgemizdeki gelişmelerin tamamı da faşizm rüyasına limon sıkıyor. Türkiye’nin demokrasi tecrübesi ve en önemlisi sosyolojisi, ayrıca konjonktürü faşist dikta rejimine geçişi imkânsız kılıyor.
Diyeceksiniz ki, iktidar neden asılıyor?
Başka çaresi yok. Elindeki kibrit kutusunda kalan son çöpü tutuşturup bir yangın çıkarmak, korku ve telaş içine düşecek olanların kargaşasından istifade ederek aradan sıyrılmak istiyor.
Başarırsa ortaya nur topu gibi bir faşist yönetim çıkar. Zayıf ve çaresiz olduğu için çok fazla zulmeder, çok aleni haksızlıklar yapar.
Neden?
Kaybedeceklerin korkuları yüzünden. İktidardan uzaklaşınca kıyametin kopacağına inanan küçük bir azınlık son umutla saldıracak.
Çözüm galiba bir concordia tartışması başlatmak.
Bu öneriden kim ne anlar bilmiyorum, ama mücrimin elindeki silahı teslim almak bugünün tarihi itibarıyla makul görünüyor. Bir milat ilan edilmesi gerekiyor.
Türkiye faşist bir dikta rejimine geçmez, geçemez. Ama korku yüksek dağların tepelerini bekliyor. Umutsuzluk ve çaresizlik güç sarhoşluğu ile yaşamaya alışmış olanlara büyük hatalar yaptırabilir ve bedelini onlarla birlikte hepimiz ödeyebiliriz.
Faşizmin ayak sesleri, kabaralı iri botların altından asfaltta çınlayarak kulaklarınıza ulaşacaktır. Uyanık olmak gerekir.
Concordia, Roma mitolojisinde barış, esenlik, anlaşma ve uyum tanrıçasıdır. Zıttı Discordia’dır. Ona tapılan birçok tapınak mevcuttur, bunlardan en eskisi MÖ 376 tarihinde Marcus Furius Camillus tarafından yaptırılan ve Forum Romanum’da bulunan tapınaktır. Bu tapınak aynı zamanda Roma senatosu için bir toplantı yeri haline gelmiştir, Roma senatosu sık sık burada toplanmıştır. Çoğu zaman bir kâse ve barışın, zenginliğin sembolü olan içinden meyveler fışkıran bir boynuz (cornucopia) ile resmedilmiştir.
Linz’e göre, bu gerçek faşist partilerin ya da hareketlerin başarı koşullarının zaten daha önceden büyük ölçüde hazırlanmış olduğunu ispat etmektedir. Linz, faşizmin sonradan ortaya çıkmasının faşist ideolojinin özündeki tepkisel (‘anti’) karakterini açıkladığını düşünmektedir. Kanımca, faşizmin reaksiyoner karakterini vurgulamak anlamlıysa da, bu niteliği, onun sonradan ortaya çıkan bir ideoloji olmasının doğrudan sonucu olarak görülemez. Hiçbir ideolojinin tamamen ve sadece tepkisel olamayacağı düşünülürse, bu iki olgu arasında dolaylı bir ilişki olduğu söylenebilir. Faşizmin reaksiyoner boyutları daha hâkimse de, reaksiyoner ögeler maddi bir gerçekliğe tekabül etmeden ve toplumda yapılaşmış ortak duyulara temas etmeden tek başlarına kitleleri harekete geçiremez. Faşist hareketler bir şekilde uzun süre kitleleri politikleştirebilmek için reaksiyoner boyutlarının yanı sıra pozitif bir siyasal bir program ortaya koymak zorundadır.
Kaynak: turkishpost.net